Translation of "Barış" in Spanish

0.018 sec.

Examples of using "Barış" in a sentence and their spanish translations:

Barış istiyorum.

Quiero paz.

Sevgi ve Barış.

Amor y paz.

Dünyada barış istiyoruz.

- Queremos paz en el mundo.
- Queremos la paz mundial.

Barış hakkında konuştu.

Él habló de paz.

Barış seninle olsun.

¡Que la paz sea contigo!

Hepimiz barış istiyoruz.

Todos deseamos la paz.

Dünyada barış olsun.

Paz en el mundo.

Ulus barış halindeydi.

La nación estaba en paz.

Barış için çalışıyoruz.

Trabajamos por la paz.

İnsanlar barış istiyor.

La gente quiere paz.

- Hepimiz barış için umut ediyoruz.
- Hepimiz barış istiyoruz.

Todos deseamos la paz.

- Biz barış için can atıyoruz.
- Barış burnumuzda tütüyor.

Anhelamos la paz.

Japonya komşularıyla barış içindedir.

Japón está en paz con sus vecinos.

Güvercin bir barış sembolüdür.

Una paloma es un símbolo de paz.

Barış antlaşması yarın imzalanacak.

El tratado de paz se firmará mañana.

Dünyadaki herkes barış ister.

Todas las personas del mundo desean la paz.

Tüm dünya barış istiyor.

Todo el mundo desea la paz.

Bütün ulus barış istiyor.

Toda la nación quiere paz.

Onlar barış içinde yaşarlar.

Ellos viven en paz.

Barış savaştan daha iyidir.

La paz es mejor que la guerra.

"Adalet yoksa barış yok!"

"¡Sin justicia, no hay paz!"

Onlar barış içinde yaşadı.

Ellos vivieron en paz.

Biz barış içinde geliriz.

Vinimos en paz.

Sonsuz korku, sonsuz barış.

Temor permanente, paz permanente.

Ben bir barış severim.

Soy pacifista.

Herkes kalıcı barış istiyor.

Todos desean la paz eterna.

Burada barış içinde yaşayabilecektim.

Podría vivir en paz aquí.

Onlar barış antlaşması imzaladı.

Ellos firmaron el tratado de paz.

Barış içinde parti verelim.

Tengamos la fiesta en paz.

Sadece barış dünyayı kurtarabilir.

- Sólo la paz puede salvar al mundo.
- Sólo la paz puede salvar el mundo.

Adalet olmadan barış olmayacak.

Sin justicia no habrá paz.

Barış, neşe, sevgi, şefkat, empati

Cultivar emociones de paz y de felicidad

Ve barış için birlikte çalışarak

y trabajar con ellos por la paz,

Tilsit'in barış anlaşmasının ardından Davout

Tras el tratado de paz de Tilsit, Davout se convirtió en gobernador general del

Savaşta terör… barış içinde süsleme…

Terror en la guerra ... ornamento en la paz ...

O, barış getirmek için çalıştı.

Él trató de traer la paz.

Güvercin ünlü bir barış sembolüdür.

La paloma es un famoso símbolo de paz.

Başkan barış istiyor, değil mi?

El presidente quiere la paz, ¿verdad?

Barış istiyorsan, savaş için hazırlan.

Si quieres la paz, prepara la guerra.

İç barış tehlikeye girer mi?

¿Se pondrá la paz doméstica en peligro?

Onlar barış yapmak için geldi.

Vinieron a hacer las paces.

Barış istiyorsan, savaşa hazır ol.

Si quieres la paz, prepara la guerra.

Barış görüşmeleri yine başarısız oldu.

Las conversaciones de paz fracasaron de nuevo.

Ve böylece isyancılarla barış görüşmelerini başlattım.

Y entonces, inicié conversaciones pacíficas con los rebeldes.

Barış aktivisti olan teröriste bir bakın.

