Translation of "Gagne" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Gagne" in a sentence and their turkish translations:

Tom gagne.

Tom kazanıyor.

Il gagne trois fois ce que je gagne.

O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.

Il gagne gros.

O, oldukça çok kazanır.

Je gagne toujours.

- Her zaman kazanırım.
- Daima kazanırım.

L'adolescent gagne en indépendance.

Ergen, gittikçe bağımsızlaşıyor.

Il gagne du temps.

O zaman kazanıyor.

Tom gagne beaucoup d'argent.

Tom büyük para kazanıyor.

Je voulais qu'elle gagne.

- Onun kazanmasını istiyordu.
- Onun kazanmasını istiyordum.

Il gagne beaucoup d'argent.

O çok para kazanıyor.

- Je gagne.
- Je l'emporte.

Ben kazanıyorum.

Parfois le diable gagne.

Kötülük bazen kazanır.

Nous espérions qu'elle gagne.

Onun kazanacağını umuyorduk.

Je gagne presque toujours.

Neredeyse her zaman kazanırım.

Sami gagne beaucoup d'argent.

Sami çok para kazanıyor.

- Je gagne 100 € par jour.
- Je gagne cent euros par jour.

Günde 100 avro kazanırım.

- Elle gagne davantage qu'elle ne dépense.
- Elle gagne plus qu'elle ne dépense.

O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

Ainsi on gagne du temps.

ve yoğunlaşman zamanla artar.

Grâce à ça, il gagne

Bu sayede, o kazandı

Notre équipe gagne du terrain.

Bizim takım ilerliyor.

Elle gagne bien sa vie.

O iyi bir yaşam sağlamaktadır.

Tout le monde y gagne.

Herkes kazanır.

Elle dépense autant qu'elle gagne.

O, kazandığı kadar çok para harcar.

Il faut que je gagne.

Kazanmak zorundayım.

Il gagne de quoi vivre.

O, hayatını kazanıyor.

Je veux que Nino gagne.

Ben Nino'nun kazanmasını istiyorum.

Je gagne bien ma vie.

İyi geçiniyorum.

Qu'est-ce que j'y gagne ?

Ne alabilirim?

Il économise ce qu'il gagne.

O kazandığını biriktirir.

Je ne gagne pas souvent.

Ben sık sık kazanmam.

- Mon mari gagne 100.000$ par an.
- Mon mari gagne cent mille dollars par an.

Benim kocam yılda 100.000 dolar kazanıyor.

Il a expliqué leur gagne-pain

onların geçim sıkıntısını anlattı

Pile je gagne, face tu perds.

Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.

- Qui gagne ?
- Qui gagne ?
- Qui l'emporte ?

Kim kazanıyor?

Le mouvement gagne rapidement du terrain.

Hareket hızla zemin kazanıyor.

Elle gagne sa vie en enseignant.

O, öğreterek yaşamını kazanır.

Elle gagne sa vie comme ballerine.

Bir bale dansçısı olarak hayatını kazanır.

Combien gagne-t-il par mois ?

O, bir ayda ne kadar para kazanır.

Il gagne sa vie en enseignant.

O, geçimini öğretmenlik yaparak kazanır.

Il gagne 300.000 yens par mois.

O, ayda 300,000 yen kazanır.

L'homme le plus gros gagne souvent.

Genellikle büyük adam kazanır.

Il gagne vingt dollars par jour.

O, günde 20 dolar kazanır.

La gravité gagne encore une fois !

Yerçekimi bir defa daha zafer kazandı!

Mon mari gagne 100.000$ par an.

Kocam bir yılda 100,000 dolar kazanır.

C'est toujours la banque qui gagne.

Gazino her zaman kazanır.

Elle gagne sa vie comme écrivain.

O, bir yazar olarak hayatını kazanıyor.

Elle gagne sa vie comme serveuse.

Geçinmek için garsonluk yapıyor.

Tom gagne plus d'argent que Mary.

Tom, Mary'den daha fazla para kazanıyor.

Tom ne gagne pas très souvent.

Tom çok sık kazanmaz.

Elle gagne 30 dollars par jour.

O, günde 30 dolar kazanıyor.

Tom ne gagne pas beaucoup d'argent.

Tom, çok para kazanmaz.

Il gagne deux fois mon salaire.

O, maaşımın iki katını kazanıyor.

Il fallait toujours que Tom gagne.

