Translation of "öğretmen" in French

- Öğretmen değilim.
- Ben bir öğretmen değilim.
- Ben öğretmen değilim.

- Je ne suis pas un enseignant.
- Je ne suis pas un professeur.
- Je ne suis pas enseignant.

Öğretmen telefonda.

- Le professeur est au téléphone.
- L'instituteur est au téléphone.
- L'institutrice est au téléphone.

Öğretmen Çinlidir.

Le professeur est chinois.

Öğretmen olacağız.

Nous allons être enseignants.

- Yumi öğretmen olacak.
- Yumi bir öğretmen olacak.

Yumi deviendra professeur.

Yahu koskoca öğretmen

yahu grand professeur

Öğretmen ne açıklıyor?

Qu'est-ce que le professeur est en train d'expliquer ?

Yeni öğretmen sınıfta.

Le nouveau professeur est dans la classe.

Öğretmen olarak çalışıyorum.

- Je travaille comme professeur.
- Je travaille comme enseignant.
- Je travaille comme maîtresse d'école.

Öğretmen olmak istiyorum.

- Je veux être enseignant.
- Je veux être enseignante.

Öğretmen kitap okuyor.

Le professeur lit un livre.

O bir öğretmen.

- Il est enseignant.
- Il est instituteur.

Öğretmen olmayı seviyorum.

- J'adore être enseignant.
- J'adore être enseignante.

Bir öğretmen olacağım.

- Je vais être enseignant.
- Je vais être enseignante.

Hepimiz öğretmen değiliz.

- Nous ne sommes pas tous enseignants.
- Nous ne sommes pas toutes enseignantes.

Öğretmen seni görebilir.

- L'instituteur peut te voir.
- L'instituteur peut vous voir.
- L'institutrice peut te voir.
- La maîtresse peut te voir.
- Le maître peut vous voir.

Öğretmen sandalyesinde oturuyordu.

L'enseignant était assis sur la chaise.

Öğretmen tahtaya yazıyor.

Le professeur écrit au tableau.

Öğretmen sandalyede oturur.

Le professeur est assis sur la chaise.

Tom'un ebeveynleri öğretmen.

Les parents de Tom sont enseignants.

Öğretmen tarafından azarlandım.

J'ai été grondé par mon professeur.

öğretmen filminde ise maaşı yetmeyen bir öğretmen var

Dans le film enseignant, il y a un enseignant qui n'a pas assez de salaire

- Öğretmen olmak istiyor.
- O, bir öğretmen olmak istiyor.

Il veut devenir enseignant.

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin bir öğretmen olduğunu biliyorum.
- Senin öğretmen olduğunu biliyorum.

Je sais que vous êtes enseignant.

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin öğretmen olduğunu biliyorum.

Je sais que vous êtes enseignant.

Yönetici öğretmen olduğu içinde

comme un enseignant

Öğretmen Shakespeare okumamı önerdi.

Le professeur m'a recommandé de lire Shakespeare.

Öğretmen sırtıma hafifçe vurdu.

Le professeur m'a congratulé.

Öğretmen bize kelimeyi tekrarlattı.

Le professeur nous a fait répéter le mot.

Öğretmen öğrencileri tarafından çevriliydi.

La professeure était entourée par ses étudiants.

Öneriniz öğretmen tarafından reddedilecektir.

Ta suggestion sera rejetée par le professeur.

Ne tembel bir öğretmen!

Quel enseignant paresseux !

Öğretmen kolayca not verir.

Le professeur note généreusement.

Öğretmen öğrencilerine karşı otoriter.

L'instituteur est sévère avec ses élèves.

Öğretmen soru yağmuruna tutuldu.

Le professeur était submergé de questions.

Öğretmen sınıfın temizlenmesini emretti.

Le professeur ordonna que la salle de classe soit nettoyée.

Öğretmen sandalye üzerinde oturuyor.

Le professeur est assis sur la chaise.

Bir öğretmen olduğuma pişmanım.

Je regrette d'être devenu professeur.

Öğretmen Mary'ye konuşmamasını söyledi.

Le professeur a dit à Mary de tenir sa langue.

Onun gayesi öğretmen olmak.

Son but est de devenir enseignant.

Öğretmen bile problemi çözemedi.

Même le professeur ne pouvait pas résoudre le problème.

Bir öğretmen olmak istiyorum.

Je veux être enseignant.

Sen yeni öğretmen misin?

Êtes-vous le nouvel enseignant ?

Öğretmen, öğrenciyi okuldan kovdu.

Le professeur expulsa l'élève de l'école.

Öğretmen tahtaya işaret etti.

Le professeur a pointé du doigt le tableau noir.

Onlar öğretmen tarafından azarlandılar.

- Ils furent grondés par l'instituteur.
- Elles furent grondées par l'instituteur.
- Ils furent grondés par l'institutrice.
- Elles furent grondées par l'institutrice.
- Elles ont été grondées par l'instituteur.
- Elles ont été grondées par l'institutrice.
- Ils ont été grondés par l'instituteur.
- Ils ont été grondés par l'institutrice.

