Translation of "Imkansız" in Arabic

0.007 sec.

Examples of using "Imkansız" in a sentence and their arabic translations:

İmkansız!

مستحيل.

İmkansız !

مستحيل.

O imkansız.

- إن ذلك مستحيل.
- هذا مستحيل.

Imkansız denemelere katlanmış

وانتهى المطاف به إلى تجارب مستحيلة

Karşı koymak imkansız

من المستحيل مقاومة

Bunu engellemek durdurmak imkansız

من المستحيل وقفه

Bize imkansız gibi geliyorsa

إذا كان يبدو لنا مستحيلاً

Bu hiç imkansız değil.

إنها ليست مستحيلة على الإطلاق.

Tom'un sınavı geçmesi imkansız.

مستحيل ان يتجاوز توم الامتحان

Kesin olarak söylemek imkansız.

من المستحيل القول بشكلٍ قطعي.

Üzgünüm, ama bu imkansız.

أنا آسف لكن ذلك مستحيل.

Lojistik olarak imkansız hale geldiğinde

وهي تلك الأجهزة الكهربية التي تُستَخدَم لقياس الاستجابات الشعورية،

Bunun kaçınılmaz ve değiştirilmesi imkansız

أنه يمكن أن يكون محتوم

Hala imkansız görüyor musunuz acaba?

هل ما زلت ترى ذلك مستحيلاً؟

Yeryüzündeki yenilmesi imkansız tek ordudur

إنه الجيش الوحيد الذي لا يمكن هزيمته على الأرض

Trump'ın kazanmasının imkansız olduğunu söylüyorlar

يقولون أن ترامب من المستحيل الفوز

Bir haftada raporu bitirmek imkansız.

- يستحيل إنهاء التقرير في أسبوع.
- يستحيل إنهاء التقرير في غضون أسبوع.

Affedebiliriz ama unutmak, bu imkansız.

بإمكاننا المسامحة، لكن من المستحيل أن ننسى.

Fransızlar hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünürler.

يعتقد الفرنسيّون أنّه لا شيء مستحيل.

Gerçekten etkileyici sonuçlar yaratmak için imkansız şeyler yapmamızın

هل هناك سبيل لنا للقيام بالأمور المستحيلة

Madem imkansız karınca yiyen diye bir yaratık var

لأن هناك مخلوق يسمى أكل النمل المستحيل

çünkü ben onlara çözülmesi imkansız görünen bir problemin uzmanıyım:

لأنني خبير في إحدى المشاكل التي يصعب عليهم حلها:

Ve yine de, hala bunun düz olduğunu söylemek imkansız.

ومع ذلك, من المستحيل أن أجعلها مسطحة على ألأرض

çamur. Bu imkansız koşullarda, umutların hepsi bir atılımın yakında kaybolur.

طين. في هذه الظروف مستحيلة، كل الآمال من انفراجا قريبا تتلاشى.

Günümüzde ise şuanki teknoloji ile böyle bir yapının inşaatı imkansız görünüyor

اليوم ، يبدو بناء مثل هذا الهيكل مستحيلاً مع التكنولوجيا الحالية.

Çünkü o dönemde o kadar çok imkansız bir şey görünüyordu ki

لأن شيئًا بدا مستحيلًا في ذلك الوقت

Uzay aracının ağır, çok parçalı ambarının tasarımı kaçmayı imkansız hale getirdi.

جعل تصميم الفتحة الثقيلة متعددة القطع للمركبة الفضائية الهروب مستحيلًا.

Memlüklerin,Moğolların büyük ordusu karşısında neredeyse imkansız şartlar altında olduğunu bildiği halde

على الرغم من اعترافه بأن المماليك يواجهون تحد صعب ضد الجيش المغولي الواسع

, iki şehrin sular altında kalacağı ve içlerinde yaşamayı imkansız hale getireceği yerlerde

نيويورك وبوستون الامريكيتان. حيث ستغمر المدينتين ليصبح من

Bir şeyi kendisi yapmak zorunda olmayan biri için hiçbir şey imkansız değildir.

لا شيء مستحيل على الرجل الذي لا يجب عليه عمله بنفسه.

Onu imkansız bir duruma soktu - görev ve sadakat duygusuyla her iki yönde de paramparça oldu.

وضعته في موقف مستحيل - ممزق في كلا الاتجاهين بسبب إحساسه بالواجب والولاء.