Translation of "Görebiliyordu" in English

Onlar güçlükle görebiliyordu.

They could hardly see.

İnsanlar onu görebiliyordu.

People could see him.

Leyla birisini görebiliyordu.

Layla could see somebody.

Durduğu yerden sürücüyü görebiliyordu.

She could see the driver from where she stood.

Tom onu açıkça görebiliyordu.

Tom could see it plainly.

Askerler onu şimdi görebiliyordu.

The soldiers could see him now.

Tom, Mary'nin üşüdüğünü görebiliyordu.

Tom could see Mary was getting cold.

Sami neler olduğunu görebiliyordu.

Sami could see what was going on.

Tom Mary'nin şok olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that Mary was shocked.

Tom Mary'nin mutlu olmadığını görebiliyordu.

Tom could see that Mary wasn't happy.

Tom Mary'nin mesaj attığını görebiliyordu.

Tom could see that Mary was texting.

Tom Mary'nin hayal kırıklığı görebiliyordu.

Tom could see Mary's disappointment.

Tom Mary'nin evini uzaktan görebiliyordu.

Tom could see Mary's house in the distance.

Tom durduğu yerden Mary'yi görebiliyordu.

Tom could see Mary from where he stood.

Tom tartışmanın faydasız olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that the argument was pointless.

Tom Mary'nin çok sinirlendiğini görebiliyordu.

Tom could see Mary was getting very nervous.

Tom Mary'nin ağlamak üzere olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that Mary was on the verge of crying.

Böyle karanlıkta nasıl bir şey görebiliyordu?

How could he see anything in such darkness?

O, tüm manzarayı dağın tepesinden görebiliyordu.

He could see the entire landscape from the top of the mountain.

Tomun onu yapacak havada olmadığını görebiliyordu.

I could see Tom wasn't in the mood to do that.

Tom Mary'nin gözyaşlarına boğulmak üzere olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that Mary was about to burst into tears.

Mary geceleri yatağının yanındaki pencereden yıldızları görebiliyordu.

At night, Mary could see the stars through the window next to her bed.

Tom Mary'nin çok acı içinde olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that Mary was in a lot of pain.

Tony, bir nehir ve eski bir köprü görebiliyordu.

Tony could see a river and an old bridge.

- Tom Mary'nin ağladığını görebilir.
- Tom, Mary'nin ağladığını görebiliyordu.

Tom could see that Mary was crying.

Tom Mary'nin ruhen yıkıldığını ve ağlamak üzere olduğunu görebiliyordu.

Tom could see that Mary was about to break down and cry.

O, o kadar güzeldi ki, herkes onun gerçek bir Prenses olduğunu görebiliyordu.

She was so beautiful that anyone could see that she was a real Princess.