Translation of "Zorundalar" in English

0.020 sec.

Examples of using "Zorundalar" in a sentence and their english translations:

Odayı temizlemek zorundalar.

They have to clean the room.

Onlar kaybetmek zorundalar.

They have to lose.

Onlar su içmek zorundalar.

They have to drink water.

Onlar kurallara uymak zorundalar.

They have got to abide by the rules.

Onlar gece çalışmak zorundalar.

They have to work by night.

Onlar soruyu cevaplamak zorundalar.

They have to answer the question.

İnsanlar hazır olmak zorundalar.

People have to be ready.

Topluma entegre olmak zorundalar.

They have to integrate into society.

...çünkü ailelerinin geçimini sağlamak zorundalar.

because they have to support their families.

Onun küçük geliriyle yaşamak zorundalar.

They have to live on his small income.

Onlar arabalarını tamir etmek zorundalar.

They have to repair their car.

Çocuklar yabancı diller öğrenmek zorundalar.

Children have to learn foreign languages.

Şehirde bir daire bulmak zorundalar.

They need to find an apartment in the city.

Onlar kendi adlarını değiştirmek zorundalar.

They have to change their name.

Sami ve Leyla buluşmak zorundalar.

Sami and Layla have to meet.

İnsanları değiştiremezsin. Onlar kendileri değişmek zorundalar.

You can't change people. They have to change themselves.

Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.

Boxers have to weigh in before a fight.

- Onlar okula gitmeliler.
- Okula gitmek zorundalar.

They have to go to school.

Yerliler topraklarını istilacılara karşı savunmak zorundalar.

The natives have to defend their land against invaders.

Tom ve Mary birlikte çalışmak zorundalar.

- Tom and Mary have to work together.
- Tom and Mary must work together.

Tom ve Mary bugün gitmek zorundalar.

Tom and Mary have to leave today.

Yapmak zorundalar. Ben buna SWAT analizi diyorum.

within their organization, I call it a SWAT analysis.

Ama yılın bu vakti... ...geceyle yüzleşmek zorundalar.

But at this time of year, they must take on the night.

Onlar matematik sınavı için çok çalışmak zorundalar.

They have to study hard for the math test.

Öğrenciler kitaptan bir alıntıyı analiz etmek zorundalar.

The students have to analyze an excerpt from the book.

İnsanlar gerçekten birbirlerinden nefret etmek zorundalar mı?

Do people really have to hate one another?

Bazı kadınlar onu yapmak zorundalar, değil mi?

Some women have to do that, don't they?

Tom ve Mary bunu birlikte yapmak zorundalar.

Tom and Mary have to do that together.

Tom ve Mary birlikte şarkı söylemek zorundalar.

Tom and Mary have to sing together.

Tom ve Mary bunu tekrar yapmak zorundalar.

Tom and Mary have to do that again.

Onlar neden bunu her yıl yapmak zorundalar bilmiyorum.

I don't know why they have to do this every year.

Benim çocuklarım hava karardıktan sonra içeride kalmak zorundalar.

My children have to stay indoors after dark.

Hem Tom hem de Mary bunu yapmak zorundalar.

- Tom and Mary both have to do that.
- Both Tom and Mary have to do that.

Batılı ülkeler doları güçlendirmek için kafa kafaya vermek zorundalar.

Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.

Çocuklar neden bu kadar ağır bir çanta taşımak zorundalar?

Why do children have to carry such a heavy bag?

Tom ve Mary çocukların iyiliği için evli kalmak zorundalar.

Tom and Mary have to stay married for the sake of the children.

Kuzenim gibi inşaatçılar, sık sık şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorundalar.

Builders, like my cousin, often have to carry heavy materials to site.

Bunun anlamı, tekstil ürünlerini satmak isterseler, bunun Cibuti Limanı aracılığıyla yapmak zorundalar.

This means, whenever they want to sell their textiles, they have to do so through the Djibouti

"Çocuklar belli bir sıraya göre mi durmak zorundalar?" - "Evet, yaşa göre, lütfen."

"Do the kids get in line in a specific order?" - "Yes, by age please."

Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.

Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.

Öğrenciler sıkı çalışmak zorunda, ama onlar sosyal etkinlikler için de zaman ayırmak zorundalar.

Students have to work hard, but they also have to leave time for social activities.

- Tom ve Mary'nin onu yapmak zorunda olduklarını düşünüyor musun?
- Sence Tom ve Mary onu yapmak zorundalar mı?
- Tom ve Mary'nin onu yapmak zorunda olduklarını mı düşünüyorsun?

- Do you think Tom and Mary have to do that?
- Do you think that Tom and Mary have to do that?