Y si no, veamos al terrorista que se transformó en activista por la paz,

Orta Avrupa'da birkaç yıl barış vardı:

Durante unos años hubo paz en Europa central:

İşimi barış içinde yapmama izin verin.

Déjame trabajar en paz.

Her iki ülke şimdi barış içindeler.

Ambos países están en paz ahora.

Lütfen barış içinde yememe izin ver.

- Por favor, déjame comer tranquilo.
- Por favor, déjame comer tranquila.
- Por favor, dejadme comer tranquilo.
- Por favor, dejadme comer tranquila.

Sadece barış içinde kahvaltımı yemek istiyorum.

Solo quisiera desayunar en paz.

"Savaş ve Barış"ın özetini okudu.

Ella leyó el resumen de "Guerra y paz".

Iki taraf bir barış antlaşması imzaladı.

Los dos bandos firmaron un tratado de paz.

Hiçbir şey barış kadar önemli değildir.

Nada es tan importante como la paz.

Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.

Es más fácil hacer la guerra que hacer la paz.

Daimi barış, illüzyondan başka bir şey değildir.

La paz permanente no es nada más que una ilusión.

- Güvercin barış anlamına gelir.
- Güvercin barışı simgeler.

La paloma representa la paz.

Üç yıllık savaşın ardından barış geri döndü.

Ha vuelto la paz después de tres años de guerra.

- Biz barış içinde yaşarız.
- Huzur içinde yaşıyoruz.

Vivimos en paz.

Kaderi idare etmek isteyen asla barış bulamaz.

Aquel que busca controlar el destino nunca encontrará paz.

Tom'un gerçekten istediği biraz barış ve sessizlik.

Lo que Tom verdaderamente quería era algo de paz y tranquilidad.

Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.

La paz no es la ausencia de violencia sino la presencia de justicia.

Rusya Almanya ile kendi barış antlaşması imzaladı.

Rusia firmó su propio tratado de paz con Alemania.

Yani neşe, barış, merhamet, empati gibi duygular deneyimlediğinizde

Cuando uno siente emociones, como la alegría, paz, compasión, empatía

Ve Nobel Barış ödülünü alan ilk Afrikalı kadın

la primera mujer africana que recibió el Premio de Nobel de la Paz,

Ve bilgi ve barış için yeni umutlar var.

Y hay nuevas esperanzas de conocimiento y paz.

Ama Alexander barış anlaşması yapmayı reddedince Fransız ordusu

Y cuando Alexander se rehusó a negociar, el ejército Francés fue forzado a hacer una larga retirada

Napolyon, Rus İmparatorun barış için masaya oturacağından emindi

Napoleón esperó, confiado en que Alejandro eventualmente negociaría.

1979'da Rahibe Teresa Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.

En 1979, la Madre Teresa recibió el premio Nobel de la paz.

Martin Luther King 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.

Martin Luther King recibió el Premio Nobel de la Paz en 1964.

Savaş bir iştir. Barış olmaması hiç de şaşırtıcı değil.

La guerra es un negocio. No es de extrañar que nunca haya habido paz.

Barış sağlamak ve savaşları durdurmak için yapabilceğimiz şeylerden biri de

Y una de las cosas que podemos hacer para frenar las guerras y tener paz

1978 yılında Japonya ve Çin arasında bir barış antlaşmasına varıldı.

En 1978 Japón y China firmaron un tratado de paz.

Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.

Las guerras no traen paz; al contrario, traen dolor y tristeza a ambos bandos.

- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o iki tarafa da acı ve keder getirir.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.

Las guerras no traen paz; al contrario, traen dolor y tristeza a ambos bandos.

Savaşta terör… barış içinde süs… Her Fransız Mareşalinin sopasına yazılan sözler.

Terror en la guerra ... ornamento en la paz ... Las palabras inscritas en el bastón de cada mariscal francés.

Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.

Por fin, los dos caciques han decidido enterrar el hacha y fumar la pipa de la paz.