Translation of "Hacen" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Hacen" in a sentence and their turkish translations:

- ¿Dónde lo hacen?
- ¿Dónde hacen eso?

Onu nerede yapıyorlar.

¿Qué hacen allí?

Onlar orada ne yapıyorlar?

¿Cómo lo hacen?

Onu nasıl yaparlar?

¿Qué hacen ellos?

Onlar ne yapıyor?

- Lo hacen cada semana.
- Lo hacen todas las semanas.

Onu her hafta yaparlar.

- Los suspensores hacen mi personalidad.
- Los tirantes hacen mi personalidad.

Askılar kişiliğimi oluşturur.

Y si lo hacen,

Eğer bunu yaparsanız

¿Qué hacen, cómo piensan?

Neler yapıyorlar, nasıl düşünüyorlar?

Las abejas hacen miel.

Arılar bal yapar.

¿Qué hacen los hombres?

Erkekler ne yapıyorlar?

Les hacen falta voluntarios.

Onların gönüllülere ihtiyacı var.

Ellos hacen buenos pasteles.

Onlar iyi kekler pişiriyorlar.

Ustedes hacen tartas deliciosas.

Sen lezzetli turtalar pişiriyorsun.

Ellos nunca hacen nada.

Onlar asla bir şey yapmaz.

Nunca me hacen caso.

Onlar beni hiç dikkate almıyorlar.

¿Por qué lo hacen?

Neden onu yapıyorlar?

No hacen buena pareja.

Onlar iyi-uyumlu bir çift değil.

Otros machos también lo hacen.

Başka erkekler de ötmekte.

Hacen uso de las luces.

Işıklardan faydalanıyorlar.

Hacen sonar la alerta temprana.

Erken uyarı borusu ötüyor.

O esto que hacen ustedes.

veya şimdi yaptığınız şey değildir.

hacen uso del campo magnético

manyetik alandan faydalanıyorlar

Los alimentan, los hacen crecer

onları besliyorlar büyütüyorlar

Hacen frecuentes viajes a Europa.

Sık sık Avrupa'ya seyahatler yaparlar.

- ¿Qué están haciendo?
- ¿Qué hacen?

Onlar ne yapıyorlar.

Los sueños se hacen realidad.

Hayalleri gerçek olur.

No hacen más que llorar.

Onlar ağlamaktan başka bir şey yapmazlar.

No hacen más que quejarse.

Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.

¿Qué sonido hacen las ovejas?

Bir koyun hangi sesi çıkarır?

Ellas hacen una pizza deliciosa.

Onlar lezzetli bir pizza pişirdiler.

¿Ellos nos hacen muchísima falta?

Onlara bu kadar ihtiyacımız var mı?

Cien centavos hacen un dólar.

Yüz sent bir dolar yapar.

¿Se hacen realidad los sueños?

Dilekler gerçekleşir mi?

Los amigos hacen cosas juntos.

Arkadaşlar şeyleri birlikte yaparlar.

Ellos hacen muchas cosas juntos.

Onlar birlikte çok şey yapar.

Los niños hacen muchas estupideces.

Çocuklar bir sürü aptalca şeyler yaparlar.

Cada año hacen más recortes.

Her yıl daha fazla azalttılar.

Los modales hacen al hombre.

Görgü kuralları insan yapar.

Algunas personas me hacen reír.

Bazı insanlar beni güldürürler.

Algunos separatistas me hacen reír.

Bazı ayrılıkçılar beni güldürüyor.

Hacen determinaciones de dirección como resultado de la reflexión de un sonido que hacen.

çıkardıkları bir sesin geri yansıması sonucu yön tayinlerini yaparlar

- Ellas lo hacen más rápido que yo.
- Ellos lo hacen más rápido que yo.

Onlar onu benden daha hızlı yapar.

Eso es lo hacen mis niños.

Benim çocuklarım bunu yapıyor.

Lo que hacen con sus negocios,

işleyişlerinden hoşnut değilseniz

20 comportamientos que te hacen decir

dedirtecek 20 davranış

Esos zapatos aprietan demasiado. Hacen daño.

Bu ayakkabılar çok dar. Acıtıyorlar.

Las buenas cercas hacen buenos vecinos.

İyi çitler iyi komşular yapar.

Siempre hacen novillos en la escuela.

Onlar her zaman okuldan kaçarlar.

¿Por qué ellos no hacen algo?

Neden onlar bir şey yapmıyor?

Tom y Mary hacen todo juntos.

Tom ve Mary her şeyi birlikte yapar.

Le hacen preguntas directamente al presidente.

Onlar doğrudan devlet başkanına sorular sorarlar.

