Translation of "Pek" in Arabic

0.016 sec.

Examples of using "Pek" in a sentence and their arabic translations:

Pek sanmam.

أشك في ذلك!

Pek çoğu,

كان الكثيرون حريصين على رؤيته ينزل ربطًا أو اثنين ،

pek yazı yazmamışız

لم نكتب الكثير

Pek faydası olmadı.

‫لا أظن أن ذلك كان مفيدًا حقًا.‬

O gözü pek.

هو متهور.

Artık pek de sormuyorum.

يعمل في الطابق الأرضي لمركز الاحتجاز.

pek de hevesli değillerdi.

ولوضعنا في طريق الأقل من درجتين.

İyileşmem pek mümkün olmadığından

بينما كنت أقرب إلى عدم تحسن حالتي أبدًا،

Cohh: Doğrusu, pek sayılmaz.

كو: بصراحة ،ليس كثيرا.

Fakat pek yüz bulamıyor.

‫لكن كل ما حصل عليه هو التجاهل.‬

Pek çok hata yaptın.

لقد ارتكبت الكثير من الأخطاء.

Yalan söylemekte pek iyi değiliz

نحن لسنا بارعون جداً في الكذب،

Eylemlerde gözü pek olan kadından.

ولديها الجرأة لتنفّذ ما تريده.

Pek çok beslenme şekli var,

هناك العديد من الأنظمة الغذائية،

Ama bundan... Pek hayır yok.

‫ولكن هذا... لا فائدة منه.‬

Elbette pek çok çözüm denendi --

وبالطبع، تم تجربة العديد من الحلول -

İnsanların pek çoğu sabah haberlerini

يشاهد العديد من الناس الأخبار كل صباح

Yani, pek bir şey yok.

حسنًا، ليس هناك الكثير.

pek yine yayınlanmamaya devam edecek

لن يستمر النشر مرة أخرى

Annem İngilizceyi pek iyi konuşmaz.

- أمي لا تتحدث الإنجليزية بشكل جيد جداً.
- والدتي لا تتحدث الإنجليزية بشكل جيد جداً.

O, görünüşüyle pek gurur duyuyor.

هي فخورة جدا بمظهرها.

Tom'un pek çok kitabı yok.

ليس لتوم الكثير من الكتب.

Sami pek çok problem yarattı.

تسبّب سامي بمشاكل كثيرة.

Türk köylüsünün pek azı okur yazardır.

القليل جداً من القرويين الأتراك يقرأ ويكتب.

pek çok Orta Amerika yerlisi görüyorum

الذين لم يعودوا قادرين على تغذية أنفسهم عن طريق الزراعة،

Yapraklarda, çiçeklerde, pek çok bitkinin çekirdeğinde,

ونجده في الأوراق والأزهار والبذور والعديد من النباتات،

pek çok çalışma aynı şeyi gösteriyor.

عندما تبين العديد من الدراسات نفس النتيجة،

Belki de pek çok gezegenin kaderinde

لكن ربما هذا قدَر العديد من الكواكب

Fakat bu sürü pek başarılı değil.

‫لكن لا تزال هذه الجماعة تعاني.‬

...pek bu gençlerin dişine göre değil.

‫هي أكثر مما تستطيع هذه الأشبال‬ ‫التعامل معه.‬

Yan yana olmaktan pek hazzettikleri söylenemez.

‫لا ترتاح بصحبة بعضها.‬

Coşkun ötüşler pek etkili olmamış gibi.

‫لا يبدو أن القعقعة المجنونة تؤتي ثمارها.‬

Yine de paylaşmaya pek gönlü yok.

‫لكنه لا ينوي المشاركة.‬

Zira insan pek çok şeyi yitiriyor.

لأنّك تخسر أموراً كثيرةً.

üzerinde anlaşmadığımız pek bir şey yoktu.

لم يكن هناك الكثير الذي لا نتفق عليه.

Eskiye dair belgeler fotoğraflar pek bulunmuyor

وثائق الصور القديمة غير متوفرة

Pek çok su ve besin tutabilir.

تحتفظ بالكثير من الماء والعناصر الغذائية.

pek çok kamu kurumunu harap bıraktı.

أصبح الكثير من هذه المؤسسات المجتمعية في حالة سيئة.

Yuvanın en arkasında, pek hareket etmiyor.

‫كانت في الجزء الخلفي من الوكر‬ ‫ولا تتحرّك كثيرًا.‬

pek çok bölgede, N95 kıtlığı yaşanmaktadır.

و العرقلات فى سبيل توفيره

Sel pek çok zarara neden oldu.

