Translation of "Etmenin" in English

0.010 sec.

Examples of using "Etmenin" in a sentence and their english translations:

- Şikâyet etmenin bir faydası yok.
- Şikayet etmenin faydası yok.

- It is no use complaining.
- It's no use complaining.

Kaderle kavga etmenin faydası yoktur.

It is no use quarreling with fate.

Ona nasihat etmenin faydası yok.

It is no use giving her advice.

Telaş etmenin bir faydası olmayacak.

Panicking won't help.

Bunu inkâr etmenin faydası yok.

It's useless to deny it.

Tekrar etmenin bir anlamı yok.

There's no point in repeating.

Çalışırken ekip çalışmasının, düşünceleri ifade etmenin

I though about the need for team work on the fly,

Bence kendine güvenmek ikna etmenin düşmanı.

I think confidence is the enemy of persuasion.

Seyahat etmenin en hızlı yolu uçakladır.

- The quickest means of travel is by plane.
- The fastest way to travel is by plane.

Ona tekrar rica etmenin faydası yok.

It is no use asking him again.

Seyahat etmenin en iyi yolu nedir?

Which is the best way to travel?

Birini ikna etmenin yolu bu değil.

That's not the way to convince anyone.

Onunla mücadele etmenin ne anlamı var?

What's the point of fighting it?

Onlara yardım etmenin bir yolunu bulmalıyım.

I must find a way to help them.

Teklifi kabul etmenin akıllıca olduğunu düşünüyordu.

He deemed it wise to accept the offer.

- Bırakmama ramak kalmıştı.
- Pes etmenin eşiğindeydim.

I was this close to giving up.

Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

It is considered impossible to travel back to the past.

O, teklifi kabul etmenin akıllıca olacağını düşündü.

- He deemed it wise to accept the offer.
- He thought it would be wise to accept the offer.

Sana yardım etmenin bir yolunu buldum sanırım.

I think I've found a way to help you.

Tom'a yardım etmenin benim sorumluluğum olduğunu düşünürdüm.

I used to think it was my responsibility to help Tom.

Sessizlikle mücadele etmenin iyi bir yolu müziktir.

Music is a good way to fight silence.

Bu konuşmaya devam etmenin amacı olmadığını anlıyorum.

I see no point in continuing this conversation.

Onun hakkında endişe etmenin bir anlamı yok.

There's no point in worrying about that.

Annem bana işaret etmenin nazik olmadığını öğretti.

My mother taught me that it's not polite to point.

Çatıyı tamir etmenin maliyeti onu şok etti.

The cost of repairing the roof shocked her.

Bu sektörde herkesi memnun etmenin imkanı yok.

There's no way to please everyone in this industry.

Evi derhal terk etmenin bir sakıncası yok.

You may as well leave home at once.

Sanırım benim için gerçeği kabul etmenin zamanıdır.

I think it's time for me to come clean.

Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.

In times of crisis one should never idealise the past.

Artık bunu inkar etmenin bir faydası yok.

There's no point in denying it anymore.

Tom'u ziyaret etmenin çok erken olabileceğini düşündüm.

- I thought it might be too early to visit Tom.
- I thought that it might be too early to visit Tom.

Tom'a yardım etmenin bir yolunu bulmak zorundayım.

I have to find a way to help Tom.

Şimdi bu konuda şikayet etmenin hiçbir faydası olmazdı.

It wouldn't do any good to complain about it now.

Tom gıdayı israf etmenin bir günah olduğunu düşünüyor.

- Tom thinks that wasting food is a sin.
- Tom thinks wasting food is a sin.

Trenle seyahat etmenin eskisi kadar güvenli olduğunu sanmıyorum.

- I don't think traveling by train is as safe as it used to be.
- I don't think that traveling by train is as safe as it used to be.

Tom herkesi memnun etmenin zaman kaybı olacağını söylüyor.

Tom says it's a waste of time to try to please everybody.

Tom'u bunu yapmaya ikna etmenin kolay olacağından eminim.

I'm sure it'll be easy to convince Tom to do that.

Şimdi, bir edebiyat çalışmasını takdir etmenin ana yollarından biri,

Now, one of the main ways in which you appreciate a work of literature

İklim bozukluğu ile baş etmenin önündeki en büyük engel

You see, the biggest obstacle to dealing with climate disruptions

Uzayda seyahat etmenin nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum.

I wonder what it is like to travel through space.

Bizim için kayıp zamanı telafi etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.

I think it isn't possible for us to make up for lost time.

Boston'a gitmenin ve Tom'u ziyaret etmenin eğlenceli olabileceğini düşünüyorum.

- I've been thinking that it might be fun to go to Boston and visit Tom.
- I've been thinking it might be fun to go to Boston and visit Tom.

Bu mahallede yeni bir ev inşa etmenin maliyeti nedir?

What does it cost to build a new house in this neighborhood?

Senin geleceğini tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.

The best way to predict your future is to create it.

Onun nasıl davranacağını tahmin etmenin bir yolu yok mu?

Isn't there any way to predict how he'll act?

Sami, gizli arzularını terbiye etmenin kolay olmadığını fark etti.

