Translation of "Zorunda" in Dutch

0.023 sec.

Examples of using "Zorunda" in a sentence and their dutch translations:

- Mutlaka gitmek zorunda değilsin.
- Gitmek zorunda değilsin.

Ge moet niet noodzakelijk naar daar gaan.

Yolunu bulmak zorunda,

Ze zal haar weg vinden,

Şansını denemek zorunda.

Hij moet ervoor gaan.

Yemek zorunda değilsiniz.

- Je moet niet eten.
- Je hoeft niet te eten.

Çalışmak zorunda mıyım?

Moet ik studeren?

Durmak zorunda kaldık.

We moesten stoppen.

Birisi konuşmak zorunda.

Er moet iemand spreken.

O gelmek zorunda.

Hij moet komen.

Denemek zorunda kaldım.

Ik moest het proberen.

Gitmek zorunda kalacaksın.

Jullie zullen moeten gaan.

Değiştirmek zorunda değilsin.

Je moet je niet veranderen.

Tom kalmak zorunda.

Tom moet blijven.

Kaydolmak zorunda mıyım?

Moet ik mij registreren?

Gitmek zorunda mısın?

Moet je gaan?

Deney başlamak zorunda.

Het experiment moet beginnen.

- Cevap vermek zorunda değilsin.
- Cevap vermek zorunda değilsiniz.

- U hoeft niet te antwoorden.
- Je hoeft niet te antwoorden.

- Özür dilemek zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsiniz.

Je hoeft je niet te verontschuldigen.

- Bu soruları cevaplamak zorunda değilsin.
- Bu soruları yanıtlamak zorunda değilsiniz.
- Bu sorulara yanıt vermek zorunda değilsiniz.
- O soruları yanıtlamak zorunda değilsiniz.

- U moet die vragen niet beantwoorden.
- Je hoeft die vragen niet te beantwoorden.

Gerçekten konuşmak zorunda değilim

En ik hoef niet echt te praten,

Ne yemek zorunda kaldın?

Wat heb je gegeten?

Plandan vazgeçmek zorunda kaldı.

Zij was genoodzaakt het plan op te geven.

Amerika'ya gitmek zorunda kaldım.

Ik moest naar Amerika gaan.

Yarın gelmek zorunda kalacaksın.

Ge zult morgen moeten komen.

Eve yürümek zorunda kaldım.

Ik moest te voet naar huis gaan.

Mektup yazmak zorunda mıyım?

Moet ik een brief schrijven?

Böyle olmak zorunda değil.

Het hoeft niet zo te zijn als dit.

Toplantıya katılmak zorunda değiliz.

We zijn niet verplicht aan de bijeenkomst deel te nemen.

Bunu yapmak zorunda değiliz.

We hoeven dit niet te doen.

Bununla ilgilenmek zorunda kalacağız.

We zullen dit moeten oplossen.

Yardım almak zorunda kalacaksın.

Je moet hulp krijgen.

Onu yapmak zorunda değilsin.

Je hoeft dat niet te doen.

Tom buradan gitmek zorunda.

Tom moet hier wegwezen.

Diğerlerini beklemek zorunda mıyız?

Moeten we op de anderen wachten?

Çok çalışmak zorunda kalacaksın.

Je zult hard moeten werken.

Yarın oraya gitmek zorunda.

Hij moet morgen daarheen gaan.

Yarın gelmek zorunda değilsin.

- U moet niet komen morgen.
- Jullie moeten niet komen morgen.

O saati onarmak zorunda.

Hij moet de klok herstellen.

Mutlaka gitmek zorunda değilsin.

Ge moet niet noodzakelijk naar daar gaan.

O, çalışmak zorunda değildir.

- Hij heeft het niet nodig te werken.
- Hij hoeft niet te werken.

İlaç almak zorunda kaldım.

Ze dwongen mij medicijnen te nemen.

Gelmek zorunda olduğumu biliyordum.

Ik wist dat ik moest komen.

Sen sürmek zorunda olacaksın.

U zult moeten rijden.

Dalağını almak zorunda kaldık.

We moesten uw milt verwijderen.

Birisi bedeli ödemek zorunda.

Iemand moet de prijs betalen.

Tom'la konuşmak zorunda mıyım?

Moet ik met Tom praten?

Plandan vazgeçmek zorunda kaldım.

Ik was gedwongen te stoppen met het plan.

Planımdan vazgeçmek zorunda kaldım.

Ik moest mijn plan opgeven.

Hemen gitmek zorunda mıyım?

Moet ik onmiddellijk gaan?

