Examples of using "Rimane" in a sentence and their turkish translations:
Sadece bir gün kaldı.
- Tom şaşkın kalıyor.
- Tom'un şaşkınlığı devam ediyor.
ama dünya hep var olacak, dedi.
Mike her zaman sakin kalır.
- Sorun çözümsüz kalır.
- Sorun çözülmemiş kalır.
Kim kalıyor?
Tom kalıyor.
O kadın genç kalıyor.
Gizem çözülmemiş kalıyor.
O köyde sadece bir aile kalır.
Daha yapılacak çok iş var.
Gerçek öğrenilmek için hâlâ duruyor.
Hâlâ bir sürü yiyeceğimiz arttı.
Ne kadar içme suyumuz kaldı?
Elimizde sadece bir tane kaldı.
ebeveynlerin arasında kalarak inciniyor.
ama henüz keşfedilmemiş bir alan.
Bir dişi, diğerlerinden ayrı düşüyor.
o hayatın değeri ne?
Ne kadar zaman kaldı?
Tom inatçı kalır.
O kadar çok vaktim kalmadı.
O bir sır olarak kalır.
Tom şüpheli kalıyor.
Her şey aynı kalır.
Kalan biraz şarap var.
Yapacak çok şeyim var.
Tom'un çok fazla zamanı kalmadı.
Ne kadar kahve kaldı?
Ne kadar tereyağı kaldı?
Ne kadar su kaldı?
Ne kadar ekmek kaldı?
Tom kalıyor, değil mi?
Biraz su kaldı.
Sekizden üç çıkarırsan beş kalır.
Hiçbir şey aynı kalmaz.
- Demlikte neredeyse hiç kahve kalmadı.
- Neredeyse demlikte hiç kahve yok.
- O, hastalıktan yatağa düştü.
- O, yatakta hastadır.
her zaman uzakta bir şey.
El arabası sisteminden geriye kalan tek şey bu.
sonsuzluk için iyi huylu kalan bir iklim.
Dükkan tüm gün açık.
Radyoaktif atık sorunu çözülmemiş olarak duruyor.
Hiç param kalmadı.
Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
Bende sadece bir tane kaldı.
Çok az zamanın kaldı.
Sadece bir günümüz kaldı.
Hiç tuz kaldı mı?
Benim için emre uymak dışında yapacak bir şey yok.
Bunun temel anlamı aynı kalır.
Ruh gitti ama onun çalışması kalır.
Ne kadar zamanımız kaldı?
Kapı kapalı kalır.
Söyleyecek bir şey var mı?
Ne kadar suyumuz kaldı?
Ne kadar yiyeceğimiz kaldı?
Birkaç ciddi sorun devam etmektedir.
Tom huzursuz kalıyor.
Tom gözaltında kalır.
Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır.
Biraz su kaldı.
Kapı açık kalır.
Ne kadar şarabımız var?
Elimizde sadece bir tane kaldı.
Pinochet kalp sorunları nedeniyle hastanede kalıyor.
O asla uzun süre kalmaz.
O hiç uzun süre kalmaz.
O, onunla temas halinde kalır.
Hâlâ bir sürü zamanımız kaldı.
İlk öpücüğün tadı benim bellekte canlı kalır.
Yiyecek bir şey kalmadı.
Fakat hakikaten, hiç kimsenin doğru projeksiyonu olmadığı gerçeği değişmedi.
Bir kuruş bile param yok.
Fazla zamanım kalmadı.
Çok zamanımız kalmadı.
Yapılacak başka hiçbir şey kalmadı.
Hâlâ yapılacak çok iş var.
Hâlâ bir ayımız var.
Tom barların arkasında kalıyor.
Tom hasta yatağında kalıyor.
Onun çok zamanı kalmadı.
Ne kadar şarap kaldı?
Ne kadar yiyecek kaldı?
Ne kadar pasta kaldı?
Ne kadar bira kaldı?
Ne kadar süt kaldı?
Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı.
geriye kalan tek şey, kendimizi yeniden canlandırmak
- Yaşamak için az zamanım kaldı.
- Fazla ömrüm kalmadı.
Fakat şimdi benim için bir şey kalmadı.
Çok az kağıt kaldı.
Sorun çözülmeden kalır.
Benim öğrenmem için kalan çok fazla şey var.
Benim yanıtım aynı kalır.
Biraz para kaldı.