Translation of "Yanı" in German

0.032 sec.

Examples of using "Yanı" in a sentence and their german translations:

Birinci yanı şu

Der erste Teil ist das

Hemen yanı başımızdaki Çin

China direkt neben uns

Parkın her yanı ağaçlık.

Der Park ist gut bewaldet.

Tom'un bu yanı harika.

Das ist es, was so toll an Tom ist.

Bu konunun 2 yanı var

Dieses Thema hat 2 Seiten

Onun özel bir yanı var.

Er hat etwas Besonderes.

Bir altıgenin altı yanı var.

Ein Sechseck hat sechs Seiten.

İstanbul'un en kötü yanı trafiktir.

Das Schlimmste an Istanbul ist der Verkehr.

Bunun komik hiçbir yanı yok.

Das ist überhaupt nicht zum Lachen.

Meyvenin yanı sıra, dondurma yiyeceğiz.

Außer Obst gibt es auch Eis.

Bunun yanı sıra etle beslenen yarasa

außerdem eine mit Fleisch gefütterte Fledermaus

İki dilin ortak çok yanı var.

Die zwei Sprachen haben viel gemeinsam.

Sporun yanı sıra müziği de severim.

Ich mag Musik und Sport.

İngilizcenin yanı sıra Fransızca da konuşur.

Sie spricht Englisch sowie Französisch.

Öğrencilerinin yanı sıra öğretmen de geldi.

Sowohl der Lehrer wie auch sein Schüler sind gekommen.

Oğlunun yanı sıra kızı da ünlüydü.

Seine Tochter war, genauso wie sein Sohn, berühmt.

İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.

Er spricht neben Englisch zwei Sprachen.

Onun onunla hiçbir ortak yanı yok.

Er hat mit ihr nichts gemein.

Eşcinsel olmanın kötü bir yanı yok.

Es ist nichts Schlimmes daran, schwul zu sein.

Onun onunla ortak bir yanı yoktu.

Sie hat mit ihm nichts gemein.

İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.

Neben Englisch spricht sie auch Deutsch.

Bunun yanı sıra 51 yıl önceki teknolojiyle

Darüber hinaus mit Technologie vor 51 Jahren

Sekreter güzel olmasının yanı sıra İngilizcede iyidir.

- Außer dass sie schön ist, kann die Sekretärin auch gut Englisch.
- Der Sekretär ist nicht nur schön, sondern auch gut in Englisch.

Mutfakta robot kullanmanın rahatsız edici yanı nedir?

Was ist der Nachteil der Benutzung von Robotern für die Küchenarbeit?

Tom İngilizcenin yanı sıra Fransızca da konuşur.

Tom spricht Französisch so gut wie Englisch.

O İspanyolcanın yanı sıra İngilizce de konuşabilir.

Sie spricht sowohl Spanisch als auch Englisch.

O, İngilizcenin yanı sıra matematik de öğretir.

Er lehrt Mathematik sowie Englisch.

Öğretmenimiz İngilizcenin yanı sıra Fransızca da konuşur.

- Unser Lehrer spricht sowohl Französisch als auch Englisch.
- Unser Lehrer spricht Französisch genauso gut wie Englisch.

Tom ve Mary'nin birçok ortak yanı var.

- Tom und Maria haben viele Gemeinsamkeiten.
- Tom und Maria haben viel gemein.
- Tom und Maria haben viel gemeinsam.

Ama alevlere bakmanın büyüleyici bir yanı da vardır.

Aber die Flammen haben auch etwas Magisches.

Kulak ve kollarındaki yaraların yanı sıra topallayarak yürüyor,

Neben den Narben an Ohren und Armen humpelt sie nun,

Bunun zor olan yanı, aşağıdayken yönümüzü belirlemek olacak.

Es wird schwierig sein, die Orientierung zu behalten, sobald wir unten sind.

Tabi bunun yanı sıra ücretli üyelikleri de var.

Natürlich haben sie auch Mitgliedschaften bezahlt.

O İngilizcenin yanı sıra, Almanca ve Fransızca bilir.

Er beherrscht Deutsch und Französisch, ganz zu schweigen von Englisch.

Sigara içmesinin yanı sıra babam içki de kullanır.

Mein Vater raucht nicht nur, er trinkt auch.

Vücudun yanı sıra zihnin de egzersize ihtiyacı var.

Der Geist braucht genauso wie der Körper Übung.

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

Weißt du, was das Schönste daran ist, bei dir zu sein?

Bunların yanı sıra bilimsel olarak kanıtlanmış bir olay var

Es gibt auch einen wissenschaftlich belegten Vorfall

Diğer sera gazlarının yanı sıra, atmosfere karbondioksit salınımı yapılır,

sowie andere Treibhausgase wie Methan und Stickstoffoxid.

Tom ve erkek kardeşinin çok az ortak yanı var.

- Tom und sein Bruder haben sehr wenige Gemeinsamkeiten.
- Tom und sein Bruder haben sehr wenig gemein.

Brezilya Atlantik Okyanusu'nun yanı sıra on ülkeye sınır komşusudur.

Brasilien grenzt an zehn Länder sowie an den Atlantischen Ozean.

