Translation of "Istemiyordu" in Spanish

0.008 sec.

Examples of using "Istemiyordu" in a sentence and their spanish translations:

Dükkan onu istemiyordu.

- La tienda no le quería.
- En la tienda no le admitían.
- En la tienda estaban incómodos con él.
- En la tienda no estaban a gusto con él.

Tom bulunmak istemiyordu.

Tom no quería ser encontrado.

Tom gitmek istemiyordu.

- Tomás no quería ir.
- Tomás no quiso ir.

O savaş istemiyordu.

Él no quería la guerra.

Tom evlenmek istemiyordu.

Tom no quería casarse.

Tom karışmak istemiyordu.

Tom no quiso estar involucrado.

Kimse yatırımcı olmak istemiyordu

Nadie quería ser inversionista

O, biriyle konuşmak istemiyordu.

Ella no quería hablar con nadie.

Artık mücadele etmek istemiyordu.

- Ella no quería seguir luchando.
- Ella no quería pelear más.

Açıkçası Tom gitmek istemiyordu?

Claramente, Tom no quería ir.

O seni incitmek istemiyordu.

- Él no quería hacerte daño.
- No era su intención herirte.
- Él no quiso herirte.

Davis, iç savaş istemiyordu.

Davis no quería la guerra civil.

O, onun ölmesini istemiyordu.

- Ella no quería que él muriera.
- Ella no quería que él muriese.

Onun çocukları şımartmasını istemiyordu.

Ella no quería que mimara a los niños.

Tom kimseyle konuşmak istemiyordu.

Tom no quería hablar con nadie.

Tom dikkat çekmek istemiyordu.

Tom no quería atraer la atención.

Tom'un canı beklemek istemiyordu.

Tom no tenía ganas de esperar.

Tom, Mary'nin çalışmasını istemiyordu.

Tom no quería que Mary trabajase.

Tom, Mary'nin bilmesini istemiyordu.

Tom no quería que lo supiera María.

Tom'un canı konuşmak istemiyordu.

Tom no tenía ganas de hablar.

Tom bana inanmak istemiyordu.

Tom no quería creerme.

Ailesine yük olmak istemiyordu çünkü

No quería ser una carga para su familia porque

Artık onların canı oynamak istemiyordu.

Ellos ya no tenían ganas de jugar.

O bunun hakkında düşünmek istemiyordu.

Él no quería pensar en ello.

Tom gerçekten hapishaneye gitmek istemiyordu.

Tom realmente no quería ir a la cárcel.

Canım gerçekten dışarı çıkmak istemiyordu.

Realmente no tenía ganas de salir.

Tom'un canı golf oynamak istemiyordu.

Tom no tenía ganas de jugar al golf.

Canım bir araba almak istemiyordu.

No tenía ganas de comprar un coche.

Tom onun ebeveynlerinin öğrenmesini istemiyordu.

Tomás no quería que sus padres se enteraran.

Mary onun ebeveynlerinin öğrenmesini istemiyordu.

María no quería que sus padres se enteraran.

Tom'un canı gerçekten yüzmek istemiyordu.

En realidad, Tom no tenía ganas de nadar.

Tom bilmediğini itiraf etmek istemiyordu.

Tom no quería admitir que no lo sabía.

O, onun odadan ayrılmasını istemiyordu.

Ella no quiso que él dejara la habitación.

O, onun çiçekleri toplamasını istemiyordu.

Ella no quiere que él recoja las flores.

Tom pahalı bir kamera istemiyordu.

Tom no quería una cámara cara.

Tom'un canı yemek yemeği istemiyordu.

Ton no tenía ganas de comer.

Tom, Mary ile çalışmak istemiyordu.

Tom no quería trabajar con Mary.

Tom Mary'nin önerdiğini yapmak istemiyordu.

Tom no quiso hacer lo que sugirió Mary.

Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.

- Tom no quiso romperle el corazón a Mary.
- Tom no quería romperle el corazón a Mary.

Tom, Mary ile tartışmak istemiyordu.

Tom no quería discutir con Mary.

Tom Mary'nin arabasını sürmesini istemiyordu.

Tom no quería que Mary condujera su auto.

Tom, Mary ile evlenmek istemiyordu.

Tom no quería casarse con Mary.

O bunu itiraf etmek istemiyordu.

Ella no quería reconocerlo.

- Tom, Mary'nin gitmesini istemiyordu.
- Tom Mary'nin gitmesini istemedi.
- Tom, Mary'nin ayrılmasını istemiyordu.

Tom no quería que se fuera Mary.

Onun canı öğle yemeği yemek istemiyordu.

Ella no estaba de humor para almorzar.

Tom çiftçinin kızı ile evlenmek istemiyordu.

Tom no quería casarse con la hija del granjero.

Sanırım Tom, Mary'nin John'la çıkmasını istemiyordu.

Creo que Tom no quería que Mary saliera con John.

Tom bakmak istemiyordu ama kendini tutamadı.

Tom no quería mirar, pero no pudo resistir la tentación.

