Translation of "Tendrán" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Tendrán" in a sentence and their turkish translations:

Tendrán zapatos.

ayakkabılarınız var,

Tendrán miedo.

Onlar korkuyor olacaklar.

Tendrán más ganancias,

daha fazla kâr edersiniz.

¿tendrán un buen día...

tercihen iyi bir gün mü geçirmek istersiniz,

Ellos no tendrán éxito.

Başarılı olmayacaklar.

Allí tendrán el maestro de secundaria,

İşte size bir ortaokul öğretmeni,

Tendrán un examen a finales de semana."

haftanın sonunda da sınav olacaksınız."

Me pregunto que tendrán ellos en común.

Onların ortak neyi olduğunu merak ediyorum.

Y tendrán una respuesta mucho más larga, ¿no?

Çok daha uzun bir cevap alırsınız, değil mi?

Preveo que ellos tendrán problemas en la expedición.

Onların gezisinde sorunlar olacağını tahmin ediyorum.

Pregúntenle por su universidad y tendrán una respuesta rápida.

Hangi okula gittiklerini sorun, hızlıca bir cevap alırsınız.

No tendrán muchas más opciones que llamar al rescate.

Kurtarma ekibi çağırmaktan başka çok az seçeneğiniz olacaktır.

No creen que sus hijos tendrán una mejor vida.

çocuklarının daha iyi bir yaşama sahip olacağına inanmıyorlar.

Los negocios pequeños tendrán que apretarse el cinturón para sobrevivir.

Küçük işletmeler ayakta kalmak için kemerlerini sıkacaklar.

Los seleccionados tendrán que enfrentar extensas pruebas médicas y psicológicas.

Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

Los niños ya no tendrán la presión de demostrar su masculinidad.

erkekliklerini kanıtlama baskısı altında yaşamayacak.

Y ustedes tendrán que ser un país bilingüe, sí o sí.

Çift dilli bir ülke olmak gerekiyor. Bundan kaçış yok. Çift dilli bir ülke olmak gerekiyor. Evet.

Algunas personas supersticiosas de Estados Unidos creen que si un gato negro cruza su camino, tendrán mala suerte.

Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

Los padres tendrán derecho preferente a escoger el tipo de educación que habrá de darse a sus hijos.

Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

- Parece que los niños deberán dormir en el piso.
- Parece que los niños tendrán que dormir en el suelo.

Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

- Los húngaros tendrán más oraciones que nosotros.
- Los húngaros van a tener más oraciones de las que nosotros tenemos.

Macarlar bizim sahip olduğumuzdan daha fazla cümleye sahip olacaklar.

Los jóvenes que sean pillados violando las nuevas normas de comportamiento perderán su derecho a viajar libremente y tendrán que completar trabajos comunitarios no remunerados para recuperar su derecho.

Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.