Translation of "Güçlükle" in English

0.017 sec.

Examples of using "Güçlükle" in a sentence and their english translations:

Güçlükle yürüyebiliyorum.

I can hardly walk.

Güçlükle görebiliyorum.

I can hardly see.

Güçlükle topladık.

We got scraped up.

Siz güçlükle duyabiliyorum.

I can hardly hear you.

Onlar güçlükle görebiliyordu.

They could hardly see.

Ona güçlükle inanabildim.

I could hardly believe him.

Güçlükle trene yetiştim.

I barely caught the train.

Acıya güçlükle katlandım.

I could hardly endure the pain.

O güçlükle okuyabiliyor.

He can barely read.

O, güçlükle konuşabiliyor.

She can hardly speak.

Birçok güçlükle karşılaşıyor.

He is facing many difficulties.

Onu güçlükle görüyorum.

I can barely see it.

Seni güçlükle duyabiliyorum.

- I can hardly hear you.
- I can barely hear you.

Güçlükle nefes alabiliyorum.

I can hardly breathe.

Ödevimi güçlükle bitirdim.

I finished my homework with difficulty.

Güçlükle ayağa kalkabilirim.

I can barely stand up.

Trene güçlükle yetişebildim.

- I barely caught the train.
- I barely made the train.

Tom'u güçlükle tanıdım.

I hardly recognized Tom.

Mary'yi güçlükle hatırlıyorum.

I hardly remember Tom.

Tom'u güçlükle tanıyorum.

I hardly know Tom.

Tom güçlükle yüzebilir.

Tom can barely swim.

Onu güçlükle tanıyorum.

- I hardly know her.
- I hardly know him.

Tom güçlükle kaçtı.

Tom barely escaped.

Valizi güçlükle kapatabildim.

I could hardly close the suitcase.

Güçlükle hayatta kaldık.

We barely survived.

Seni güçlükle tanıyorum.

- I barely know you.
- I hardly even know you.

Güçlükle ayakta durabiliyorum.

I can hardly stand.

Söylediklerini güçlükle anlayabiliyorum.

I can hardly understand what he says.

Testi güçlükle geçebildim.

I just barely managed to pass the test.

Tom güçlükle yürüyebiliyordu.

Tom could hardly walk.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

I could scarcely stand on my feet.

Yaz tatilini güçlükle bekleyebilir.

She can hardly wait for the summer vacation.

Kalabalığın içinde güçlükle ilerledi.

He muscled his way through the crowd.

Onun davranışına güçlükle katlanıyorum.

- I can hardly stand his behavior.
- I can barely stand his behavior.

Tom güçlükle Mary'yi tanıdı.

Tom scarcely recognized Mary.

O adını güçlükle yazabiliyor.

He can scarcely write his name.

Kulaklığım olmadan güçlükle duyabiliyorum.

I can barely hear without my earphone.

Yaralı asker güçlükle yürüyebiliyordu.

The wounded soldier could hardly walk.

Köpek güçlükle nefes aldı.

The dog breathed with difficulty.

Tom yemeğine güçlükle dokundu.

Tom has barely touched his food.

Tom buna güçlükle inanabildi.

Tom could scarcely believe it.

Onun yazısını güçlükle okuyabilirim.

I can barely read his writing.

Tom güçlükle testi geçti.

Tom barely passed the test.

Tom maaşıyla güçlükle geçinebiliyor.

Tom can hardly support himself on his salary.

Tom nefretini güçlükle gizleyebildi.

Tom could barely conceal his disgust.

Tom heyecanını güçlükle gizleyebildi.

- Tom could barely conceal his excitement.
- Tom could barely hide his excitement.

Tom gülümsemesini güçlükle gizleyebildi.

Tom could barely hide his smile.

Yaza kadar güçlükle bekleyebilirim.

I can hardly wait until summer.

Onun söylediklerini güçlükle anlayabiliyorum.

I can hardly understand what she says.

Ben şimdi güçlükle çalışabiliyorum.

I can hardly work now.

Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.

I could hardly refuse Tom's challenge.

Tom'un yardımını güçlükle reddedebildim.

I could hardly refuse Tom's help.

Dün gece güçlükle uyuyabildim.

I could hardly sleep last night.

Tom güçlükle nefes alabildi.

Tom could scarcely breathe.

Kate güçlükle Çince konuşuyor.

Kate can hardly speak Chinese.

Tom güçlükle uyanık kalabildi.

Tom is barely able to stay awake.

Tom güçlükle sınavı geçti.

Tom barely passed the exam.

Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.

Tom could hardly stand the pain.

Tom gözlerine güçlükle inanabiliyordu.

Tom could hardly believe his eyes.

Tom yemeğini güçlükle ödeyebildi.

Tom could hardly afford to pay for his meal.

Proje sadece güçlükle başlayabilir.

The project can get underway only with difficulty.

Yaşlı kadın merdivenlere güçlükle tırmandı.

The old lady climbed the stairs with difficulty.

O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.

That child could barely manage to tie his shoes.

9:20 trenini güçlükle yakaladım.

I barely made the 9:20 train.

Bu dönem güçlükle eğitim yaptı.

He has hardly studied this term.

Haberi duymak için güçlükle bekleyebildi.

He could hardly wait to hear the news.

Seyirci konserin başlamasını güçlükle bekleyebildi.

The audience could hardly wait for the concert to begin.

Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.

The old man escaped, but with difficulty.

Tom güçlükle Mary'ye ayak uydurabildi.

Tom could barely keep up with Mary.

O, yeniden yakalandığında güçlükle kaçmıştı.

He had scarcely escaped when he was recaptured.

Haberi dinlemek için güçlükle bekleyebildim.

I could hardly wait to hear the news.

Ben bu sorunu güçlükle çözdüm.

I solved this problem with difficulty.

Seni görünceye kadar güçlükle bekleyebiliyorum.

I can hardly wait till I see you.

Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.

The old woman climbed the stairs with difficulty.

Tom Mary'nin söylediklerini güçlükle anlayabiliyordu.

Tom could hardly understand what Mary said.

Tom gözlükleri olmadan güçlükle görebilir.

Tom can barely see without his glasses.

Dün gece, son trene güçlükle yetiştim.

Last night, I barely made the last train.

Bir kamyon tarafından çarpılmaktan güçlükle kaçtım.

I barely escaped being hit by the truck.

O kadar yorgundu ki güçlükle yürüyebiliyordu.

He was so tired that he could hardly walk.

Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.

They answered their teacher's question with difficulty.

- Neredeyse onu duyamıyordum.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.

I could hardly hear him.

Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.

Some stars are hardly visible to the naked eye.

O kadar yorgunum ki güçlükle yürüyebiliyorum.

- I am so tired that I can hardly walk.
- I'm so tired I can hardly walk.
- I'm so tired that I can hardly walk.

Pekala, Tom'u güçlükle suçlayabilirsin, değil mi?

Well, you can hardly blame Tom, can you?

- Güçlükle yürüyebiliyorum.
- Hemen hemen hiç yürüyemiyorum.

I can barely walk.

Tom'u gördüm ve onu güçlükle tanıyabildim.

I saw Tom and could barely recognize him.

Tom ve ben güçlükle birbirimizi tanıyoruz.

Tom and I barely know each other.

Tom ve Mary güçlükle birbirlerini tanıyorlar.

- Tom and Mary barely know each other.
- Tom and Mary hardly know each other.