Translation of "Başında" in German

0.010 sec.

Examples of using "Başında" in a sentence and their german translations:

Başında başlayalım.

Lass uns am Anfang beginnen.

Kocam iş başında.

Mein Gatte ist auf der Arbeit.

Aklı başında değil.

Er hat den Verstand verloren.

Annem iş başında.

Mama ist arbeiten.

Videonun başında da söylemiştik

sagten wir am Anfang des Videos

Tom masanın başında oturdu.

Tom nahm am Kopfende des Tisches Platz.

Tom iş başında serttir.

Tom arbeitet hart.

Tom hâlâ iş başında.

Tom ist immer noch bei der Arbeit.

Tom aklı başında değil.

Tom ist nicht gesund.

- Ağustos başında İngiltere'ye yola çıktı.
- Ağustos ayının başında İngiltere'ye hareket etti.

- Anfang August ist er nach England abgereist.
- Nach England ist er Anfang August abgereist.

Ama henüz yolun çok başında.

Aber seine Probleme fangen gerade erst an.

İşin başında bu kadınlar var.

Diese Frauen hier leiten die Arbeit.

Hani videonun başında da söylemiştim

Ich habe es dir am Anfang des Videos gesagt

Köşe başında bir meyhane var.

Gleich um die Ecke ist eine Kneipe.

Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya gidecek.

Sie wird zu Beginn des nächsten Monats in Tokyo ankommen.

Sakin ol ve başında başla.

Atme tief durch und beginn noch mal von vorn!

Aklı başında biri bunu yapmaz.

Kein normaler Mensch täte das.

Haziran ayının başında Toronto'ya geldim.

Ich bin Anfang Juni in Toronto angekommen.

Mayıs ayının başında Osaka'ya vardılar.

Sie sind Anfang Mai in Osaka angekommen.

Arkadaşım bir etnoloji müzesinin başında.

- Mein Freund leitet ein ethnologisches Museum.
- Mein Freund leitet ein völkerkundliches Museum.
- Mein Freund leitet ein Völkerkundemuseum.

- Direksiyon başında uyuyakalıp kaza yaptı.
- Direksiyon başında uykuya daldı ve kaza yaptı.

Er ist am Steuer eingeschlafen und hatte einen Unfall.

İklime etkileri daha yolun başında görünebilir

Die Klimafolgen scheinen dort weiter in der Zukunft zu liegen,

Suyun başında başka devler de var.

Es gibt hier noch andere Großtiere.

Görev başında sigara içmesen iyi olur.

Es ist besser, wenn du während des Dienstes nicht rauchst.

Emet on saat yatağımın başında oturdu.

Emet saß zehn Stunden lang an meiner Bettseite.

Büyük harf bir cümlenin başında kullanılır.

- Am Satzanfang verwendet man einen Großbuchstaben.
- Am Satzanfang schreibt man groß.

Bir cümlenin başında büyük harf kullanılır.

Am Satzanfang wird ein Großbuchstabe verwendet.

Tom ekim ayı başında istifa etti.

Tom kündigte Anfang Oktober.

Jim'in başında beyaz bir şapkası var.

Jim hat einen weißen Hut auf seinem Kopf.

Hey sen ! Havuz başında koşmak yok !

Hey du! Renn nicht um den Pool herum!

- Tom bilgisayar başında haddinden çok zaman geçiriyor.
- Tom bilgisayarın başında çok fazla zaman geçiriyor.

Tom verbringt zu viel Zeit vor dem Computer.

Bilgisayarın başında öylece oturmayın, bir karar vermelisiniz.

Sitz nicht nur vor dem Bildschirm herum. Du musst eine Entscheidung treffen.

Bilgisayarınızın başında öylece oturmayın, karar verme zamanı.

Sitz nicht nur vor dem Bildschirm herum, du musst eine Entscheidung treffen.

Bilgisayarın başında öylece oturmayın. Bir karar vermelisiniz.

Sitz nicht nur vor dem Bildschirm herum. Du musst eine Entscheidung treffen.

Filmin başında verilen mesaj şuydu; ikiz kardeşler

Die Botschaft zu Beginn des Films war folgende: Zwillingsbrüder

1900'lü yılların başında kadınlar cemiyet kurup

In den frühen 1900er Jahren gründeten Frauen eine Gesellschaft und

Tarih ve adres genellikle mektupların başında yazılır.