- Tom'un her zaman kazanmaya ihtiyacı vardı.
- Tom'un her zaman kazanması gerekiyordu.

Peu importe quelle équipe gagne le match.

Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.

Il gagne le double de mon salaire.

Maaşımın iki katını kazanıyor.

Il gagne trois fois plus que moi.

- O benden üç kat daha fazla kazanır.
- Benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanır.

Il gagne sa vie en enseignant l'anglais.

Hayatını İngilizce dersi vererek kazanıyor.

Il gagne sa vie comme garçon d'hôtel.

O bir otel görevlisi olarak yaşamını kazanır.

Elle gagne moitié moins que son mari.

Kocasının kazandığının yarısı kadar çok para kazanır.

Il se peut que notre équipe gagne.

Takımımız kazanabilir.

Combien est-ce qu'elle gagne par mois ?

O, ayda ne kadar kazanır?

Tom gagne plus d'argent que ses parents.

Tom ebeveynlerinden daha fazla para kazanır.

Il est improbable que notre équipe gagne.

- Takımımızın kazanması pek olası değil.
- Takımımızın kazanma şansı zayıf.

Il est peu probable que Tom gagne.

Muhtemelen Tom kazanmayacak.

Je ne gagne pas tant que ça.

Ben o kadar çok kazanmıyorum.

- Il gagne plus d'argent qu'il ne peut en dépenser.
- Il gagne davantage d'argent qu'il ne peut en dépenser.

O, harcayabileceğinden daha çok para kazanıyor.

Il gagne sa vie en jouant du piano.

Piyano çalarak geçimini sağlar.

Il ne gagne pas assez d'argent pour vivre.

Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.

On ne change jamais une équipe qui gagne.

Kazanan bir takımı asla değiştirme.

Combien est-ce que Tom gagne par mois ?

Tom bir ayda ne kadar kazanır?

Mon mari gagne cent mille dollars par an.

Kocam yılda 100.000 dolar kazanır.

- Je ne gagne jamais.
- Jamais je ne l'emporte.

Asla kazanmam.

On ne change pas une équipe qui gagne.

Kazanan bir takım değiştirilmez.

Il y a de grandes chances qu'il gagne.

- Büyük ihtimalle kazanacak.
- Onun kazanma şansı yüksek.

Ce sont des opportunités d'avoir leur propre gagne-pain.

Bunlar kendi geçimlerini sağlamaları için bir imkân.

Qu'importe le jeu auquel il joue, il gagne toujours.

Hangi oyunu oynarsa oynasın, o her zaman kazanır.

Mon frère gagne moitié moins d'argent que mon père.

Erkek kardeşim babamın kazandığının yarısı kadar daha az para kazanıyor.

Je me moque que notre équipe gagne ou pas.

Bizim takımın kazanması ya da kazanmaması umurumda değil.

- Tom pourrait gagner.
- Il se pourrait que Tom gagne.

Tom kazanabilir.

Je gagne ma vie du mieux que je peux.

Elimden geldiğince hayatımı kazanıyorum.

Un mécanicien doué ne gagne pas mal sa vie.

Yetenekli bir tamirci makul ücretler kazanır.

Et que je gagne 50 millions de dollars par an,

ben 50 milyon dolar kazanıyorsam,

Sally gagne sa vie en donnant des cours de piano.

Sally, piyano dersleri vererek geçimini sağlıyor.

- Il faut que je gagne.
- Il faut que je l'emporte.

Kazanmak zorundayım.

- Qu'est-ce que le gagnant reçoit ?
- Que gagne le vainqueur ?

Kazanan ne alıyor?

Je ne gagne pas autant d'argent que je le souhaiterais.

İstediğim kadar çok para kazanmıyorum.

- Tom ne gagne pas assez d'argent pour aider sa famille.
- Tom ne gagne pas assez d'argent pour subvenir aux besoins de sa famille.

Tom ailesine yardım etmek için yeterli para kazanmıyor.

Je ne gagne pas assez d'argent pour acheter des vêtements régulièrement.

Düzenli olarak kıyafetler alacak kadar para kazanmıyorum.

Elle gagne de l'argent à gogo avec l'affaire qu'elle a lancée.

O başladığı işle çok çok fazla para kazanıyor.

- Il gagne sa vie en écrivant.
- Il vit de son écriture.

O yazarak hayatını kazanır.

Elle m'a quitté parce que je ne gagne pas beaucoup d'argent.

O, çok para kazanmadığım için benden ayrıldı.