Translation of "Kalan" in Spanish

0.008 sec.

Examples of using "Kalan" in a sentence and their spanish translations:

Ve geriye kalan

y el resto

Hayatta kalan yok.

No hay sobrevivientes.

Geriye kalan tek şey

Entonces todo lo que queda

kalan ise ısıya dönüştürülüyor,

y el resto en calor,

Kalan hiç süt yok.

No queda leche.

Kahvaltıdan kalan sütü içtim.

Bebí la leche que había quedado del desayuno.

Kalan bademleri yedin mi?

¿Te comiste el resto de las almendras?

Hayatta kalan tek kişiyim.

Soy el único que sobrevivió.

Kalan tuz var mı?

¿Queda sal?

Hayatta kalan var mı?

¿Hay sobrevivientes?

Kalan bir tane var.

- Queda uno.
- Queda una.

Hiç hayatta kalan yoktu.

- No hubo supervivientes.
- No había supervivientes.

Kalan biraz şarap var.

Casi no queda vino.

Pantanal'ın Brezilya'da kalan bölgesinde akşamüstü.

La última hora de la tarde en el Gran Pantanal brasileño.

Miras kalan Kemal Sunal ise

Kemal Sunal heredado

Geri kalan her şey iyi.

Todo lo demás está bien.

Hayatta kalan tek kişi o.

Él fue el único que sobrevivió.

Günün geri kalan kısmında uyudum.

Dormí el resto del día.

Tom sadece kalan tek hasta.

Tomás es el único paciente que queda.

Sadece kalan bir gün var.

Solo queda un día.

Kalan bilgiyi hâlâ analiz ediyoruz.

Aún estamos analizando los datos restantes.

Tom hayatta kalan tek kişiydi.

Tom fue el único sobreviviente.

Üç tane hayatta kalan var.

Hay tres sobrevivientes.

Listede kalan kelimelerin beşi isim.

De las palabras que quedan en la lista, cinco son sustantivos.

kalan yüzde 88 ile çalışmanız gerektiği.

es que debe unir fuerzas con el otro 88 %.

Bir süre sonra hammaddesiz kalan ülkeler

Países que permanecieron sin materia prima después de un tiempo

En son kalan grup yani köprüdekiler

el último grupo restante, es decir, en el puente

Ama atmosferde kalan karbondioksit yoğunluğu yalnızca

Pero la concentración de dióxido de carbono que permanece en la atmósfera

Kalan kabukları bıraktı ve hızlıca uzaklaştı.

soltó las conchas restantes y se alejó deprisa.

O yangından hayatta kalan tek kişiydi.

Él fue la única persona que sobrevivió al incendio.

Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.

Vi la marca de tristeza que se había quedado grabada en su rostro.

O, köyde hayatta kalan tek kişi.

Él es el único superviviente del pueblo.

Tom kahvaltı için kalan pizayı yedi.

Tom se comió los restos de la pizza para desayunar.

On yıl evliliğin ardından kalan rutindir.

Después de diez años, el matrimonio se queda en rutina.

Ben tanrıça Demeterin son kalan tapanıyım.

Yo soy el último creyente de la diosa Deméter que queda.

Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.

Los refugiados supervivientes aspiraban a la libertad.

Ben onu yapmak zorunda kalan kişiyim.

- Yo soy quien tiene que hacer eso.
- Soy la persona que tiene que hacer eso.

Geriye kalan tek şey, kendimizi yeniden canlandırmak

todo lo que queda es para reindigenizarnos nosotros mismos

Sonsuzluk için iyi huylu kalan bir iklim.

un clima que permanece benigno por eones...

Kitbuqa'nın kalan birlikleri Bisan şehrine doğru çekildi.

El resto de las tropas de Kitbuqa comenzó a separarse y a retirarse hacia Bisan.

Bir kaç yıl içinde kalan karbon bütçemizin

Agotaremos lo que queda del presupuesto de carbono

Uzay boşluğundaki geri kalan parçalar ise itildi

las partes restantes en el espacio son empujadas

Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.

Quedaban pocos estudiantes en la clase.

Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.

- Las huellas dejadas en el arma coinciden con las del sospechoso.
- Las huellas dejadas en el arma se corresponden con las del sospechoso.

- Kalan bir saatimiz var.
- Bir saatimiz kaldı.

- Tenemos todavía una hora.
- Tenemos una hora más.

İnsan embesil olmaya maruz kalan tek hayvandır.

El hombre es el único animal sujeto a volverse un imbécil.

El arabası sisteminden geriye kalan tek şey bu.

Esto es todo lo que queda... ...del sistema de rieles.

Anlam, her şey soyup çıkarıldığında geriye kalan şeydir."

El significado es lo que queda cuando todo lo demás se elimina".

Geri kalan zamanda tek bir soru üzerinde durduk:

Pasamos el resto de la hora con una única pregunta:

En eski ayakta kalan yapılardan da bir tanesi

una de las estructuras sobrevivientes más antiguas

O çocuk ise Türklerden geriye kalan son Türk'tü

ese niño fue el último turco de los turcos.

Geri kalan kişinin ise başı beladan hiç kurtulmadı

El resto de la persona nunca salió de problemas.

- çaresizce ihtiyaç duyduğu, ancak yetersiz kalan bir nitelik.

, una cualidad que necesitaba desesperadamente, pero que encontró escasez.

Bugün tırmanış ekibinden hayatta kalan tek kişi benim.

Soy el último sherpa de aquella expedición.

