Translation of "Ayak" in Spanish

0.014 sec.

Examples of using "Ayak" in a sentence and their spanish translations:

ayak uyduramıyor.

las progresiones de acordes mientras estas van pasando.

Oturdu ve ayak ayak üstüne attı.

- Ella se sentó y se cruzó de piernas.
- Se sentó y cruzó las piernas.

Ayak bileğimi burktum.

Me torcí el tobillo.

Ayak parmaklarımı hissedemiyorum.

No siento mis dedos del pie.

Ayak uydurmaya çalışıyorum.

Estoy tratando de mantener el ritmo.

Ayak bileğimi incittim.

Me hice daño en el tobillo.

Ayak parmaklarınızı oynatın.

- Menee los dedos del pie.
- Menee los dedos.

Teknolojiye artık ayak uyduralım

sigamos con la tecnología

Bu duruma ayak uydurabilirsek

si podemos seguir el ritmo de esta situación

Dışarıda ayak sesleri duyuyorum.

Oigo pisadas fuera.

Kumda ayak izleri bulduk.

Encontramos las huellas en la arena.

Ayak parmaklarıma kolayca dokunabilirim.

Puedo tocarme los dedos de los pies con facilidad.

Tom ayak parmağını çarptı.

Tom se golpeó el dedo del pie.

Suçlu ayak izleri bıraktı.

El criminal dejó huellas.

Ayak losyonuna ihtiyacım var.

Necesito loción para los pies.

Onlar ayak tırnaklarını boyadı.

Se pintaron las uñas de los pies.

Benim ayak parmakları donuyor.

- Se me están helando los dedos de los pies.
- Se me están congelando los dedos de los pies.

Tom ayak bileği burktu.

Tom se torció el tobillo.

O, ayak sesleri duydu.

Él escuchó pasos.

Hangi ayak parmağınıza dokunuyorum?

¿Cuál dedo estoy tocando?

- Küçük ayak parmağımda ağrı var.
- Küçük ayak parmağımda bir ağrı var.

Me duele el dedo pequeño del pie.

Ayak sürümek, kötü bir vücut,

"Arrastra la pierna, mal aspecto,

Ayak parmaklarıyla anahtarlarını almaya çalıştı.

Tom trató de recoger sus llaves con los dedos del pie.

Bugün evin dışına ayak basmadım.

- Hoy no he puesto un pie fuera de la casa.
- No he puesto un pie fuera de la casa hoy.

Sınıf arkadaşlarına ayak uydurmaya çalışıyor.

Él intenta mantenerse al día con sus compañeros.

Şiş bir ayak bileğim var.

Tengo un tobillo inflamado.

Ayakkabıcının çocukları yalın ayak gider.

En casa de herrero, cuchillo de palo.

ayak tabanlarınız yere değecek şekilde olsun ,

que apoyen los dos pies en el suelo

Onların hızına ayak uyduramayacağımı da anladım.

me di cuenta que tampoco podía mantener el ritmo yendo a la par con ellos.

Altyapı nüfus artışına ayak uyduramadığı için

ya que la infraestructura no pudo seguir el ritmo del crecimiento de la población:

Ay'a ilk ayak basan Neil Armstrong

Neil Armstrong, quien pisó la luna

Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.

Deberías leer los periódicos para estar al día.

Odayı temizledi, ve ayak işlerini yaptı.

Limpió la habitación, e hizo recados.

Onun ayak izlerini kumulun kumlarında buldum.

Encontré las huellas de sus pies en la arena de la duna.

Ben kaydım ve ayak bileğimi burktum.

Yo me resbalé y me torcí el tobillo.

Hatta yabancı topraklara asla ayak basmadı.

Él ni siquiera ha puesto un pie en tierra extranjera.

Dizlerini bükmeden ayak parmaklarına dokunabilir misin?

¿Puedes tocarte los dedos sin doblar las piernas?

Yapmam gereken bir ayak işim var.

Tengo que hacer un mandado así que necesito correr.

Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.

Tom no está acostumbrado a andar descalzo.

Bir taşa takıldım, ayak bileğimi incittim.

Me tropecé con una piedra, torciéndome el tobillo.

Mary ayak parmaklarını sıcak kuma gömdü.

Mary metió los dedos de los pies en la cálida arena.

Ben hâlâ ayak işleri yapmak zorundayım.

Todavía tengo que hacer recados.

- Yolunu kapatıyorsun.
- Bana ayak bağı oluyorsun.

Estás en mi camino.