Tom korkmuş olduğunu itiraf etmek istemiyordu.

Tom no quería admitir que tuviera miedo.

O artık Tom'la zaman harcamak istemiyordu.

No quería pasar más tiempo con Tom.

Tom doğduğu yere geri dönmek istemiyordu.

Tom no quería volver al lugar donde nació.

O, onun yurt dışına gitmesini istemiyordu.

Ella no quería que él se fuera al extranjero.

Tom'un canı öğle yemeği yemek istemiyordu.

Tom no tenía ganas de comerse el almuerzo.

Tom Mary'ye üzücü haberi söylemek istemiyordu.

Tom no quería decirle a Mary las tristes noticias.

Tom Mary'nin onun çocuğuyla oynamasını istemiyordu.

Tom no quería que Mary jugara con su hijo.

Tom dün okula gitmedi çünkü istemiyordu.

Tom no fue a la escuela ayer porque no quería.

Canım gerçekten hiç tenis oynamak istemiyordu.

La verdad es que no tenía ninguna gana de jugar al tenis.

Nancy tek başına yurt dışında yaşamayı istemiyordu.

A Nancy no le importó vivir ella sola en el extranjero.

Tom bitene kadar Mary'nin tablosunu görmesini istemiyordu.

Tom no quería que María viera su pintura hasta que estuviera lista.

O, Tom'la daha fazla zaman harcamak istemiyordu.

No quería pasar más tiempo con Tom.

Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ile savaş istemiyordu.

Alemania no quería una guerra con Estados Unidos.

Tom Mary'nin onun zengin olduğunu bilmesini istemiyordu.

Tom no quería que Mary supiera que era rico.

Tom dün okula gitmedi çünkü gitmek istemiyordu.

Tom no fue ayer a la escuela porque no quería.

Tony, bir dükkân veya bir fabrikada çalışmak istemiyordu.

Tony no quería trabajar en una tienda o una fábrica.

Tom söylemek zorunda olduğum hiçbir şeyi duymak istemiyordu.

Tom no quería oír nada de lo que yo tenía que decir.

Tom hiç kimsenin Mary ile çıktığını bilmesini istemiyordu.

Tom no quería que nadie supiera que él había estado saliendo con María.

O, kızının on altı yaşında hamile olmasını istemiyordu.

No quería que su hija esté embarazada a los dieciseis.

Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.

Tom no quería involucrarse en la pelea, pero no tuvo opción.

Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.

Tom no quería comer los gusanos aún cuando eran ricos en proteínas.

Tom Mary'nin diğer çocuklar ile dışarı çıkmasını istemiyordu.

Tom no quería que Mary saliera con otros tipos.

- Tom, Mary'nin ölmesini istemiyordu.
- Tom, Mary'den ölmesini istemedi.

- Tom no quería que Mary muriera.
- Tom no quería que Mary muriese.

Tom onu tartışarak çok fazla zaman harcamak istemiyordu.

Tom no quería pasar demasiado tiempo discutiendo eso.

Babası bir belediye başkanıydı ama o siyasetle ilgilenmek istemiyordu.

El padre fue intendente, pero él prefirió no entrar en la política.

O, onun kişisel yaşamı hakkında hiçbir şey bilmek istemiyordu.

Ella no deseaba saber nada de su vida personal.

Tom'un canı bir tiyatro koltuğunda iki saat oturmak istemiyordu.

Tom no tenía ganas de sentarse por dos horas en un cine.

Görünüşe bakılırsa, Tom, Mary ve John'un düğününe gitmek istemiyordu.

Aparentemente, Tom no quería ir a la boda de Mary y John.

- Tom adalet değil, intikam istiyordu.
- Tom adalet istemiyordu, intikam istiyordu.

Tom no quería justicia, quería venganza.

Christine tüm gün gölgede kaldı, çünkü güneş yanığı olmak istemiyordu.

Christine se quedó en la sombra todo el día, porque ella no quiso conseguir una quemadura de sol.

- Tom problemlerim hakkında bilmek istemiyordu.
- Tom benim sorunlarımı öğrenmek istemedi.

Tom no quiso saber nada de mis problemas.

Tom arkadaşlarından hiçbirinin onun bir uyuşturucu kaçakçısı olduğunu bilmesini istemiyordu.

- Tom no quería que sus amigos supieran que era camello.
- Tom no quería que ninguno de sus amigos supiera que él era traficante de drogas.

Tom ön bahçesindeki o ağacı kesmek istiyordu, ama Mary bunu istemiyordu.

Tom quería cortar ese árbol en su patio delantero, pero María no quiere que lo corten.

Bu kesinlikle kabul edilemez bir şeydi. Toplum bir kere bunu istemiyordu zaten

Esto era absolutamente inaceptable. La sociedad no lo quiso ni una vez

Tom Mary'ye kendi probleminden bahsetmesine rağmen, onu nasıl çözeceğine dair onun herhangi bir tavsiyesini dinlemek istemiyordu.

Aún si Tom le contó a Mary acerca de su problema, él no quería escuchar ningún consejo que ella tuviera para resolverlo.