Translation of "Başlamıştı" in Spanish

0.007 sec.

Examples of using "Başlamıştı" in a sentence and their spanish translations:

örgütlenmeye başlamıştı.

en especial contra esas bandas,

Çalışmalar başlamıştı

El trabajo había comenzado

Yoğun yağış başlamıştı.

Empezó a llover fuerte.

Yağmur yağmaya başlamıştı.

Había empezado a llover.

1812 Savaşı başlamıştı.

La Guerra de 1812 había comenzado.

Ağrı ne zaman başlamıştı?

¿Cuándo empezó el dolor?

Her şey garaj da başlamıştı

Todo comenzó en el garaje.

Ve Bennigsen Dresden'den yürüyüşe başlamıştı.

y que Bennigsen también marchaba desde Dresden.

Oraya gittiğimde dans çoktan başlamıştı.

- El baile ya había empezado cuando llegué.
- El baile ya había comenzado cuando llegué allí.

Kalbi birden daha hızlı atmaya başlamıştı.

De repente se le empezó a acelerar el corazón.

Dinlenmeden yürüme kısa sürede etkisini göstermeye başlamıştı.

La marcha incesante rápidamente comenzó a fatigar a hombres y caballos.

O gün soğuktu ve dahası yağmur başlamıştı.

Ese día hizo frío, además comenzó a llover.

Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.

Ella acababa de empezar a leer el libro cuando alguien golpeó la puerta.

Tom'un sevmeye başladığı kız da onu sevmeye başlamıştı.

La chica a la que Tom estaba empezando a amar también estaba empezando a quererle.

Yol oldukça çamurluydu ve daha kötüsü, yağmur yağmaya başlamıştı.

La carretera estaba bastante embarrada, y lo que es peor, empezó a llover.

Bu muhtemelen iyi olur, yukarıda hava hava çok ısınmaya başlamıştı.

Quizás sea lo mejor, está haciendo mucho calor aquí arriba.

Öğleden sonra 4.00'te stadyuma geldim ama maç zaten başlamıştı.

Llegué al estadio a las cuatro de la tarde pero el partido ya había empezado.

Alice nehir kıyısında kız kardeşinin yanında oturmaktan sıkılmaya başlamıştı ve yapacak da bir şeyi olmadığından bir iki kez kız kardeşinin okuduğu kitaba çaktırmadan bakıverdi fakat kitapta resim ya da diyalog yoktu, Alice de "resimsiz ve diyalogsuz bir kitap ne işe yarar" diye kendi kendine düşündü.

Alicia se empezaba a aburrir mucho de estar sentada junto a su hermana en la orilla del arrollo sin tener nada que hacer: una o dos veces había ojeado el libro que su hermana leía, pero no tenía figuras ni diálogos en él, '¿y qué uso tiene un libro sin figuras o diálogos?', pensó Alicia.