Translation of "Debía" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Debía" in a sentence and their turkish translations:

Pero debía respirar.

Ama nefes almak zorundaydım.

Debía impedir la guerra.

O savaşı önlemeliydi.

Él le debía mucho.

Ona çok şey borçluyum.

Eso no debía pasar.

Bu olmamalıydı.

Alguien debía hacer algo.

Biri bir şey yapmak zorundaydı.

Tomaba aire cuando no debía,

Dalganın yanlış kısmında nefesimi tuttum,

Olvidé que te debía dinero.

Sana para borçlu olduğumu unuttum.

No sabía cuál debía comprar.

Hangisini satın almam gerektiğini bilmiyordum.

Tomás debía cambiar el futuro.

Tom geleceği değiştirmek zorunda kaldı.

Tomás debía cambiar el pasado.

Tom geçmişi değiştirmek zorunda kaldı.

Y, ¿qué profesión debía elegir?

Sizce hangi mesleği seçmeliyim?

Se debía tomar una decisión.

Bir karar verilmeli.

También debía ser de manufacturación masiva,

Seri üretilebilir de olmalıydı,

Tom debía haber esperado a Mary.

- Tom, Mary'yi beklemeliydi.
- Tom'un Mary'yi beklemesi gerekirdi.

Pensé que debía ser algo así.

Öyle bir şey olması gerektiğini düşünüyordum.

Jane debía haber esperado a Mary.

Jane,Mary'yi beklemeliydi.

Tom le debía dinero a Mary.

Tom Mary'ye para borçluydu.

No sé que debía haber hecho.

Ne yapmalıydım bilmiyorum.

Él debía pagar sus propias deudas.

O, kendi borçlarını ödemek zorunda kaldı.

Deliberé sobre si debía decir algo.

Bir şey söylememin gerekip gerekmediğini tartıştım.

Pensé que algo debía estar mal conmigo.

bende bir terslik olduğunu düşündüm.

No supe si debía enojarme o reirme.

Kızayım mı yoksa güleyim mi bilmiyordum.

Ella dijo que debía irse de inmediato.

O, derhal gitmesi gerektiğini söyledi.

Tom le debía mucho dinero a Mary.

Tom Mary'ye bir sürü ödünç para verdi.

- Debería haberles escuchado.
- Debía haberles hecho caso.

Onları dinlemeliydim.

Tomás debía impedir que estallara la guerra.

Tom savaşın çıkmasını önlemek zorundaydı.

Me dijeron que debía ir al doctor.

Onlar bana doktora gitmem gerektiğini söyledi.

De lo que se suponía que debía experimentar.

hisleri kafamdan çıkarmaya çalışıp

Larrey rápidamente decidió que debía amputar una pierna.

Larrey hemen bir bacağını kesmek zorunda olduğuna karar verdi.

- Tom debía haber sabido.
- Tom debería haberlo sabido.

Tom bilmeliydi.

Lo persuadí de que debía intentarlo de nuevo.

Onun tekrar denemesi gerektiği konusunda onu ikna ettim.

Sentí que le debía a Tom una explicación.

Tom'a bir açıklama borçlu olduğumu düşündüm.

Tom me dijo que debía conseguirme una novia.

Tom bana kendime bir kız arkadaş edinmem gerektiğini söyledi.

Ella le dio el dinero que le debía.

O, borçlu olduğu parayı ona uzattı.

Tom no sabía con seguridad dónde debía ir.

Tom nereye gitmesi gerektiğini kesin olarak bilmiyordu.

A pesar de que llovía, debía ir afuera.

Yağmur yağmasına rağmen dışarı çıkmak zorundaydım.

Tom no debía haber hecho lo que él hizo.

Tom onun yaptığını yapmamalıydı.

Tom no supo lo que se suponía debía hacer.

Tom ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Al no saber qué debía hacer, le pedí consejo.

Ne yapılacağını bilemeyince onun tavsiyesini istedim.

Tom sentía que le debía a María una explicación.

- Tom Mary'ye bir açıklama borçlu olduğunu hissetti.
- Tom, Mary'ye bir açıklama borçlu olduğunu hissetti.

Tom sentía que le debía a María la verdad.

Tom gerçeği Mary'ye borçlu hissetti.

Él seguía repitiéndose que no debía decir tantas mentiras.

Çok yalan söylememesi gerektiğini kendine söylemeye devam etti.

Tom debía haber escuchado a Mary con más cuidado.