Sami realized it wasn't easy to tame his hidden desires.

Gerçekleri kontrol etmenin üzerinde çok daha fazla durulmasına yol açtı.

has led to a much needed emphasis on checking the facts.

Yırtıcılar, avlarını alt etmenin karmaşık yollarını bulmak için evrimleşmek durumunda.

Predators must evolve ever more sophisticated ways to outwit their prey.

Tom Mary için mektubu tercüme etmenin zaman kaybı olacağını anladı.

Tom felt that it would be a waste of time to translate the letter for Mary.

Bu gece neyin rüyasını göreceğini tahmin etmenin bir yolu yok.

There's no way to predict what you will dream tonight.

Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmenin zor olacağını biliyordum.

I knew it was going to be tough to persuade Tom to help us.

Son yıllarda, bir asker olarak hizmet etmenin itibarı sürekli düşürüldü.

In the recent years, the reputation of serving as a soldier has steadily been lowered.

Bize yardım etmenin en iyi yolu kendi dilinizde katkıda bulunmaktır.

The best way to help us is to contribute in your own native language.

Onlar burada bir fabrika inşa etmenin çok pahalı olacağını düşündü.

They thought it would be too expensive to build a factory here.

Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu kendi başınıza yaratmaktır.

The best way to predict the future is to create it yourself.

Tom Mary'yi hastaneye gitmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordu.

Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.

Macarlara itaat etmenin daha iyi olacağını düşündükleri acil bir toplantı düzenledi

thought it wise to obey the wishes of the Hungarian king,

Roma yurttaşlarının ikamet ettiği böyle öne çıkan bir bölgeyi tehdit etmenin...

He felt that threatening such a prominent area, inhabited by Roman citizens, would either

Beni tehdit etmenin anlamı yok. Ben sana hâlâ bir şey söylemeyeceğim.

No point in threatening me. I'll still tell you nothing.

Finans merkezini takip etmenin iyi para kazandıran bir iş olduğunu biliyordum

I knew that following the finance root would be a really well-paid career,

- Ağlamanın ve şikayet etmenin bir yararı yok. Sahip olduklarınla mutlu olmaya çalış.
- Ağlamanın ve şikayet etmenin bir yararı yok. Sahip olduklarınla mutlu olmaya çalışın.

There's no use crying and complaining. Try to be content with what you have.

O sonbaharda Madrid'i yeniden işgal etmenin ve Wellington'un ordusunu Portekiz sınırına geri

Though that autumn, he had the satisfaction of re-occupying Madrid, and pursuing Wellington’s

Pek çok kişi içerden almaktansa dışarıdan ithal etmenin daha kolay olduğunu söylüyor.

Not few say it is easier to import that to buy inside the country.

Tom'u herhangi bir şey yapmaya ikna etmenin ne kadar zor olabileceğini biliyorsun.

You know how hard it can be to convince Tom to do anything.

Tom bana Mary'yi biraz para bağışlaması için ikna etmenin kolay olacağını söyledi.

Tom told me it would be easy to persuade Mary to donate some money.

Tom Mary'nin araba süremeyecek kadar yaşlı olduğuna ikna etmenin zor olacağını biliyordu.

Tom knew it was going to be tough to convince Mary that she was too old to drive.

Tom bana bizimle birlikte Boston'a gitmesi için Mary'yi ikna etmenin kolay olacağını söyledi.

Tom told me it would be easy to persuade Mary to go to Boston with us.

- Onu ikna etmenin bir yolu yoktu.
- Onu ikna etmek için bir yol yoktu.

There wasn't a way to convince him.

Tarifeleri blok olarak kontrol etmenin ülke ülke kontrol etmekten daha uygun olduğunu vurgulamak istiyorum.

I would like to stress that it is more convenient to control tariffs as a bloc rather than country by country.

Nehirleri takip etmenin en büyük sorunu budur. Her zaman en az direncin olduğu yoldan giderler.

That can be the problem with following rivers, they'll always take the path of least resistance.

Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin ne kadar zor olduğu hususunda kesinlikle fikrin yok.

You have absolutely no idea how hard it was to convince Tom to help us.

Washington, İran’ı istila etmenin aşırı maliyetli olacağını ve muhtemelen başarısızlığa mahkum olacağını çok iyi biliyor.

Washington knows very well that invading Iran would be extremely costly and probably doomed to failure.

Kültür, günlük hayatta bizi harekete geçiren değerlerle ilgilidir. Daha iyi bir toplum inşa etmenin gereklerinden biri bu.

Culture is the daily set of values we live by. Uh... That is part of the construction of a better society.

"Ben polisim. Karakola kadar gelir misiniz?” "N-neden?" “Şehrin ortasında silahla ateş etmenin suç olmadığını mı düşünüyorsun?”

"This is the police. Would you mind coming down to the station?" "W-why?" "You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?!"

Bir kadını memnun etmenin bir erkeği memnun etmekten daha zor olduğunun söylendiğini duydum. Doğru olup olmadığını merak ediyorum.

I've heard it said that it's harder to please a woman than to please a man. I wonder if that's true.