Translation of "Tanta" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Tanta" in a sentence and their turkish translations:

- No tengas tanta prisa.
- No tengáis tanta prisa.

Böyle acele etmeyin.

Había tanta gente.

Çok sayıda insan vardı.

Tengo tanta sed.

Ben çok susadım.

- ¿Adónde vas con tanta prisa, mocita?
- ¿Adónde vas con tanta prisa, muchacha?
- ¿Adónde vas con tanta prisa, chiquilla?
- ¿Adónde vas con tanta prisa, niña?

Böyle aceleyle nereye gidiyorsun, kız?

No tomes tanta cerveza.

Çok bira içmeyin.

No tengo tanta hambre.

O kadar aç hissetmiyorum.

¿Por qué tienes tanta prisa?

- Niçin acele ediyorsun?
- Niçin öyle acele ediyorsun?

No soporto ver tanta crueldad.

- Böyle zulüm görmeye tahammül edemem.
- Böyle zulüm görmeye katlanamam.

Yo no bebo tanta cerveza.

O kadar çok bira içmem.

Con tanta gente que siente inquietud,

Toplumumuzda yaşadığımız terör yüzünden

¿Por qué tanta gente visita Kioto?

Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?

¿Adónde vas con tanta prisa, niña?

Bu kadar acele nereye gidiyorsun,çocuğum?

No como tanta carne como antes.

Eskisi kadar çok et yemem.

- Estoy tan hambriento.
- Tengo tanta hambre.

- Çok açım.
- Ben çok açım.
- Karnım çok aç.
- Çok acıkmışım.

No tengo tanta suerte como tú.

Senin kadar şanslı değilim.

No tengo tanta hambre en realidad.

Gerçekten o kadar aç değilim.

Ayudaremos a tanta gente como podamos.

Elimizden geldiğince çok insana yardımcı olacağız.

- ¡No le eches tanta pimienta a la sopa!
- ¡No pongas tanta pimienta en la sopa!

Çorbaya o kadar çok biber koyma.

En estos momentos, cuando tanta gente sufre,

Şu anda bi sürü kişi acı çekerken

Lo usan para evitar sentir tanta sed.

eskiden kullandıkları bir yöntem.

No soporto escucharte llorar con tanta amargura.

Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.

Ella no tiene tanta paciencia como tú.

Senin sahip olduğun kadar çok sabra sahip değil.

Ella comió tanta carne como su padre.

Babasının yediği kadar çok et yedi.

¡Tom tiene tanta suerte de tenerte, María!

Tom sana sahip olduğu için çok şanslı, Mary!

No me encuentro bien a tanta altura.

Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.

Tenía tanta hambre que me lo comí.

O kadar açtım ki onu yedim.

Es por eso que discutimos con tanta frecuencia.

Bu yüzden sık sık tartışıyoruz.

Hay tanta neblina que no puedo ver nada.

O kadar sisli ki hiçbir şey göremiyorum.

¿Cómo pudo él ver algo en tanta oscuridad?

Böyle karanlıkta nasıl bir şey görebiliyordu?

Tengo tanta hambre que me comería una vaca.

O kadar açım ki bir inek bile yiyebilirim.

Por favor, dame algo de comer. Tengo tanta hambre.

- Lütfen bana yiyecek bir şey ver. Çok açım.
- Lütfen bana yiyecek bir şey verin. Çok açım.

No voy al cine con tanta frecuencia como querría.

İstediğim kadar sık sinemaya gitmem.

Nunca imaginé que tanta gente vendría a mi fiesta.

- Partime o kadar çok kişinin geleceğini asla düşünmedim.
- Partime pek çok sayıda insan geleceğini asla hayal etmedim.

Tengo tanta hambre que me podría comer un caballo.

- Öyle açım ki bir at bile yiyebilirim.
- O kadar açım ki bir atı yiyebilirim.

Tom no habla francés con tanta fluidez como Mary.