- ¿Cómo lo hacen?
- ¿Cómo se hace?

Onu nasıl yaparlar?

Esto es lo que todos hacen.

Herkesin yaptığı budur.

Los niños a menudo hacen estupideces.

Çocuklar sık sık aptalca şeyler yaparlar.

Estos zapatos se hacen en Italia.

Bu ayakkabılar İtalya'da yapılır.

Los automóviles se hacen en fabricas.

- Otomobiller fabrikalarda yapılır.
- Otomobiller fabrikalarda üretilir.

Peter y Eve hacen buena pareja.

Peter ve Eve birbirine çok yakışıyor.

¿Qué hacen todos después de clases?

Herkes okuldan sonra ne yapar?

- Con amigos como esos, no hacen falta enemigos.
- Con amigos así no hacen falta enemigos.

Bu tür arkadaşlarla biri hiç düşmana ihtiyaç duymaz.

- Yo no sé por qué ellos lo hacen.
- Yo no sé por qué ellos la hacen.

Onların bunu neden yaptığını bilmiyorum.

Que hacen que vivir merezca la pena.

ve istediğin bütün şeylerdir.

Y por eso no hacen preguntas incómodas.

zahmetli soruları sormak ise bunların arasında olmasa gerek.

Acerca de cómo se hacen los bebés.

bütün ana babaların ödü kopar.

PAG: Sí, me hacen mucho esta pregunta,

PAG: Evet, bu soruyu çok fazla alıyorum

Como lo hacen los constructores, por cierto.

Tıpkı binanın kendisi gibi.

Personas que hacen un hombre bien intencionado

iyi niyetli bir adamı çıkarcı insanları

Las promesas se hacen para no cumplirlas.

Sözler tutulmamak için verilir.

A veces los sueños se hacen realidad.

Rüyalar bazen gerçek olur.

Ellos lo hacen más rápido que nosotros.

Onlar onu bizden daha hızlı yaparlar.

Las películas tristes siempre me hacen llorar.

Hüzünlü filmler beni hep ağlatır.

Perdónalos, porque no saben lo que hacen.

Onları affet, zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Los computadores hacen tontas a las personas.

Bilgisayarlar insanları aptallaştırır.

- No me hacen caso.
- Ellos me ignoran.

Onlar beni görmezden geliyorlar.

Los pájaros hacen sus nidos en árboles.

Kuşlar, yuvalarını ağaçlara yaparlar.

Los borrachos a menudo hacen cosas estúpidas.

- Sarhoş insanlar sık sık aptalca şeyler yapar.
- Sarhoş insanlar sık sık aptalca şeyler yaparlar.

Los lentes te hacen ver más intelectual.

Gözlük takmak senin daha entelektüel görünmeni sağlar.

- Cuando el gato sale, los ratones hacen fiesta.
- Cuando el gato no está, los ratones hacen fiesta.

Kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır.

- No preguntéis lo que piensan. Preguntad lo que hacen.
- No preguntes lo que piensan. Pregunta lo que hacen.

Onların ne düşündüğünü sormayın. Ne yaptığını sorun.

Nos hacen más propensos a dejar de fumar,

sigarayı bıraktırmayı, egzersize başlamayı

Prometo que nada malo sucederá si lo hacen.

Söz veriyorum, kapatırsanız korkutucu bir şey olmayacak.

Solo las hembras hacen este viaje de ida.

Bu tek yönlü yolculuğa sadece dişiler çıkar.

Hacen su propia luz e iluminan los mares.

Kendi ışıklarını üretir, denizleri aydınlatırlar.

Las hienas hacen lo posible por generar pánico.

Sırtlanlar panik yaratmak için ellerinden geleni yapıyor.

Los servidores de noticias hacen programas con avisadores

haber sunucuları prompter ile program yaparlar

hacen un puente agarrándose el uno al otro

birbirlerine tutunarak bir köprü yapıyoralar

Las hormigas también lo hacen pero no comen

işte karıncalar da bunu yapıyor fakat yemiyorlar

En primavera los días se hacen más largos.

İlkbaharda günler uzar.

¿Qué hacen ellos con todo su tiempo libre?

Onlar tüm boş vakitlerinde ne yapıyorlar?

Los días se hacen cada vez más cortos.

Günler kısalıyor.

¡Las palabras hacen más daño que los puños!

Sözler, yumruklardan daha fazla zarar verir.

Las hojas se hacen marrones en el otoño.

Yapraklar sonbaharda kahverengi olur.

Padre, perdónalos porque no saben lo que hacen.

Tanrım, onları bağışla; zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.