Translation of "Fırsat" in Spanish

0.015 sec.

Examples of using "Fırsat" in a sentence and their spanish translations:

Bu fırsat verilmiyor.

no es un hecho.

Aslanlara fırsat doğdu.

Es la oportunidad de los leones.

Mükemmel bir fırsat!

¡Es la oportunidad perfecta!

Sadece bir avuç fırsat

solo un puñado de oportunidades

Yalnızca inanılmaz bir fırsat.

sino la más increíble oportunidad

Çok büyük bir fırsat.

Una gran oportunidad.

İşimiz bunlara fırsat tanımak.

Nuestro trabajo es asegurarnos de que tengan espacio para eso.

Bir fırsat daha kaybettim.

Perdí otra oportunidad.

Bir fırsat daha kaçırdım.

Me perdí otra oportunidad.

Fırsat için teşekkür ederim.

Gracias por la oportunidad.

Tek istediğim bir fırsat.

Lo único que quiero es una oportunidad.

Adil bir fırsat sağladığını gösteriyor.

y esto hace que otras personas sean, a la vez, justas.

Ayrıca büyük bir fırsat da.

Y al mismo tiempo, una gran oportunidad.

Çabucak karar vermezsen, fırsat kaybedilecek.

A menos que tomes una decisión rápido, vas a perder la oportunidad.

Onlar iyi bir fırsat kaçırdı.

Ellos se perdieron una buena oportunidad.

Seni fırsat bulur bulmaz arayacağım.

Te llamaré tan pronto como pueda.

Bu büyük bir fırsat olacak.

Será una ocasión muy importante.

Fırsat bulursan o filmi izlemelisin.

Si tienes ocasión, deberías ver la película.

Yatırım yapmaları için onlara fırsat veriyorum.

que va a cambiar el mundo para mejor.

Anlatacak olmak benim için bir fırsat.

para decirles cómo pueden participar,

Gelecek herkese umut ve fırsat sunuyor.

El futuro ofrece esperanza y oportunidades para todos.

Umut ve fırsat bırakmak bizim vazifemiz.

para ellos, pero también con ellos.

Insanoğlunun karşısına çıkabilecek en büyük fırsat.

podría ser la oportunidad más valiosa de la humanidad.

Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.

Ahora... no hay duda. La oscuridad trae una oportunidad.

Bu, kaçırılmayacak kadar iyi bir fırsat.

Esta oportunidad es demasiado buena para dejarla pasar.

Bunun bir fırsat olduğunu da öğrenmişler.

y aprendieron que significa oportunidad.

Onu iyi bir fırsat olarak kullandım.

Hice uso de esta buena oportunidad.

Gerçekten hayat kurtarmak için bir fırsat.

es una oportunidad, en verdad , de salvar una vida.

Kaçırılmış bir fırsat asla geri gelmez.

Una oportunidad perdida no vuelve nunca.

Bu fırsat için size çok minnettarım.

Estoy muy agradecido contigo por esta oportunidad.

Fırsat bulur bulmaz, bir ziyarete geleceğim.

Tan pronto tenga la oportunidad, vendré a hacer una visita.

Muhtemelen orada daha birçok fırsat olduğunu göreceksiniz.

quizás encuentren que hay más oportunidades.

Baba olmak bir sorumluluk değil, bir fırsat.

Ser padre no solo es una responsabilidad, es una oportunidad.

Fırsat eşitliği mutlaka eşit sonuçlar sağlar mı?

¿La igualdad de oportunidades debe equipararse a la igualdad de resultados?

Ve bu şekilde zenginlik ve fırsat yaratarak

creará riqueza y oportunidades,

Daha fazla öğrenmek için bir fırsat isterdim.

Quisiera una oportunidad para aprender más.

Krizden sonra bazı açılardan gerçek bir fırsat kaçtı.

Hubo una verdadera oportunidad perdida tras la crisis.

Benim fark edilmemi ve tanınmamı sağlayan bir fırsat.

que me ha permitido sobresalir y obtener reconocimiento.

Bir şeyleri onarmaya çalışmadan onlara bir fırsat verip

¿Podemos darle espacio a los hombres y escucharlos,

Bu, genç Vlad için bir fırsat penceresi yarattı

Esto crea una ventana de oportunidad para el joven Vlad.

Bunun Fransızcanı geliştirmen için bir fırsat olacağını düşündüm.

Pensé que sería una buena oportunidad para que mejoraras tu francés.

Bütün istediğim üzgün olduğumu söylemek için bir fırsat.

- Lo único que pido es una oportunidad para decir que lo siento.
- Lo único que pido es una oportunidad para disculparme.

Bu bilinçaltına asıl soruna odaklanması için fırsat sağlıyor.

Esto le da al subconsciente una oportunidad para meditar sobre el problema.

Seni ziyarete gelmeye ne zaman fırsat bulacağımı bilmiyorum.

No sé cuándo pasaré a visitarte.

Tom bana onunla konuşmak için bir fırsat vermedi.

Tom no me dio una oportunidad de hablar con él.

Eline bir fırsat geçtiğinde herkesten teker teker intikamını alıyordu

cuando tuviera la oportunidad, se vengaría de todos uno por uno

Herkes hep birden konuşuyordu, bu yüzden söylemeye fırsat bulamadım.

Todo el mundo hablaba al mismo tiempo, así que no pude ni decir una palabra.

Moğolların kalan askerlerine saldırmak için yeni bir fırsat olarak görüyorlardı.

atacar a la retaguardia mongol.

Konuşma ihtiyacında olduğu her ne varsa bunun için ona fırsat verdim.

Solo dejé espacio para que él hablase de lo que sea que necesitaba.

Yani generaller ve siyasi müttefikleri için; kriz, kazançlı bir fırsat ortaya çıkardı

Así que a generales militares y aliados políticos, la crisis ha ofrecido una oportunidad lucrativa

...düşmanın yaklaştığını kaçırmaları işten bile değil. Bu, dişi aslan için en iyi fırsat olabilir.

es muy fácil pasar por alto el enfoque de su enemigo. Puede que sea la mejor oportunidad de la leona.