- Tom Mary'nin konuştuğu kadar akıcı şekilde Fransızca konuşamıyor.
- Tom Mary kadar akıcı şekilde Fransızca konuşmaz.

La verdad es que no era tanta presión como imaginan

Gerçek şu ki baskı sandığınız kadar fazla değildi

Me decía con tanta determinación: "Tengo que completar mi educación",

tam zamanlı bir işte çalışıyorken

Cuando tanta gente como mi amiga Melissa no lo estaba.

hem de arkadaşım Melissa gibi birçok insan şanslı değilken.

Y hay tanta gente expuesta a niveles altos de ruido.

ve birçok insan belirli gürültü seviyelerine maruz kalıyor.

¿Por qué a tanta gente le gusta tanto John Lennon?

Niçin birçok insan John Lennon'u çok seviyor?

- Estoy tan avergonzado.
- Estoy tan avergonzada.
- Me da tanta vergüenza.

Çok utanıyorum.

- ¿Por qué estabas tan preocupado?
- ¿Por qué tenías tanta curiosidad?

Neden bu kadar merak ettin?

No tenía ni idea de que hubiera tanta gente aquí.

Burada bu kadar çok insan olacağına dair hiçbir fikrim yoktu.

Tom le preguntó a Mary por qué compraba tanta comida.

Tom Mary'ye niçin o kadar çok yiyecek aldığını sordu?

Entonces necesitas tanta masa de agua que se trague la ciudad

yani o kadar büyük bir su kütlesi lazım ki şehri yutacak

- ¿Cuál es el motivo de tanta risa?
- ¿Qué es tan gracioso?

O kadar komik olan nedir?

Qué tanta cerveza tome la gente depende en buena parte del clima.

İnsanların ne kadar bira içtiği genelde havaya bağlıdır.

Si él no viera tanta televisión, tendría más tiempo para los estudios.

O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.

Naturalmente, con tanta gente a su alrededor se puso un poco nervioso.

Etraftaki birçok kişi yüzünden o doğal olarak biraz sinirlendi.

Lisa tiene tanta maña que se fabrica incluso tornillos y pequeños objetos semejantes.

Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.

Tom se preguntó por qué Mary no tenía tanta hambre como el resto.

Tom Mary'nin neden başka herkes kadar aç olmadığını merak ediyordu.

El intérprete intenta dar tanta información y tantos detalles como le es posible.

Çevirmen olabildiğince çok detay ve bilgi vermeye çalışır.

Cada vagón y bolso estaba lleno de tanta comida y botín como era posible.

Her araba,her çuval alabildiğine yemek ve (genellikle) yağmayla doluydu

¿Adónde vas con tanta prisa? Tenemos un montón de tiempo, así que maneja con seguridad.

Böyle aceleyle nereye gidiyorsun? Bizim bol zamanımız var, bu nedenle güvenli bir şekilde sür.

¿Pasas la mayor parte de tu tiempo preocupándote por cosas que no tienen tanta importancia?

O kadar önemli olmayan şeyler hakkında endişelenerek zamanının çoğunu harcar mısın?

Nunca me imaginé ni por un momento que yo podría conocer a tanta gente famosa.

Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.

Lo trató con tanta sospecha que se fue a la finca familiar de su esposa en Baviera.

öyle bir şüpheyle tedavi edildi ki, karısının Bavyera'daki aile mülküne gitti.

El amor está por encima del dinero. El segundo no puede darnos tanta felicidad como el primero.

Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.

- ¿Por qué hay tanta gente deshonesta en el mundo?
- ¿Por qué hay tantas personas deshonestas en el mundo?

Dünyada neden bu kadar çok namussuz insan var?

Cualquier hombre capaz de conducir con prudencia mientras besa a una chica guapa simplemente no está prestando tanta atención al beso como éste merece.

Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü öpücüğe hak ettiği ilgiyi vermiyordur.