Tom Mary'yi daha dikkatlice dinlemeliydi.

Debía prever todas las posibilidades mientras estaba en tierra segura

Yerde güvendeyken her ihtimali düşünmem lazımdı.

Instintivamente, supe que no debía usar un traje de neopreno.

Dalış kıyafeti giymemem gerektiğini içgüdüsel olarak biliyordum.

De repente me di cuenta de que debía aprender polaco.

Birden Lehçe öğrenmem gerektiğini hissettim.

Yo pensaba que la pena de muerte debía ser abolida.

Ölüm cezasının kaldırılmasını düşündüm.

Jessie dio órdenes de que Alex debía ser tratado bien.

Jessie, Alex'e iyi davranılması talimatını verdi.

Sus padres dijeron que él debía ir a la universidad.

Onun ebeveynleri onun üniversiteye gitmesi gerektiğini söyledi.

Mi madre me dijo que no debía desperdiciar el dinero.

Annem bana parayı israf etmememi söyledi.

Tom debía haber invitado a Mary, pero no lo hizo.

Tom Mary'yi davet etmeliydi fakat etmedi.

Tom debía haber ayudado a Mary a mover el sillón.

Tom Mary'nin kanepeyi taşımasına yardım etmeliydi.

Pero, ¿cuál de ellos debía seguir y transformarlo en un trabajo?

ama hangisinin peşinden koşmalı, denemeli ve bir meslek hâline getirmeliydim?

Yo le pregunté a mi profesora que debía hacer a continuación.

Bundan sonra ne yapacağımı öğretmenime sordum.

Se dieron cuenta de que debía haber un planeta gigante y distante.

Farkına vardılar ki uzak, devasa bir gezegen olmalıydı;

Y de nuevo, recuerdo debía estar en modo edición para que funcionara.

Yineliyorum bunun çalışması için bellek, düzenleme modunda olmalıydı.

Tom no sabía a qué hora se suponía que debía estar allí.

Tom saat kaçta orada olması gerektiğini bilmiyordu.

Tom no sabía que no debía creer todo lo que dijo Mary.

Tom Mary'nin söylediği her şeye inanmaması gerektiğini bilmiyordu.

Algo pasó cuando ese animal hizo contacto. Pero, en algún momento, debía respirar.

O hayvanla temas edince bir şeyler oluyor. Ama bir noktada nefes alman gerek.

A Tom no se le ocurría que debía regalarle a Mary en Navidad.

Tom Mary'ye Noel için ne vermesi gerektiğini düşünemedi.

Pero parecía que el reinado de Napoleón debía terminar en una infame derrota militar.

Ama Napolyon'un saltanatı sona ermiş gibi görünüyordu askeri yenilgiyi reddetmek.

Tom compró esa cámara porque Mary pensó que era la que él debía comprar.

Tom o kamerayı aldı çünkü Mary onun onun alması gereken bir kamera olduğunu düşündü.

En retrospectiva, Tom comprendió que no debía haber salido con las dos hermanas a la vez.

Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.

Pero el problema era que debía regresar. Del otro lado, el tiburón percibió su olor de nuevo.

Ama sorun şu ki geri dönmesi gerekiyor. Diğer tarafta, köpek balığı kokusunu tekrar aldı.

- Tom no debía haber hecho esperar tanto a Mary.
- Tom no debería haber hecho esperar tanto a Mary.

Tom Mary'yi o kadar uzun bekletmemeliydi.

Le dijeron que la guerra había terminado, y que debía abdicar, en favor de su hijo, si fuera posible.

Ona savaşın kaybolduğunu söylediler ve Karın - mümkünse oğlunun lehine.

- Ella sabía lo que se debía hacer.
- Sabía lo que tenía que hacer.
- Sabía lo que se necesitaba hacer.

Ne yapması gerektiğini biliyordu.

- Ella debía de ser muy joven cuando escribió este poema.
- Ella debe haber sido muy joven cuando escribió ese poema.

O, bu şiiri yazdığında çok genç olmalı.

Después de que muera, espero que la gente diga de mí: "Ese tipo sí que me debía un montón de dinero."

Ben öldükten sonra, insanların benim hakkımda "O insan bana kesinlikle çok para borçlu" diyeceğini umuyorum.

- Tom tuvo que pagar una multa por cruzar por donde no debía.
- Tom tuvo que pagar una multa por cruzar imprudentemente.

Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.