تسببت الفيضانات بخسائر فادحة.

Ama sonra pek çok gece geçirdim.

لكن بعد ذلك قضيت الكثير من الليالي

Jim pek çok yeni arkadaş edindi.

لقد تعرّف جيم على الكثير من الأصدقاء.

ABD'de daha pek çok kişinin başına geliyor.

كما حصل هذا للكثير من العائلات عبر الولايات المتحدة.

Topluluğumdaki pek çok gönüllünün ve önderin yardımlarıyla

وبمساعدة الكثير من المتطوعين والقادة في مجتمعي،

Ailelerde ve topluluklarda pek çok problem yaşıyorlardı.

أكثر من سعادة وحياة أولادهم.

Ayrıca istediğin pek çok şeyin sana ulaşılmaz

بل هو السبب بأنه هناك الكثير من الأشياء التي تريدها ،

Dünyanın pek de iyi durumda olmadığını düşünmüştüm.

فكرت أن كوكب الأرض لم يكن في حالة جيدة.

çünkü pek çok kadın bu değişimleri hissedebiliyor.

لأن الكثير من النساء يمكن أن تشعرن بهذه التغييرات.

Dahil olmak üzere pek çok Asya ekonomisinin

متضمنا المجتمعات الشيوعية للصين و فيتنام

Bu materyaller pek çok farklı şeyden yapılıyor;

صُنعت هذه الدعامات من مجموعة مواد مختلفة،

Geçtiğimiz yüzyılda pek çok ilginç yenilik gördük.

لقد شهدنا على مدى القرن الماضي العديد من الاختراعات المثيرة للاهتمام.

Değişimleri kabullenmek insanlar için pek kolay değildir.

ومن الصعب على الناس استيعاب التغيرات.

Hâlâ hakkında bilmediğimiz pek çok şey var.

هناك العديد من الأشياء التي لا نعلم عنها بعد.

...pek çok kaktüs sadece gece çiçek açar.

‫كثير من الصبار لا يزهر إلا ليلًا.‬

Tarantulanın gözetleme düzeneğinden pek bir şey kaçmaz.

‫قليلًا ما يهرب شيء من نظام مراقبة الرتيلاء.‬

Büyük beyazlar pek çok duyu kullanarak avlanırlar.

‫تصطاد القروش البيضاء الكبيرة‬ ‫باستخدام عدد من الحواس.‬

Kendi kendilerine çözüme ulaşma ihtimalleri pek yok.

ليس من المحتمل أن يحلّ أي منها لوحده المشكلة.

Benim trollerin pek azının bir beyni vardı,

بأن المتصيدين في الواقع يملكون عقول

şimdiki çocuklar pek bunun keyfini çıkaramıyor sanırım

أعتقد أن الأطفال اليوم لا يمكنهم الاستمتاع كثيرًا

Uşak bölgesinde ise resmi kazılara pek rastlamıyoruz

في منطقة أوشاك ، لا نواجه حفريات رسمية.

Toprak bozunması pek çok sebepten dolayı kötüdür,

تآكل التربة أمر سيىء لعدة أسباب،

Tom'un durumun altından kalkabilmesi pek mümkün olmayacak.

من غير المحتمل أن يكون توم قادراَ على التعامل مع الوضع

Biz Çin hakkında pek çok kitap yazdık.

ألفنا العديد من الكتب عن الصين.

Odamdaydım ve pek de bir şey yapmıyordum ve

كنت في غرفتي لا أقوم بأي شيء تقريبًا

Lenie'nin eşi hakkında pek bir şey hatırlamasam da

أما شريك ليني، فلا أتذكر الكثير عنه

Pek çok kişi tarafından ruhun merkezi olarak düşünüldü,

وقد اعتبره العديدون كمستقر للروح،

Ama bu şirket için pek de iyi değil,

ولكن هذا ليس جيدًا للشركة

Ama hayal edebileceğiniz gibi, tadı pek harika sayılmaz!

‫ولكن، كما يمكنك بالطبع أن تتخيل،‬ ‫مذاقها ليس بالرائع!‬

Ama burada halat bağlayacak pek bir şey yok.

‫ولكن لا يوجد الكثير ‬ ‫الذي يمكنني التعلق به هنا.‬

Pek çok insanın uykusu için bu optimal olacaktır.

سيكون هذا مثاليًا للنوم لمعظم الناس.

Çabucak öğrendiğim ki pek fazla bir şey bilmiyoruz.

كان ما عرفته سريعًا هو أنّنا لا نعرف الكثير.

