Translation of "كلها" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "كلها" in a sentence and their turkish translations:

- بإمكاني قراءتها كلها.
- بإمكاني أن أقرأها كلها.

Ben bütün onları okuyabilirim.

‫كلها أتت لتقتل.‬

Hepsi burada av indirme peşinde.

‫لكن ليس كلها.‬

Ama hepsi değil.

‫هذه كلها تحطمت...‬

Resmen paramparça...

هذه المنطقة كلها سوداء

Bu bölge tamamen siyah,

أخرجها كلها مع نفسك،

Hepsini nefesinizle dışarı atıyorsunuz,

لكن كلها لأجل العلم.

açıklamalar yapacağım.

إنها كلها استجابات جامدة.

hepsi kalıplaşmış tepkiler.

‫ثم غطت يدي كلها.‬

Ve bütün elimi kapladı.

لقد فقدت قواي كلها.

Benim gücümün hepsi gitti.

ولكن لما كانت كلها؟"

ama tüm bunlar ne içindi?''

كلها مجتمعات بقيت لآلاف السنين

Binlerce yıldır burada olan topluluklar

و كلها ليست مثل بعض

Ve bunların hepsi aynı değil.

لأن الفيزياء كلها تتعلق بالأنماط،

çünkü fizik modellerden oluşur

أمضت نهاية الأسبوع كلها لوحدها.

Hafta sonunu tek başına geçirdi.

‫يا للعجب، انظر.‬ ‫هذه كلها تحطمت...‬

Tanrım, baksanıza. Resmen paramparça...

مررت بالتجربة كلها وأعرف كل شيء‏.

Her şeyi gördüm ve biliyorum.

- هل علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟
- هل يجب علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟

Bütün soruları yanıtlamak zorunda mıyım?

هي كلها تبدو الآن مختلفة، أليس كذلك؟

Şimdi farklılaştı, değil mi?

ويجب أن نحل كلها، ليس مجرد الأكثر أطراف.

Bunu tümden çözmemiz gerekiyor, yalnızca en aşırı olanlarını değil.

زوجتي الجميلة كانت معي خلال هذه الرحلة كلها.

Güzel karım tüm bu yolculuk boyunca benimle birlikteydi.

- أغلقت النوافذ الستة كلها.
- أقفلت النوافذ الستة جميعها.

Altı pencerenin hepsini kapattım.

ذقت الطيبات كلها فلم أجد أطيب من العافية.

Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.

‫ليلًا،‬ ‫يمكنها أخذ ما تشاء من فاكهة الغابة كلها.‬

Geceleyin, ormanın meyveleri tamamen onlara kalır.

يشاركها الكوكب بمناطق متعددة وكثيرة. فهولندا كلها لن تكون

gezegen birçok bölgeyi paylaşıyor. Bütün Hollanda

يجب أن تعرفوا المدينة كلها عن ظهر قلب، وهذا يدعى "المعرفة"

tüm şehri ezbere bilmeniz gerekiyor ve buna 'Bilgi' deniyor.

سلطة الدولة في ليبيا كلها بحلول عام الفين واربعة عشر عاد المشير

çatışma arenasına dönüştürdü. 2000 yılına kadar emekli

تتويبا: عندنا من الجمل أكثر مما يسعُ أمك أن تقول في حياتها كلها.

Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.

‫كنت جئت في نهاية الأحداث كلها.‬ ‫تفكّر قائلًا:‬ ‫"ماذا يفعل هذا الحيوان بحق السماء؟"‬

Büyük bir olayın son anını yakalamıştım. "Bu hayvan ne yapıyor?" diyorsun.

لذلك قلت ما دامت العائلة كلها هكذا يعملون بالبنوك، فلأكن أنا أيضًا موظفًا بنكيًا.

Ben de dedim ki madem öyle bütün sülale bankacı, ben de bankacı olayım.

‫الرائحة كلها تفوح من عشب البحر،‬ ‫لذا فإن سمكة القرش تعض‬ ‫وتنهش الآن في عشب البحر.‬

Bütün koku yosunda olduğu için köpek balığı yosunu ısırıp koparmaya başladı.

حول هيلاري كلينتون ، لا يمكنها حتى الآن إرضاء زوجها. لم ننسى كيف قال أنه سيرضي أمريكا كلها

Hillary Clinton hakkında, o daha kocasını tatmin edemiyor. Koskoca Amerika'yı nasıl tatmin edecek dediğini unutmadık

- طعن سامي في إدانته ثلاث مرّات لكنّ كلّ طعونه رُفِضت.
- قدم سامي ثلاث طعون ضد إدانته لكنها كلها قوبلت بالرفض.

Sami, mahkumiyetine karşı üç itirazda bulundu. Her biri reddedildi.