Translation of "Eerlijk" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "Eerlijk" in a sentence and their turkish translations:

Eerlijk is eerlijk.

Hak yerini bulur.

- Wees eerlijk.
- Zeg het me eerlijk.

Bana dürüstçe söyle.

Wees eerlijk.

Adil ol.

Eerlijk gezegd...

Aslında...

Ik ben eerlijk.

Ben dürüstüm.

Tom is eerlijk.

Tom dürüst.

We zijn eerlijk.

Biz samimiyiz.

- Ik ben een eerlijk persoon.
- Ik ben een eerlijk mens.

- Ben dürüst bir insanım.
- Ben dürüst bir kişiyim.

Het is niet eerlijk.

Bu hiç adil değil.

Want wees nou eerlijk,

Diyorum ki, dürüst olalım,

Eerlijk duurt het langst.

Dürüstlük uzun vadede karşılığını alır.

Lieg niet. Wees eerlijk.

Yalan söyleme, dürüst ol.

Hij lijkt mij eerlijk.

O bana dürüst gibi geliyor.

Laat ons eerlijk zijn.

Biz dürüstüz.

Tom is niet eerlijk.

Tom dürüst değil.

Vind je dit eerlijk?

Bunun adil olduğunu düşünüyor musun?

Dat is niet eerlijk.

Bu adil değil.

Bill is altijd eerlijk.

- Bill her zaman dürüsttür.
- Bill her zaman dürüst.
- Bill daima dürüsttür.

Ik zal eerlijk zijn.

Dürüst olacağım.

- Hij lijkt eerlijk te zijn.
- Het lijkt dat hij eerlijk is.

- O dürüst görünüyor.
- O, dürüst gibi görünüyor.

- Die politieker is helemaal niet eerlijk.
- Die politicus is totaal niet eerlijk.

O politikacı kesinlikle dürüst değil.

En laten we eerlijk zijn,

Dürüst olayım,

Hij lijkt eerlijk te zijn.

O, dürüst gibi görünüyor.

De jongen is heel eerlijk.

Çocuk çok dürüst.

Een man moet eerlijk zijn.

Bir insan dürüst olmalı.

Eerlijk gezegd, haat ik hem.

Dürüst olmak gerekirse, ondan nefret ediyorum.

Ik ben een eerlijk mens.

Ben dürüst bir adamım.

Hij is arm, maar eerlijk.

O fakir, ama dürüsttür.

Zij is helemaal niet eerlijk.

O hiç dürüst değil.

Tom is streng maar eerlijk.

Tom otoriter ama adil.

Dat is toch niet eerlijk?

O adil değil, değil mi?

We waren alleen maar eerlijk.

Biz sadece dürüst oluyoruz.

Deze autoverkoper is niet eerlijk.

Bu araba satıcısı dürüst değil.

We veronderstellen dat Tom eerlijk is.

Biz Tom'un dürüst olduğunu düşünüyoruz.

Een eerlijk man steelt nooit geld.

Dürüst bir adam asla para çalmaz.

We moeten eerlijk tegen elkaar zijn.

Birbirimize karşı dürüst olalım.

Ik denk dat ze eerlijk is.

Bence o dürüsttür.

Hij moet een eerlijk man zijn.

O dürüst bir adam olmalı.

Hij eerlijk? Laat me niet lachen!

O dürüst mü? Beni güldürme!

Twee tegen een is niet eerlijk.

Bire karşı iki adil bir dövüş değil.

Ik geloof dat je eerlijk bent.

Senin dürüst olduğuna inanıyorum.

- Tom is eerlijk.
- Tom is fair.

Tom adildir.

"Eerlijk gezegd, ik heb hoogtevrees." "Bangerik!"

"Dürüst olmak gerekirse, yüksekten korkuyorum." "Korkak!"

Ze geloven dat Jane eerlijk is.

Onlar Jane'in dürüst olduğuna inanıyorlar.

Eerlijk gezegd, hou ik van mezelf.

Doğrusunu söylemek gerekirse, kendimi seviyorum.

We denken dat hij eerlijk is.

Biz onun dürüst olduğunu düşünüyoruz.

