Translation of "Creí" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Creí" in a sentence and their turkish translations:

- Creí oírte.
- Creí haberte oído.

Seni duyduğumu düşündüm.

Te creí.

Sana inandım.

No les creí.

Onlara inanmadım.

No te creí.

- Sana inanmadım.
- Size inanmadım.

- Creí haber visto un fantasma.
- Creí ver un fantasma.

Bir hayalet gördüğümü düşündüm.

Nunca creí tener privilegios,

Ayrıcalıklarım olduğunun farkında değildim

Creí que estaría bien.

düşündüm.

Creí que nunca volvería.

Asla geri gitmeyeceğimi düşünüyordum.

Creí haber visto algo.

Bir şey gördüğümü düşündüm.

Creí que Tom no vendría.

Tom'un gelmeyeceğini düşündüm.

Creí que lo sabía todo.

Her şeyi bildiğimi sanıyordum.

Creí que confiabas en mí.

Bana güvendiğini düşündüm.

Creí que te encantaba nadar.

Ben yüzmeyi sevdiğini sanıyordum.

Al principio no le creí.

Başta ona inanmadım.

Creí haber oído tu voz.

Sesini duyduğumu düşündüm.

Yo realmente creí que ganaría.

Ben gerçekten kazanacağımı düşündüm.

Creí que él mantendría su promesa.

Onun, sözünü tutacağına inandım.

Creí oír la voz de Tom.

Tom'un sesini duyduğumu sandım.

Creí que él era un doctor.

Onun bir hekim olduğunu sanmıştım.

Fui tan tonto que le creí.

Ona inanacak kadar akılsızdım.

Confié en ella y le creí.

Ona güvendim ve ona inandım.

Nunca creí que realmente haríamos esto.

Aslında bunu yapacağımızı hiç düşünmemiştim.

Creí que dijiste que era urgente.

Onun acil olduğunu söylediğini düşünmüştüm.

Salió mejor de lo que creí.

Sandığımdan daha iyi çıktı.

Creí que Tom se desilusionaría de mí.

Tom'un benim tarafımdan hayal kırıklığına uğratılacağını düşündüm.

Creí que no estabas interesado en política.

Siyasetle ilgilenmediğini düşündüm.

Yo creí todo lo que nos dijeron.

Bize söyledikleri her şeye inandım.

Realmente creí que lo íbamos a hacer.

Gerçekten onu yapacağımızı düşündüm.

- Mary dijo que me amaba, pero no le creí.
- María dijo que me amaba, pero no le creí.
- Mary dijo que me amaba, pero no me lo creí.

Mary beni sevdiğini söyledi fakat ben ona inanmadım.

En realidad, nunca creí que Tom fuera canadiense.

Aslında Tom'un bir Kanadalı olduğuna inanmadım.

Creí que habías dicho que no era contagioso.

Bunun bulaşıcı olmadığını söylediğini düşündüm.

Creí que sabrías porque Tom se fue temprano.

Tom'un niçin erken gittiğini bilebileceğini düşündüm.

Creí que te ibas a quedar con Tom.

Tom'la kalacağını düşündüm.

¡La nieve es más profunda de lo que creí!

Kar sandığımdan çok daha derin!

Creí que sabía a ciencia cierta qué era bueno.

Tüm kalbimle neyin iyi olduğuna yürekten inanıyordum.

Creí que tendría otra oportunidad de hablar con Tom.

Tom'la konuşmak için bir şans daha bulacağımı düşünmüştüm.

Creí que para ahora Tom ya habría encontrado a María.

Tom'un Mary'yi şimdiye kadar bulacağını sanıyordum.

Mary dijo que me amaba, pero no me lo creí.

Mary beni sevdiğini söyledi fakat ben ona inanmadım.

Me dijiste que tenías 30 años, y yo te creí.

Sen otuz yaşında olduğunu söyledin ve ben sana inandım.

- Creí que no querías venir.
- Creía que no querías venir.

Senin gelmek istemediğini düşündüm.

- Pensé que Tom había muerto.
- Creí que Tom estaba muerto.

Tom'un öldüğünü düşündüm.

- Realmente pensé que ganaríamos.
- Sinceramente creí que íbamos a ganar.

Ben gerçekten kazanacağımızı düşündüm.

- No pensaba que ibas a llegar.
- No creí que lo conseguirías.

Senin onu yapacağını düşünmüyordum.

Creí que había hecho uno de los más grandes descubrimientos en IA

En büyük ve en önemli yapay zekâ keşiflerinden birini yaptığımı sandım,

- Pensé que la película era espectacular.
- Creí que la película era una pasada.

Filmin harika olduğunu düşündüm.

Creí por un momento que Tom realmente iba a contarle a María qué había sucedido.

Bir an Tom'un olan bitenleri gerçekten Mary'ye anlatacağını düşündüm.

Creí que estaba por aquí, pero uno llega y, de repente, parece... que está más lejos.

Burada olduğunu sanıyordum ama buraya gelince de daha uzakta gibi görünüyor.

- Siempre pensé que Tom y Mary se casarían.
- Siempre creí que Tom y María se casarían.

Tom ve Mary'nin evleneceklerini her zaman düşündüm.

Creí que habíamos comido todo lo que había en la casa, pero encontré otra caja de galletas.

Evdeki her şeyi yediğimizi düşünmüştüm, fakat bir kutu kraker daha buldum.