Tom modaya ayak uydurmaya bile çalışmaz.

Tom ni siquiera trata de estar a la moda.

Zamana ve çağa uymak ayak uydurmak için

es que pueden ser reconstruidas

Burası cidden ayak bileği kırmak için birebir.

En este terreno, pueden romperse un tobillo fácilmente.

Benim ayak mantarım var ve çok kaşıntılı.

Tengo pie de atleta y es muy irritante.

Masanın üstünde bir kedinin ayak izleri var.

Hay huellas de gato encima de la mesa.

Tom ayak ile bacak arasındaki farkı bilmiyor.

Tom no conoce la diferencia entre la pierna y el pie.

- Sen benim yolumdasın.
- Bana ayak bağı oluyorsun.

Estás en mi camino.

En son modalara ayak uydurmak çok pahalı.

Es muy caro mantenerse al tanto con la moda actual.

Ama bazı hayvanlar için değişime ayak uydurmak zor.

Pero, para algunos animales, el ritmo del cambio es demasiado rápido.

Uzun adımlarla yürüyüp gidiyor. İki ayak üstünde duruyor.

Y va dando zancadas, caminando de forma bípeda.

Tom'un sınıfın geri kalanına ayak uydurmada sorunu var.

A Tom le cuesta mantenerse al nivel del resto de la clase.

Şişmeyi engellemek için ayak bileğine biraz buz koy.

Ponte hielo en el tobillo para contener la inflamación.

O, sınıf arkadaşların ayak uydurmak için mücadele etti.

Le costó seguirle el ritmo a sus compañeros de clase.

Tom sınıfın geri kalanına ayak uydurmayı zor buluyor.

Tom encuentra difícil seguir el ritmo del resto de la clase.

Tom Mary'ye ayak uydurmaya çabalamaktan vazgeçmeye karar verdi.

Tom decidió dejar de intentar seguir el ritmo de Mary.

Tom, Mars'a ayak basan ilk insan olmak istiyor.

Tom quiere ser la primera persona en pisar Marte.

Ve Neil Armstrong Ay'a ilk ayak basan insan oldu

Y Neil Armstrong se convirtió en la primera persona en pisar la Luna.

Belki benim torunum Mars'a ayak basan ilk kişi olacak.

Puede que mi nieto sea la primera persona que ponga los pies en Marte.

İşletmeler için de modaya ayak uydurup kısa zamanda kâr etmek

Para las empresas, es fácil dejarse llevar por el beneficio inmediato

Sosyal medya akımlarına 70 yaşında olmasına rağmen hala ayak uyduruyordu

seguía al tanto de las tendencias de las redes sociales a los 70 años

O, o kadar hızlı yürüdü ki o ona ayak uyduramadı.

Él andaba tan deprisa que ella no podía seguirle el ritmo.

- Çıplak ayakla yürümeyi sever misin?
- Yalın ayak yürümeyi sever misin?

¿Te gusta caminar descalza?

Tom babasının ayak izlerini takip etti ve bir avukat oldu.

Tom siguió los pasos de su padre y llegó a ser abogado.

Henüz acının var olmadığı bir yere ayak basmadım ama aynı zamanda

y aún me falta llegar a un lugar donde no exista el dolor

865 yılında Ragnarssons bir 'Büyük Ordu' ile İngiltere'ye ayak bastı, Doğu

En 865 los Ragnarsson aterrizaron en Inglaterra con un "Gran Ejército", arrasando East

El tırnakları ayak tırnaklarına göre yaklaşık dört kat daha hızlı büyür.

Las uñas de la mano crecen casi cuatro veces más rápido que las de los pies.

Bir keresinde bir adamı kızgın kömürlerin üzerinde yalın ayak yürürken görmüştüm.

Una vez vi a un hombre caminar descalzo sobre carbón ardiente.

Polisler Tom'un yatak odası penceresinin dışında herhangi bir ayak izi bulamadılar.

La policía no pudo encontrar ninguna huella afuera de la ventana de la habitación de Tom.

- Bu eve bir daha adımımı atmam.
- Bu eve tekrar asla ayak basmayacağım.

Nunca más voy a volver a poner un pie en esta casa.

1953 yılında, Sir Edmund Hillary ile Tenzing Norgay Sherpa, Everest'in zirvesine ayak basan ilk insanlar oldular.

En 1953, Sir Edmund Hillary y Tenzing Norgay Sherpa se convirtieron en los primeros en llegar a la cima del Everest.