Öğretmen ayağa kalkmamı söyledi.

Le professeur m'a dit de me lever.

O bir öğretmen mi?

Est-il enseignant ?

Bir öğretmen olmayı seviyorum.

- J'apprécie d'être enseignant.
- J'apprécie d'être enseignante.

Asla bir öğretmen olmamalıydım.

- Je n'aurais jamais dû devenir enseignante.
- Je n'aurais jamais dû devenir enseignant.

Sen bir öğretmen misin?

Êtes-vous enseignante ?

Rüyam bir öğretmen olmaktır.

- Mon rêve est de devenir enseignant.
- Mon rêve est de devenir instituteur.

Ben öğretmen olmaktan hoşlanıyorum.

J'apprécie d'être enseignant.

Kız kardeşim bir öğretmen.

Ma sœur est enseignante.

Öğretmen bir lisede çalışıyor.

Le maître travaille dans une école.

Onun amacı öğretmen olmaktır.

Son but est de devenir enseignante.

Ben bir öğretmen değilim.

- Je ne suis pas un enseignant.
- Je ne suis pas enseignant.

Öğretmen yeni öğrencileri karşıladı.

Le professeur a accueilli les nouveaux élèves.

Senin baban öğretmen mi?

- Votre père est-il enseignant ?
- Ton père est-il enseignant ?

Hiçbir öğretmen problemi çözemedi.

Aucun des professeurs n'a pu résoudre le problème.

Onların hepsi iyi öğretmen.

Ce sont tous de bons enseignants.

Öğretmen öğrencileri gruplara ayırdı.

Le professeur a séparé les étudiants en groupes.

Orada hiçbir öğretmen yoktu.

Aucun enseignant ne se trouvait là.

Tom bir öğretmen mi?

Est-ce que Tom est enseignant?

Öğretmen olmaktan gurur duyuyorum.

Je suis fier d'être enseignant.

- Öğretmen öğrencilerin talebine karşı koyamadı.
- Öğretmen öğrencilerin talebini kabul etti.

L'enseignant céda à la revendication des étudiants.

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin bir öğretmen olduğunu biliyorum.

Je sais que vous êtes enseignant.

Öğretmen sınav kağıtlarını incelemekle meşgul.

Le professeur est occupé à passer en revue les copies d'examen.

Öğretmen bütün öğrencilere adil davrandı.

L'enseignant traita équitablement tous les étudiants.

Öğretmen John'a bir ödül verdi.

Le professeur a donné à John une récompense.

Bir öğretmen olmaya niyet ettim.

- J'avais l'intention de devenir enseignant.
- J'eus l'intention de devenir enseignant.

Öğretmen sorduğumuz her soruyu cevaplar.

L'instituteur répond à toutes les questions que nous posons.

Onun babası bir öğretmen mi?

- Est-ce que son père est enseignant ?
- Son père est-il enseignant ?

Tom, iyi bir öğretmen olacak.

Tom sera un excellent professeur.

Söylemeye garip, öğretmen beni azarlamadı.

Bizarrement, le professeur ne m'a pas grondé.

O bir öğretmen ve romancı.

Il est professeur et romancier.

Zil çaldığında öğretmen dersi sonlandırdı.

Lorsque la cloche retentit, l'instituteur termina le cours.

Ben bir öğretmen olmak istiyordum.

Je voulais être enseignant.

Öğretmen burnunu her şeye sokar.

Le prof fourre son nez partout.

Mary bir öğretmen olmak istiyor.

Je pense que Marie veut devenir professeur.

Öğretmen konuştuğu zaman konuşmaman gerekir.

- Tu ne devrais pas parler quand le professeur parle.
- Vous ne devriez pas parler quand le professeur parle.

Öğretmen benim yanıtıma hayret etti.

- L'instituteur a été étonné par ma réponse.
- L'instituteur fut étonné par ma réponse.

Onun amacı bir öğretmen olmak.

Son but est de devenir enseignante.

O, iyi bir öğretmen olacak.

- Il sera un bon instituteur.
- Il sera un bon professeur.

Neden bir öğretmen olmak istiyorsun?

- Pourquoi voudrais-tu être enseignante ?
- Pourquoi voudrais-tu être enseignant ?
- Pourquoi voudriez-vous être enseignant ?
- Pourquoi voudriez-vous être enseignante ?

Tom bir öğretmen olmak istiyor.

Tom veut devenir professeur.

Öğretmen onlara kavgayı durdurmalarını söyledi.

L'instituteur leur dit d'arrêter de se battre.

Öğretmen ona kitaplarını unutmamasını söyledi.

Le professeur lui a dit de ne pas oublier ses livres.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de öğretmen.

Les parents de Tom sont enseignants.

"Öğretmen misin?" "Evet bu doğru."

« Vous êtes enseignant ? » « Oui, c'est cela. »

Ona bir ders öğretmen gerekiyor.

- Tu dois lui donner une leçon !
- Vous devez lui donner une leçon !

Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.

Je sais que vous êtes enseignant.

Bir öğretmen bile hata yapabilir.

Même un professeur peut faire des erreurs.