Benim öğrenmem için kalan çok fazla şey var.

Aún queda mucho que tengo que aprender.

Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.

Él acaba de trasladarse a un departamento que heredó de sus padres.

Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.

Solo quedaba un poco de leche en la botella.

Tom'un hâlâ Boston'da kalan arkadaşları olduğunu düşünüyor musun?

¿Crees que Tom todavía tenga amigos en Boston?

- Kalan işi çabucak bitirelim ve birkaç içki için dışarı gidelim.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.

- Terminemos rápido el trabajo que queda y salgamos a tomar algo de beber.
- Terminemos rápido el trabajo restante y salgamos a tomar algo de beber.

Dışarıda bırakılan ve geride kalan kişiler ve yerler var.

que han sido olvidados y abandonados.

Aynı zamanda okulda büyük ihtimalle zorbalığa maruz kalan çocuklar.

son las mismas que están más expuestas a ser acosadas en la escuela.

En uzun süre ayakta kalan ibadethane özelliğini korumakla beraber

manteniendo la característica de la sala de oración más antigua

şu an çarpışmalardan geriye kalan 8 tane gezegenimiz var

ahora tenemos 8 planetas sobrantes de colisiones

Ve nedense Hjorvard , Hrolf'un hayatta kalan son şampiyonundan bir

Y por alguna razón, Hjorvard cree que sería una buena idea obtener una promesa de lealtad

Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

El número de estudiantes que llegaron tarde a la escuela fue mucho más pequeño de lo que esperaba.

Lonesome George, türünün kalan son kaplumbağası, bilinmeyen nedenlerden öldü.

El Solitario George, la última tortuga de su especie que quedaba, murió por causas desconocidas.

Tom hayatının geri kalan kısmını seninle geçirmek istediğini söylüyor.

Tom dijo que quiere pasar el resto de su vida contigo.

- Geri kalanları alabilirsin.
- Geri kalan senin olabilir.
- Kalanları alabilirsiniz.

Puedes quedarte con el resto.

Çevreciler geride kalan vahşi gergedanları kurtarmak için daha çok çalışıyor.

Los conservacionistas redoblan esfuerzos para rescatar a los rinocerontes salvajes que quedan.

Moğolların kalan askerlerine saldırmak için yeni bir fırsat olarak görüyorlardı.

atacar a la retaguardia mongol.

Tom'un Boston'da kalan hâlâ bir sürü arkadaşı olduğunu düşünüyor musun?

¿Crees que Tom todavía tenga muchos amigos en Boston?

Tom her zaman son sözü söylemek zorunda kalan insan türüdür.

Tom es la clase de persona que siempre tiene que tener la última palabra.

Bugün ise sağ kalan altı türü var ve iki gruba ayrılıyorlar.

Hoy, hay seis especie sobrevivientes, divididas en dos categorías:

Hatta belki de okyanusun kalan kısmındaki tüm canlıların toplamından daha fazla.

De hecho, quizás más que en todo el resto del océano combinado.

Bataklıktan hayatta kalan son filinin sırtında çıkıyor, büyük ihtimalle "Cesur Suriyeli"

Él emerge del pantano en la espalda del único elefante que sobrevivió, probablemente el bravo sirio.

Yaşlı erkek fazla iri olduğu için geri kalan herkesten daha yavaş.

El tamaño extra del macho viejo significa que es mucho menos ágil que el resto.

Bu filmden aklımızda kalan şey ise gaddar Kerim ile sansar Selim

lo que queda en nuestras mentes de esta película es el duro Kerim y la marta Selim

Eğer eksik kalan bir oyun, aklınıza gelen başka bir sokak oyunu

si es un juego perdido, otro juego callejero que te viene a la mente

Doğal süreçlerle neredeyse yüzde kırk oluşturuyor . Geriye kalan yüzde altmış kısım

libera grandes cantidades de metano. El metano está formado en casi un cuarenta

Sahibi tarafından kötü muameleye maruz kalan köpeği insan görünce yüreği burkuluyor.

Maltratado por su dueño, este perro inspiraba lástima cuando se le miraba.

Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.

Todavía no he encontrado a nadie con quien quisiera pasar el resto de mi vida.

Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.

Tom compró un anillo compromiso para Mary con el dinero que heredó de su abuelo.

Isminden de her şey açık zaten okyanusal taban okyanusun altında kalan kısım

Todo está claro por el nombre, el fondo del océano es la parte debajo del océano.

Ve ona Orta Doğudaki ve Kuzey Afrikada kalan son Müslüman devletleride fethetmesini emretti.

ordenándole conquistar los países islámicos restantes de medio oriente y el norte de África.

Artık korumasız kalan bu çok dar geçitten geçerek Roma birliğinin yanına sarkmayı planlamıştı.

Planeaba flanquear al contingente romano a través de Un pasaje muy estrecho que ahora quedaba sin vigilancia.

- Askerin savaşlardan kalan hiç yara izi yoktu.
- Asker savaşlardan hiç yara izi almadı.

El soldado nunca tuvo cicatrices de batalla.

Asya'nın hayatta kalan birkaç büyük maymunundan biri, birden Scourfield ve rehberine dal fırlatmaya başladı.

De pronto, el único sobreviviente de los grandes simios de Asia comenzó a lanzarle ramas a Scourfield y a su guía.

Her sabah canlı bir kurbağa ye ve günün geri kalan kısmında sana daha kötü bir şey olmayacak.

Cómete una rana viva cada mañana, y no te pasará nada peor durante el resto del día.