Translation of "Içip" in English

0.007 sec.

Examples of using "Içip" in a sentence and their english translations:

İçip araba sürmemelisin.

You shouldn't drink and drive.

Biz çay içip bekliyoruz.

We're drinking tea and waiting.

Köpek suyu içip uzaklaştı.

The dog drank water and went away.

Neden kahve içip konuşmuyoruz?

Why don't we talk over coffee?

Sigara içip içmemeni önemsemiyorum.

I don't mind if you smoke.

Muhtemelen şarap içip peynir yiyorlar

probably having some wine and cheese,

Molada sigara içip içemeyeceğimizi sorduk.

We asked if we might smoke during the break.

Tom, içip efkarını dağıtmaya çalıştı.

Tom tried to drink his problems away.

Tom'un içip içmediğini merak ediyorum.

- I wonder whether Tom drinks.
- I wonder if Tom drinks.

Tom, Mary'ye bira içip içmediğini sordu.

Tom asked Mary if she drank beer.

Ben senin şarap içip içmediğini unuttum.

I've forgotten whether you drink wine or not.

Mary kedinin sütün hepsini içip içmediğini sordu.

Mary asked if the cat had drunk all of the milk.

Tom Mary'ye bütün sütü içip içmediğini sordu.

Tom asked Mary if she had drunk all the milk.

- İçmemelisin ve araba sürmemelisin.
- İçip araba sürmemelisin.

You shouldn't drink and drive.

Fakat burada, uzak akrabalarla birbirine tamamen yabancı olanlar yıldızların altında su içip yıkanıyor.

But here, distant relatives and total strangers drink and bathe under the stars.

- Hiçbir akıllı kişi içkiliyken araba sürmez.
- Hiçbir akıllı kişi içki içip sonra araba sürmez.

No intelligent person drinks and then drives.

Nuh çiftçiydi, ilk bağı o dikti. Şarap içip sarhoş oldu, çadırının içinde çırılçıplak uzandı.

And Noah a husbandman began to till the ground, and planted a vineyard. And drinking of the wine was made drunk, and was uncovered in his tent.