Translation of "Enfadar" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Enfadar" in a sentence and their turkish translations:

La hice enfadar.

Onu kızdırdım.

No quieres hacerme enfadar.

Beni kızdırmak istemezsin.

No me puedes hacer enfadar.

Beni kızdıramazsın.

Me gusta mucho haceros enfadar.

Sizi kızdırmak çok hoşuma gidiyor.

Tom hizo enfadar a Mary.

Tom, Mary'yi kızdırdı.

Tom se va a enfadar.

Tom öfkeli olacak.

Esta respuesta lo hizo enfadar.

Bu cevap onu kızdırdı.

Su comportamiento hizo enfadar al policía.

Onun davranışı polisi kızdırdı.

No queríamos hacer enfadar a Tom.

Tom'u üzmek istemiyorduk.

Esta respuesta le ha hecho enfadar.

Bu cevap onu kızdırdı.

Lo que dijo nos hizo enfadar.

Onun söylediği bizi öfkelendirdi.

Eso hizo enfadar a Theodore Roosevelt.

Bu Theodore Roosevelt'i kızdırdı.

- Tom no debió haber hecho enfadar a Mary.
- Tom no debería haber hecho enfadar a Mary.

Tom, Mary'yi kızdırmamalıydı.

Debes ser cuidadoso de no hacerlo enfadar.

Onu kızdırmamak için dikkatli olmalısın.

El jefe se va a enfadar conmigo.

Patron bana kızacak.

- Eso me hace enfadar.
- Eso me irrita.

O beni kızdırıyor.

Tom no pretendía hacer enfadar a Mary.

Tom'un niyeti Mary'yi kızdırmak değildi.

Él no decía nada que pudiera hacerla enfadar.

Onu kızdıracak bir şey söylemedi.

Lo que no quieres es enfadar a Tom.

Yapmak istemediğin şey Tom'u kızdırmak.

No dije nada, lo cual le hizo enfadar.

Bir şey söylemedim, bu durum onu kızdırdı.

Deberías asegurarte de no hacer enfadar a Tom.

Tom'u kızdırmayacağından emin olmalısın.

Él no dijo nada, lo cual le hizo enfadar.

Hiçbir şey söylemedi, bu durum onu kızdırdı.

Me hace enfadar que mis amigos no estén aquí.

Arkadaşlarımın burada olmamaları beni rahatsız ediyor.

No me hagas enfadar. No te agradaría verme enfadado.

Beni kızdırma. Kızgın olduğumda beni sevmezsin.

Me hizo enfadar tanto en el teléfono que le colgué.

O, telefonda beni o kadar kızdırdı ki telefonu yüzüne kapattım.

Lo que dices es correcto en cierto sentido, pero la hizo enfadar.

Bir bakıma dediğin doğru, ama onu kızdırdı.

Te lo diré si me prometes que no te vas a enfadar.

Kızmayacağına söz verirsen söylerim.

- Los niños odian enfadar a los profesores.
- Los niños odian a los profesores fastidiosos.

Çocuklar can sıkıcı öğretmenlerden nefret ederler.

Si Tom se entera de que he estado hablando contigo se va a enfadar.

Tom seninle konuştuğumu öğrenirse üzülecek.

- Ella no dijo nada que le hiciera enfadar.
- Ella no dijo nada que pudiera ponerlo furioso.

O, onu kızdıracak bir şey söylemedi.

- Debes ser cuidadoso de no hacerlo enfadar.
- Debes tener cuidado de no enfadarte.
- Tienes que ser cuidadoso de no perder la cabeza.

Sinirlenmemek için dikkatli olmalısın.