Translation of "şansı" in Italian

0.021 sec.

Examples of using "şansı" in a sentence and their italian translations:

Bu şansı değerlendirelim.

Cogliamola.

- Onun iyileşme şansı yok.
- Onun hiç iyileşme şansı yok.

Lui ha nessuna possibilità di riprendersi.

Bazılarının şansı yaver gitmiş.

Alcuni sono stati fortunati.

Istakozun kaçma şansı yoktu.

E non c'è nessun posto in cui scappare.

Onun başarma şansı yok.

- Non ha alcuna possibilità di successo.
- Lui non ha alcuna possibilità di successo.

Bu şansı boşa harcamayalım.

Non sprechiamo questa occasione.

Bu onların tek şansı.

È la loro unica occasione.

Tom'un bir şansı yoktu.

Tom non aveva occasione.

Bu, Fadıl'ın son şansı.

Questa è l'ultima occasione di Fadil.

Tom'un bir şansı olmazdı.

- Tom non avrebbe una possibilità.
- Tom non avrebbe un'occasione.

Bu Tom'un tek şansı.

Questa è l'unica occasione di Tom.

Yaşam koşullarını arttırma şansı olabilir.

acqua potabile, elettricità e così via.

Burada olma şansı sonsuz küçüktür.

Le possibilità di essere qui sono infinitesime.

Ona bir kaçma şansı verdiler.

Gli hanno dato un'opportunità di fuga.

Hepimiz bir şansı hak ediyoruz.

Meritiamo tutti una chance.

Herkesin hâlâ bir şansı var.

Tutti hanno ancora una possibilità.

Tom'un kesinlikle kazanma şansı yok.

Tom non ha alcuna possibilità di vincere.

Tom'un bir şansı daha olacak.

Tom avrà un'altra possibilità.

- Herkes ikinci bir şansı hak eder.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.

- Tutti meritano una seconda possibilità.
- Ognuno si merita una seconda occasione.
- Ognuno si merita una seconda possibilità.
- Tutti si meritano una seconda possibilità.
- Tutti si meritano una seconda occasione.

Av indirmek için en iyi şansı.

La migliore occasione per prendere una preda.

Herkes ikinci bir şansı hak eder.

Tutti meritano una seconda possibilità.

Tom başka bir şansı hak ediyor.

Tom merita un'altra opportunità.

Tom ikinci bir şansı hak ediyor.

Tom merita una seconda possibilità.

Sence onun kazanma şansı var mı?

Secondo te ha qualche possibilità di vincere?

Onun az miktarda kazanma şansı vardır.

Ci sono scarse probabilità che lui vinca.

Tom'un Boston'a seyahat etme şansı vardı.

Tom ha avuto occasione di fare un viaggio a Boston.

Tom yarışı kazanma şansı olduğunu düşündü.

- Tom pensava di avere un'occasione di vincere la gara.
- Tom pensava di avere un'occasione di vincere la corsa.

Gençlere gelecekleri için savaşma şansı tanıyacak fikirler.

Idee che forniranno ottime opportunità a giovani per il futuro.

- Büyük ihtimalle kazanacak.
- Onun kazanma şansı yüksek.

Ci sono buone probabilità che lui vinca.

Tom'un hala kazanmak için bir şansı var.

Tom ha ancora delle possibilità di vincere.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

Nel combattimento uno contro uno un umano non ha chance.

Büyümeleri ve gelişmeleri için bir mücadele şansı verelim.

la possibilità di combattere, crescere e prosperare.

Insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.

"In questi casi, un essere umano non ha chance di seminare un rinoceronte".

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

Una iena solitaria non ha speranze contro un leone.

O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.

Ha tentato di risolvere il problema ma non ci è riuscito.

- Takımımızın kazanması pek olası değil.
- Takımımızın kazanma şansı zayıf.

La nostra squadra è improbabile che vinca.

- Tom ceza almadığı için şanslı.
- Tom'un şansı varmış, cezalandırılmadı.

Tom è fortunato a non essere stato punito.

Hangi seçenek panzehri yenilememiz için bize en iyi şansı verir?

Quale sarà l'opzione migliore per reintegrare l'antidoto?

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Ma la luna splende stanotte. I fenicotteri hanno una possibilità.

Tom son kez kez Boston'dayken Mary'yi ziyaret etme şansı yoktu.

Tom non ha avuto la possibilità di far visita a Mary l'ultima volta che è stato a Boston.

Fakat tungaralar sadece bir yıl yaşar. Bu, üremek için son şansı olabilir.

Ma le rane tungara vivono solo un anno. Potrebbe essere la sua ultima occasione per accoppiarsi.

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.

- Tom non pensava di avere una possibilità di successo, ma almeno ha voluto fare un tentativo.
- Tom non pensava di avere una possibilità di successo, ma almeno ha voluto provarci.