Translation of "Varmış" in English

0.044 sec.

Examples of using "Varmış" in a sentence and their english translations:

Dünya varmış!

What a relief!

Midemde varmış gibi.

It's like that in my stomach.

İstasyona varmış olmalı.

He must have reached the station.

Özel işlerin varmış.

- I heard you had private matters to attend to.
- I heard you had personal things to do.

- Bakın burada ne varmış?
- Bakın burada kimler varmış?

Well, look what we have here.

Bugün bir toplantın varmış.

- I hear that you have a meeting today.
- I hear that you'll have a meeting today.

O çoktan varmış olmalıydı.

He should have arrived already.

Eskiden ABD'de düellolar varmış.

In the old days there were duels in the USA.

Onlar henüz varmış olmayacak.

They won't have arrived yet.

Onun ağzı kulaklarına varmış.

He grinned from ear to ear.

Bu ormanda hayalet varmış.

It is believed that ghosts exist in this forest.

Ne zaman varmış olacağız?

When will we have arrived?

Eskiden Rusya'da düellolar varmış.

Duels used to be held in Russia.

İşitme güçlüğü varmış gibi davrandı.

She pretended to be hard of hearing.

Şimdiye kadar eve varmış olmalı.

- He ought to have arrived home by now.
- She should have arrived home by now.

Bir padişahın altı oğlu varmış.

A monarch had six sons.

Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.

Tom didn't seem to notice.

Bir sorun varmış gibi gözüküyor.

There seems to be a problem.

Yardıma ihtiyacın varmış gibi görünüyorsun.

You look like you need help.

Bunu yaparken acelen varmış gibiydin.

You seemed to be in a hurry to do that.

Yardıma ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.

- I didn't know that Tom would allow you to do that.
- I didn't know Tom would allow you to do that.

Ailevi bir takım sıkıntıları varmış.

Apparently, there is a range of family problems.

İleride bir kapı varmış gibi görünüyor.

Looks like a door up ahead.

Ciğerlerimde cam kırıkları varmış gibi hissediyorum

I feel like I have broken glass in my lungs

Roket şimdiye kadar aya varmış olacak.

The rocket ought to have reached the moon by now.

Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.

They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.

O, şimdiye kadar Osaka'ya varmış olacak.

He will have reached Osaka by now.

O, şimdiye kadar oraya varmış olmalıydı.

He ought to have arrived there by now.

Saatimde bir sorun varmış gibi görünüyor.

There seems to be something wrong with my clock.

Sevdiğim kişinin birlikte olduğu biri varmış.

The one I adore is off the market.

Mutlu bir evliliğimiz varmış gibi davranalım.

Let's pretend we have a happy marriage.

Onu bir seçeneğim varmış gibi söylüyorsun.

You say that like I have a choice.

Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.

Once upon a time, there was a beautiful princess.

Onlar öğle zamanı Morioka'ya varmış olacaklar.

They will have arrived at Morioka by noon.

Tom bir silahı varmış gibi yaptı.

Tom pretended he had a gun.

Başka bir anlamı varmış gibi görünüyor.

Looks like it has another meaning.

Sami'nin talihi varmış ki Müslüman oldu.

Sami was fortunate to convert to Islam.

Her zaman acelem varmış gibi hissediyorum.

- I feel like I'm always rushed.
- I feel like I'm always in a rush.
- I feel like I'm always in a hurry.

Sami, Amerikan aksanı varmış gibi davranıyordu.

Sami was pretending to have an American accent.

Tom bir silahı varmış numarası yaptı.

- Tom pretended he had a weapon.
- Tom pretended that he had a weapon.

Sen başlamadan önce onlar oraya varmış olacak.

They will have arrived there before you start.

O, şimdiye kadar New York'a varmış olmalıydı.

He ought to have arrived in New York by now.

Tom çok parası varmış gibi görünmeyi sever.

Tom likes to pretend that he has a lot of money.

- Tavrımda ne varmış?
- Davranışlarımda yanlış olan ne?

What's wrong with my manners?

- Amma şansı var!
- Adamda ne kısmet varmış!

- He's so lucky!
- What a lucky guy!

Duydum ki yeni bir kız arkadaşın varmış.

I hear you've got a new girlfriend.

Tuhaf değil mi? Biz çoktan varmış olmalıydık.

Odd, isn't it? We should have already arrived.

Yarın bu zamana kadar zaten varmış olacağız.

By this time tomorrow, we will have already arrived.

Dün burada bir sorununuz varmış gibi geldi.

It sounded like you had a problem here yesterday.

Tom olanlardan hiç haberi varmış gibi davranmadı.