Maar je moet eerlijk tegen jezelf zijn.

ama kendinize karşı dürüst olmalısınız.

Ik mag Tom, omdat hij eerlijk is.

Tom dürüst olduğu için onu seviyorum.

Eerlijk gezegd bevalt je idee me niet.

Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.

- Dat is oneerlijk.
- Het is niet eerlijk.

Bu dürüstçe değil.

Ik mag hem omdat hij eerlijk is.

O dürüst olduğu için ondan hoşlanıyorum.

Hij houdt hem voor een eerlijk man.

O onun dürüst bir adam olmasını düşünüyor.

Eerlijk gezegd kan het me niet schelen.

Açıkça, umurumda değil.

Wil je echt dat ik eerlijk ben?

Gerçekten dürüst olmamı istiyor musun?

Het kan me eerlijk gezegd niet schelen.

Gerçekten umurumda değil.

Eerlijk gezegd was dat niet mijn bedoeling.

Gerçekten o benim amacım değildi.

Ze is niet alleen aardig, maar ook eerlijk.

O sadece kibar değil ayrıca dürüst.

Wij denken dat Tom een eerlijk persoon is.

Tom'un dürüst bir kişi olduğunu düşünüyoruz.

Ik denk dat hij een eerlijk iemand is.

Bence o dürüst bir adam.

Eerlijk gezegd, het is echt geen goedbetaalde baan.

Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.

Wij denken dat Tom een eerlijk man is.

Tom'u dürüst bir kişi olduğunu düşünüyoruz.

We verdeelden het geld eerlijk tussen ons drieën.

Biz parayı üçümüz arasında eşit olarak paylaştık.

Ik zal je eerlijk zeggen: ik heb geen doelen,

Dürüst olmak gerekirse benim amaçlarım da yok;

- Het leven is oneerlijk.
- Het leven is niet eerlijk.

Hayat adil değil.

Eerlijk gezegd, denk ik niet dat het wat uitmaakt.

Doğrusunu istersen, ben bunun bir önemi olduğunu düşünmüyorum.

- Dat klinkt eerlijk.
- Dat klinkt rechtvaardig.
- Dat klinkt fair.

Bu kulağa adil geliyor.

Voor zover ik weet is hij een eerlijk man.

Bildiğim kadarıyla, o dürüst bir adam.

Het lijkt erop dat meneer Brooke een eerlijk persoon is.

Bay Brooke dürüst bir insan gibi görünüyor.

Het maakt me niet uit, om heel eerlijk te zijn.

Doğruyu söylemek gerekirse, benim için önemi yok.

Het is niet eerlijk dat je rijker bent dan zij.

Ondan daha zengin olman adil değildir.

Ik denk eerlijk gezegd niet dat Tom dat kan doen.

Dürüst olmak gerekirse Tom'un bunu yapabileceğini sanmıyorum.

Het is niet eerlijk omdat je jezelf met een kind vergelijkt

Adil değil çünkü kendinizi bir çocukla karşılaştırıyorsunuz.

Voor wie je ook stemt, zorg ervoor dat hij eerlijk is.

Kime oy verirsen ver, onun dürüst olduğundan emin ol.

Als taal een instrument was, zou dat eerlijk gezegd maar armzalig zijn.

Sahiden dil bir araç olsaydı oldukça zayıf bir araç olurdu.

Wat is liefde? Eerlijk gezegd weet ik nog altijd niet wat dat is.

Aşk nedir? Doğrusunu söylemek gerekirse, hala bilmiyorum ne olduğunu.

Maria, ik ben bang dat Tom niet helemaal eerlijk met je is geweest.

Mary, korkarim ki Tom sana karşı tamamen dürüst değildi.

- Eerlijk gezegd ging deze zaak haar helemaal niets aan.
- Om de waarheid te zeggen, deze zaak ging haar helemaal niet aan.

Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

- Laten we eerlijk zijn, het is onmogelijk. We halen het nooit.
- Geef toe dat het onmogelijk is. We redden het nooit op tijd.

Kabul edelim ki, bu imkansız. Biz onu asla yapmayacağız.