Korkarım bu pek çoğumuzun vereceği türden bir cevap.

وأعتقد أن معظمنا سيرد بنفس الإجابة.

Öfkeli bir gergedanla karşılaşırsanız pek kaçma şansınız olmaz.

‫إن صادفت وحيد قرن غاضب، فلن تستطيع الهرب.‬

Ama bu tepede onu koruyacak pek yetişkin yok.

‫لكن هنا، يوجد بالغون أقلاء لحمايته.‬

Yavruları da pek bir şey avlayacakmış gibi değil.

‫ويبدو أن أشبالها‬ ‫لم تقترب من صيد أي فريسة.‬

Dinlenmek için pek akıllıca bir seçim değil sanki.

‫ربما لا يبدو هذا أنسب مكان للراحة.‬

Dağın tepeleri bu saatten sonra pek güvenli olmayacak.

‫قمم الجبال هذه لن تكون آمنة بعد قليل.‬

Bu pek hoş kokmayacak ama serinlememe yardımcı olacaktır.

‫لن تكون رائحتها طيبة، ‬ ‫ولكنها ستساعد على تهدئة حرارتي.‬

Belki de sahtecilik pek kurbanı olmayan bir suçtur?

حسنا، ربما التزييف جريمة بلا ضحايا؟

Gösteren bu günlerde pek çok geçerli kaygı var.

وأننا قد أوقعنا بأنفسنا في فخ البطالة في المستقبل

Bu günlerde ise böyle bir olaya pek rastlayamıyoruz

في الوقت الحاضر لا يمكننا أن نواجه مثل هذا الحدث

şu an mesleğinde onun kadar başarılısı da pek

إنه ناجح كما هو في مهنته الآن

Birdenbire, pek çok kitap için para ödeyemediğimi hatırladım.

فجأة، تذكرت أنني لا أستطيع دفع ثمن الكثير من الكتب.

Bütün bu yıllar boyunca pek çok kez ölmeyi istedim.

في هذه الأعوام كانت هناك العديد من اللحظات التي تمنيت أن أموت فيها.

Tek sorun şu ki Büyük Kanyon pek ulaşılır değil.

ولكن ليس من السهل الوصول للأخدود العظيم.

Pek çoğumuz farklı formulleri, farklı dozajları ve farklı zamanlamaları

ويعمل الكثير منا على اختبار تركيبات مختلفة

Sonuçta, sosyalist fikirlere sahip pek çok kişi kapitalizme meyletti.

الكثيرون ممن كانوا اشتراكيين، هاجروا إلى الرأسمالية.

Pek çoğunuz gibi benim de telefonumda düzinelerce uygulama var,

مثل معظمكم، فأنا أملك عشرات التطبيقات على هاتفي،

Kendi ulusal kimliğimizin parçası olarak gördüğümüz pek çok şey

وهو أن الكثير من المقومات الأساسية في هوياتنا القومية

Bu gezegenlerin yörüngeleri arasında pek çok basit oran var.

لذا فبإمكانكم أن تروا العديد من النسب البسيطة بين مدارات هذه الكواكب.

Ancak bakımını ihmal eden pek çok yaşlı insan var,

ولكن هنالك الكثير من كبار العمر الذين يتفادون الرعاية

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

‫ترى أعين الرتيلاء مجعدة الشعر الصغيرة‬ ‫ما هو أكثر من الضوء والظل.‬

Bizim gibi o da ay ışığında pek renk göremez.

‫مثلنا، لا يستطيع تمييز الألوان‬ ‫في ضوء القمر،‬

Gözlerini pek kullanmaz. Onun yerine karanlıkta yolunu koklayarak bulur.

‫نادرًا ما تستخدم عينيها،‬ ‫لكنها تستدل بحاسة الشمّ عبر الظلام.‬

Yumurtalarını bıraktıktan sonra onları yakalayarak... ...çoğalmalarına pek engel olmazlar.

‫بجمعها بعد إطلاقها لبيوضها،‬ ‫يكون تأثير صيدها على التعداد هامشيًا.‬

Ama daha gözü pek olanlar şehrin içlerine kadar giriyor.

‫لكن أكثرها جرأة‬ ‫تتعمق في البلدة.‬

Omuza kadar boyları iki metre olduğundan... ...pek engel tanımazlar.

‫بارتفاعها الذي يبلغ مترين عند الكتفين،‬ ‫ليس هناك ما يعيقها.‬

Ama daha eski çağlar bu tür hastalıklara pek rastlamıyoruz

لكن في العصور القديمة لا نواجه مثل هذه الأمراض