Tom didn't act like he'd even heard about what had happened.

Bir zamanlar ormanda yaşayan bir cüce varmış.

Once upon a time there was a dwarf that lived in the forest.

Bir zamanlar, Tango adında bir kedi varmış.

Once upon a time, there was a cat whose name was Tango.

Leyla içinde bir şeytan varmış gibi görünüyordu.

Layla seemed to have a devil in her.

Anladım, Mary. Beş dakikaya kadar varmış olacağız.

Understood, Mary. We'll be there in a little more than three minutes.

Hastaneyi geldiklerinden daha kötü terk ettikleri sonucuna varmış.

leave the hospital more disabled than when they came in.

Gerçekten o varmış gibi inandırıcı bire şekilde anlatıyor

really telling convincingly as if he were there

Bir zamanlar, Bu köyde yaşlı bir adam varmış.

Once upon a time, there was an old man in this village.

Saat sekizde başladığından şimdiye kadar varmış olması lazım.

Since he started at eight, he ought to be there by now.

Tom, aklında başka bir şey varmış gibi görünüyor.

Tom seems to have his mind on something else.

- Tom yakında gelmiş olacak.
- Tom yakında varmış olacak.

Tom will be arriving shortly.

Nasıl oldu bilmiyorum, ama olacağı varmış belli ki.

I don't know how it happened, but it was obviously meant to be.

Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

There seems to be some genetic problem with this animal.

Bu kek içinde peynir varmış gibi tat veriyor.

This cake tastes like it has cheese in it.

Hâlâ Tom'tan öğreneceğim çok şey varmış gibi hissediyorum.

I still feel like I have a lot to learn from Tom.

Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.

Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.

Senin için olmayan hislerimi varmış gibi davranmaya devam edemem.

I can't keep pretending that I have feelings for you that I don't.

- Tom ceza almadığı için şanslı.
- Tom'un şansı varmış, cezalandırılmadı.

Tom is lucky he didn't get punished.

Bir giriş daha varmış gibi görünüyor. Yılan içeriye muhtemelen böyle girdi.

[Bear] Looks like there's another entrance. That's probably how the snake got in.

Sanki yemek salonunda otururken yemek salonunun devamı varmış gibi görünüyordu duvarda

It looked as if the dining room had a continuation while sitting in the dining room on the wall.

O bir saat önce gitti bu yüzden şimdiye kadar varmış olmalı.

She left an hour ago so she should've arrived by now.

Tren saat onda hareket etti, bu yüzden şimdiye kadar varmış olmalı.

The train left at ten, so it should have arrived in Osaka by now.

- Tom şimdiye ofise varmış olmalıydı.
- Tom şu ana kadar ofise varmalıydı.

- Tom should've arrived at the office by now.
- Tom should have arrived at the office by now.

Tom üç saat önce ayrıldı, o yüzden şimdiye kadar varmış olmalı.

- Tom left three hours ago so he should've arrived by now.
- Tom left three hours ago so he should have arrived by now.

Fadıl'ın karısı ve iki oğluyla iyi bir yaşamı varmış gibi görünüyordu.

Fadil seemed to have a good life with his wife and two sons.

Bir giriş daha varmış gibi görünüyor. Yılan da içeriye muhtemelen böyle girdi.

[Bear] Looks like there's another entrance. That's probably how the snake got in.

Efsaneye göre bu ormanda bir zamanlar hayalatler varmış, o yüzden de insanlar girmezlermiş.

According to legend, those woods used to be haunted, so people would avoid entering.

Problemin sadece birkaç kötü şirket değil de bütün bir sistem olduğunun farkına varmış durumdayız.

We came to realize that the problem isn't just a few bad corporations but the entire system itself.

Hey! Burada bir Uygurca konuşan Amerikalı varmış! Acele edin, buraya gelip onun bilgisayarını kontrol edin.

Hey! There's an American who speaks Uyghur here! Hurry up and get over here to inspect his computer!

- "Tom nerede?" "Bilmiyorum. On dakika önce burada olmalıydı."
- "Tom nerede?" "Bilmiyorum. 10 dakika önce buraya varmış olmalıydı."
- "Tom nerede?" "Bilmiyorum. On dakika önce buraya varmış olmalıydı."
- "Tom nerede?" "Bilmiyorum. On dakika önce buraya gelmiş olmalıydı."

"Where's Tom?" "I don't know. He should have been here ten minutes ago."

Bir zamanlar bir kral ve kraliçe ve de Sigurd adında çok güçlü ve aktif ve de yakışıklı oğulları varmış.

There were once a King and a Queen, and they had a son called Sigurd, who was very strong and active, and good-looking.