Das Datum und die Adresse werden üblicherweise auf den Briefkopf geschrieben.

- O aklı başında biri.
- Onun kafası çalışıyor.

Er ist ein kluges Köpfchen.

O mutfakta düştüğünden beri aklı başında değil.

Seit sie in der Küche gefallen ist, ist sie geistig nicht mehr ganz da.

Şu anda iş başında olman gerekmiyor mu?

- Müsstest du jetzt nicht eigentlich auf der Arbeit sein?
- Müssten Sie jetzt nicht eigentlich auf der Arbeit sein?

Tom bilgisayarın başında çok fazla zaman geçiriyor.

Tom verbringt zu viel Zeit vor dem Computer.

Tom direksiyon başında uyuyakalıp kazaya neden oldu.

Tom schlief am Steuer ein und verursachte einen Unfall.

- Tom aklı başında biridir.
- Tom sağduyu sahibidir.

- Tom ist ein kluges Köpfchen.
- Tom ist ein schlauer Kopf.

Çocuklar ekran başında çok fazla zaman geçirmemeli.

Kinder dürfen nicht zu viel Zeit vor Bildschirmen verbringen.

...şehir ışıkları sayesinde 24 saat iş başında olabiliyorlar.

können dank der Stadtlichter aber rund um die Uhr aktiv sein.

Riske aldırış etmeden, Hardrada adamlarının başında savaşa girdi.

Ohne Rücksicht auf das Risiko rückte Hardrada an der Spitze seiner Männer in die Schlacht vor.

O şimdi iş başında ama yedide eve gelecek.

Er ist jetzt bei der Arbeit, wird aber um sieben nach Hause kommen.

Aklı başında hiç kimse gece şu ormanda yürümez.

- Niemand, der recht bei Sinnen ist, würde nachts in diesem Wald spazieren gehen.
- Niemand, der bei Verstand ist, liefe des Nachts in jenem Wald herum.

Tom yirmili yaşlarının başında iken geçimini güçlükle sağlıyabiliyordu.

Tom kam kaum über die Runden als er Anfang zwanzig war.

Tom böyle bir şey yapmayacak kadar aklı başında biri.

Tom ist klug genug, nichts Derartiges zu tun.

Yahu hani bu karıncaların hayvan besleme konusu vardı başında söylemiştik

Wissen Sie, diese Ameisen hatten am Anfang ein Problem mit der Tierfütterung.

Tom direksiyon başında uyuya kaldı ve bir sokak lambasına çarptı.

Tom schlief am Steuer ein und fuhr gegen einen Laternenmast.

- Köşe başında postane vardı.
- Bir zamanlar köşede bir postane vardı.

- An der Ecke war mal eine Post.
- An der Ecke gab es 'mal ein Postamt.

Uçağım düşmezse ve organ mafyası tarafından kaçırılmazsam hafta başında sana yazacağım.

Wenn mein Flieger nicht abstürzt und ich nicht von Organ-Dieben gekidnappt werde, schreibe ich dir Anfang der Woche ein paar Zeilen.

Rousseau çılgın ama etkiliydi; Hume aklı başında ama hiç takipçisi yoktu.

Rousseau war verrückt aber einflussreich, Hume war vernünftig aber hatte keine Nachfolger.

Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.

Der Junge hat eine riesige Beule am Kopf. Kein Wunder, dass er so doll geweint hat.

Hristiyanlık Ermenistan'a birinci yüzyılın başında geldi ve 301 yılında resmi din oldu.

Das Christentum kam anfangs des ersten Jahrhunderts nach Armenien und wurde im Jahr 301 Staatsreligion.

Bu çılgın dünyada aklı başında olmayı istemek bile başlı başına bir çılgınlıktır.

In einer irrsinnigen Welt vernünftig sein zu wollen, ist wiederum ein Irrsinn für sich.

Amerika Birleşik Devletleri, yirminci yüzyılın başında bir Hıyarcıklı veba salgını ile karşı karşıya kaldı.

Die Vereinigten Staaten waren am Anfang des zwanzigsten Jahrhunderts mit einer Beulenpest-Epidemie konfrontiert.

- Tom siyah bir şapka giyiyordu.
- Tom'un başında siyah bir şapka vardı.
- Tom siyah bir şapka takıyordu.

Tom trug einen schwarzen Hut.