Bu sayede de dengeli bir dönüş ekseni eğikliğinin yanı sıra,

was der Erde eine stabile axiale Neigung

Ben bir Cumhuriyetçiyim, ama bunun kusurlu yanı ne, biliyor musunuz?

Ich bin Republikaner, aber weißt du, was nicht stimmt?

- Onların pek çok ortak yanı var.
- Birçok ortak noktaları var.

- Sie haben viel gemeinsam.
- Sie haben viele Gemeinsamkeiten.

Yanı sıra ordu yönetiminin her yönü; verimli hareket ve tedarik sağlamak;

sowie jeder Aspekt der Armeeverwaltung; Gewährleistung einer effizienten Bewegung und Versorgung;

Benim düşünceme göre hava yolculuğunun en kötü yanı, havaalanı salonlarında beklemektir.

- Meiner Meinung nach ist das Schlimmste an Flugreisen das Herumhängen in Flughafen-Lounges.
- Für mich ist das Schlimmste beim Fliegen der dauernde Aufenthalt in Flughafenwartehallen.

Sincaplar böcekler ve mantarların yanı sıra tohumlar ve fındıklar da yer.

Hörnchen ernähren sich von Samen und Nüssen sowie von Insekten und Pilzen.

Hiçbir şey o kadar kötü değildir ki, iyi bir yanı olmasın.

Es gibt nichts Schlechtes, das nicht auch eine gute Seite hat.

Fakat işin hileli bir yanı da bu halde bile meditasyon yapabiliyor olmam.

Aber der Trick ist, ich kann es so machen.

Ne kadar derin olduğunu bile göremiyorum. Bu tür tünellerin tehlikeli yanı budur.

Ich kann nicht einmal sehen, wie tief es ist. Solche Gefahren lauern in diesen Tunneln,

Muktedirliğin vizyonlarının yanı sıra aşağılık duyguları içeren kafasında bir patlayıcı karışımı vardı.

In seinem Kopf bildete sich eine explosive Mischung aus Minderwertigkeitsgefühl und Allmachtsvision.

Bunu yapmanın iyi yanı, yüksekte kalmayı sağlaması. Böylece yön belirlemek daha kolay olur.

Das Gute daran ist,, wir würden in der Höhe bleiben. Das macht es einfacher zu navigieren.

Bunun yanı sıra Bizans için çok önemli kutsal emanetlere de ev sahipliği yaptı

Darüber hinaus beherbergte es sehr wichtige heilige Relikte für Byzanz.

Eşinin onun taklidini yapması ise, güzel örnek eğlenceli bir aile olmasının yanı sıra

Die Nachahmung seiner Frau ist nicht nur eine lustige Familie, sondern auch ein gutes Beispiel.

- İngilizcenin yanı sıra matematik de öğretir.
- O, İngilizce öğrettiği gibi matematik de öğretiyor.

Er unterrichtet sowohl Mathematik als auch Englisch.

- Jane gitarın yanı sıra keman çalabilir.
- Jane hem keman hem de gitar çalabilir.

Jane kann Geige spielen und natürlich Gitarre.

Sir Winston Churchill, büyük bir devlet adamı olmanın yanı sıra, büyük bir yazardı.

Sir Winston Churchill war nicht nur ein großer Staatsmann, sondern auch ein großartiger Schriftsteller.

Tom çok yönlüdür ve sol elinin yanı sıra sağ elini de eşit olarak kullanabilir.

Tom ist beidhändig und kann die rechte wie die linke Hand gleich gut gebrauchen.

Halatla inmek iyi olur, hemen oraya ineriz. Kötü yanı, halatı bağlayacak pek bir şeyin olmaması.

Durch das Abseilen würden wir direkt am Ziel landen. Allerdings gibt hier kaum geeignete Stellen, um das Seil festzubinden.

İlki, ek birlik hareketlerinin yanı sıra hastaneler, askeri polislik, savaş esirleri ve ikmal hatlarının güvenliği

Der erste befasste sich mit zusätzlichen Truppenbewegungen sowie Hilfsdiensten wie Krankenhäusern,

- Bay Nakajima İngilizceye ek olarak Almancayı akıcı biçimde konuşabiliyor.
- Bay Nakajima, İngilizcenin yanı sıra, akıcı Almanca konuşabilir.

- Herr Nakajima kann zusätzlich zu Englisch auch fließend Deutsch sprechen.
- Außer Englisch spricht Herr Nakajima auch noch fließend Deutsch.

- Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Dün hem güçlü rüzgarlar vardı hem de yoğun yağmur yağdı.

Es hat gestern nicht nur heftig gestürmt, sondern auch stark geregnet.

- Yalnızca İngilizce değil, Fransızca da konuşabiliyor.
- O hem İngilizce hem de Fransızca konuşabilir.
- Sadece İngilizce değil, Fransızca da konuşabilir.
- İngilizcenin yanı sıra Fransızca da konuşabilir.

Sie kann nicht nur Englisch sprechen, sondern auch Französisch.

- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
- Hesaplamalı dilbiliminde birçok dil bilmenin yanı sıra iyi bir bilgisayar kullanım bilgisi gereklidir.

Für das Studium der Computerlinguistik sind Kenntnisse in mehreren Fremdsprachen erforderlich, wobei man auch mit Computern umzugehen wissen muss.