Her insan ölmek zorunda.

Ieder mens moet sterven.

Artık gitmek zorunda değilim.

Ik hoef niet meer te gaan.

Kimseye sormak zorunda değilim.

Ik hoef het niet aan iemand te vragen.

Tom gizlenmek zorunda değildi.

Tom hoefde zich niet te verstoppen.

Burada beklemek zorunda kalacaksın.

Je zal hier moeten wachten.

Onu tanımak zorunda mıyım?

Moet ik hem kennen?

- Onlar ölmek zorunda.
- Ölmeliler.

Ze moeten sterven.

Şarkı söylemek zorunda değilsin.

Je hoeft niet te zingen.

Tom'u uyarmak zorunda kalacağım.

Ik moet Tom waarschuwen.

Bu yapmak zorunda kalacak.

Daar moeten we het maar mee doen.

Özür dilemek zorunda değilsin.

Je hoeft je niet te verontschuldigen.

Projeye katılmak zorunda kalacaksın.

Je gaat je moeten aansluiten bij het project.

Hızlı koşmak zorunda değilsiniz.

Je moet niet snel lopen.

Şemsiyeni almak zorunda değilsin.

Je hoeft je paraplu niet mee te nemen.

Bugün çalışmak zorunda değilsin.

Vandaag moet ge niet werken.

Sesini yükseltmek zorunda değilsin.

- U hoeft uw stem niet te verheffen.
- Je hoeft je stem niet te verheffen.

Onlar peşin ödemek zorunda.

- Ze moeten op voorhand betalen.
- Ze moeten vooraf betalen.

Onu yemek zorunda değilsiniz.

Je moet het niet opeten.

Seninle gitmek zorunda mıyım?

Moet ik met je meegaan?

Tom beklemek zorunda kalabilir.

Tom zal misschien wel moeten wachten.

Bu çalı gitmek zorunda.

Deze struik moet weg.

Acele etmek zorunda değildik.

We hoefden ons niet te haasten.

- Pazar günleri çalışmak zorunda mısın?
- Pazar günleri çalışmak zorunda mısınız?

Moet je zondags werken?

- Neden Tom onu yapmak zorunda?
- Tom onu neden yapmak zorunda?

Waarom moet Tom dit doen?

Bu şekilde olmak zorunda değil.

Het hoeft niet zo te gaan.

Yavrularını 24 saat beslemek zorunda.

Haar jongen moeten constant gevoed worden.

Ne kadar beklemek zorunda kalacağız?

Hoe lang zullen we moeten wachten?

Onun söylediklerini dinlemek zorunda değilsin.

Je hoeft niet te luisteren naar wat hij zegt.

- Gitmek zorunda kaldım.
- Gitmem gerekiyordu.

Ik moest gaan.

Gitmek istemiyorsan, gitmek zorunda değilsin.

Je hoeft niet te gaan, als je dat niet wil.

Daha çok çalışmak zorunda olacağım.

Ik zal harder moeten studeren.

İkimizden biri onu yapmak zorunda.

Een van ons tweeën moet het doen.

Bütün soruları yanıtlamak zorunda mıyım?

Moet ik alle vragen beantwoorden?

Bunu hemen yapmak zorunda değilsin.

- U hoeft het niet direct te doen.
- Je hoeft het niet direct te doen.
- Jullie hoeven het niet direct te doen.

Onu şimdi yapmak zorunda değilsin.

- Dat moet je nu niet doen.
- Dat moet je niet nu doen.

O, istifa etmek zorunda kaldı.

Hij is gedwongen ontslag te nemen.

Onun hakkında düşünmek zorunda kalacağım.

- Ik moet erover nadenken.
- Daar zal ik even over moeten nadenken.

İstemiyorsan cevap vermek zorunda değilsin.

Je hoeft niet te antwoorden als je dat niet wilt.

Beklemek ve görmek zorunda kalacaksın.

Je zal moeten afwachten.

Benimle birlikte oturmak zorunda değilsin.

Je hoeft niet met me te zitten.

- Denemek zorundaydım.
- Denemek zorunda kaldım.

Ik moest het proberen.

Bize teşekkür etmek zorunda değilsin.

U moet ons niet bedanken.

Bir araba kiralamak zorunda kaldım.

Ik moest een auto huren.

- Deney başlamalı.
- Deney başlamak zorunda.

Het experiment moet beginnen.

Eğer yapmak zorunda değilsen, yapma.

Als je het niet hoeft te doen, doe het niet.

O, bunu yapmak zorunda değildir.

Hij hoeft dat niet te doen.