Translation of "Diye" in Korean

0.016 sec.

Examples of using "Diye" in a sentence and their korean translations:

Yapabilir diye düşündüm.

그럴 수 있다 생각했기 때문입니다.

Burası benim, diye bağırıyor.

‎메뚜기쥐는 제 영역을 주장합니다

"Gunit mi?" diye sordum.

저는 재차 Gunit이 진짜 있는지 물었죠.

Herhalde uçağı kaçırdılar diye düşündük.

그들이 비행기를 놓쳤다고 생각했어요.

Doğru cevap mı diye sorarsak...

시간을 갖고 우리 자신에게 물어본다면

"Bu doğru olamaz." diye düşündüm.

절대 그럴 리가 없다고 생각했어요.

"Nasıl yemek buluyor?" diye endişeleniyorum.

‎어떻게 먹이를 구할지 ‎걱정되더군요

"Bunu kesinlikle yakalayacak." diye düşünüyordum.

‎저는 틀림없이 문어한테 ‎잡힐 줄 알았어요

diye sorsaydı, Sherlock nasıl yanıtlardı?

"중학교 전의 교육과정이 뭐야?"

Bu neden böyle oluyor, diye düşündüm.

왜 이런 일이 일어나는 걸까? 라고 생각했습니다

Örgün öğretim diye bir şey var.

학문이란 게 있습니다

"Daha sonra mı gelelim?" diye sorduk.

그러면 저희는 "나중에 다시 올까?"라고 물어봐요.

Ona ''Yapışkan Vicky'' diye isim taktık.

우리는 그녀를 "끈적끈적한 비키" 라고 불렀습니다.

Ve sonra çat diye birden kayboldu.

‎그러다 순식간에 펑! ‎사라져 버렸어요

"Bu ciddi bir sorun." diye düşündüm.

‎제가 봐도 골치 아프겠더군요

"Yılan yıldızları yemeğimi çalıyor." diye düşündü

‎거미불가사리가 ‎먹이를 훔쳐 가는 걸 알고

Ama, onların aileleri nasıl diye hiç düşünmüyordum.

하지만 그 사람에게 어떤 가족이 있는지 따위 조금도 생각하지 않았습니다

''İyi bir gün geçirdin mi?' diye sorar.

"좋은 하루 보냈니?"

''Bunu önceden de biliyordum'' diye geçirmiş olabilirsiniz.

"저건 이미 알아."

Çünkü denge sistemi diye bir şey yok.

왜냐하면, 시장에 평형 따위는 없으니까요.

Elinizde panzehir var diye paçayı sıyırdığınızı sanmayın.

해독제가 있다 해서 위험하지 않으리란 생각은 금물입니다

"Durumlarımızın farklı olduğunu biliyorum," diye yazdı bana,

그는 제게 "우리의 상황이 다른 걸 압니다만,

Bu kolyeyi doğum sırasında da taksın diye.

분만실에서 목에 찰 수 있도록 말이죠.

diye bir şaka yapsa cevabım şu olur:

"닭이 왜 길을 건넜을까?"

Kronik yara diye adlandırılan bir konuya rastladım.

저는 만성 창상이라는 주제를 접하게 됩니다.

Bu iş bitti diye düşündüm. Tamamen kayboldu.

‎그래서 다 끝난 줄 알았어요 ‎문어가 사라졌으니까요

Sonra yengeç "Her şey yolunda." diye düşünerek

‎이제 안심해도 되겠다고 ‎생각한 게는

"Şanslıysak belki bir gün" diye bir şey yok.

"운 좋으면 언젠가는" 라는 식이 아니라

Veya tüm evrene ''Biz buradayız'' diye bağırmak gibi.

혹은 우주를 향해 "우리 여기 있다"고 외치지 않았겠죠.

Kalkanıyla yaklaştı ve saldırırsa diye kalkanını havada tuttu.

‎방패를 앞세워 다가오더라고요 ‎공격당하면 막을 게 필요하니까요

Geri çekilmem gerekirse diye kolları bağlı tutmak yok.

‎제가 잡아당길까 봐 ‎팔을 뒤로 숨기지도 않았어요

Atatürk, bir daha başa diktatör gelmesin diye diktatördü.

아타튀르크는 독재자이기 때문에 터키는 다시 독재자를 갖지 않을 것입니다

Sırf birinin doğum günü veya sadece Noel diye

단지 누구 생일이라서 아니면 크리스마스라서

Bilirsin işte bu tip insanlar vardı.'' diye cevap veririz.

이 사람, 저 사람 있었어."

Büyük Kanyon'dan daha büyük ne olabilir ki diye düşündüm?

그랜드 캐년보다 더 원대한 것이 뭘까요?

Elim çarptı, denizkestanesi kaydı, yere düşmesin diye elimle yakaladım,

손으로 쳐서 미끄러져 버렸죠 바닥에 떨어지는 걸 막으려고 잡았는데

Bu yüzeyden kayarak inmek için küreğimi kullanabilirim diye düşünüyorum.

이 삽을 이용해 여길 제동 활강으로 내려갈 수 있을 거예요

Collins sözlüğü bu terimi "kendi ulusuna bağlılık" diye tanımlıyor

콜린스는 이것을 "자신의 국가에 대한 헌신" 이라고 정의했지만,

"Acaba su altında iz takip edilebilir mi?" diye düşündüm.

‎이런 의문이 들더군요 ‎'물속에서 ‎추적하는 게 가능할까?'

Çünkü hepimiz ilk bakışta, pat diye her şeyi anladığımızı sanarız

순간적으로 한번 슬쩍 보고 알았다고 생각하지만

'Evet, pazartesi gününü kötü geçirmek istiyorum' diye cevap veren oldu mu?

"네, 월요일에 나쁜 하루를 보내고 싶습니다."

Biz bir yere cup diye atladık ve her yerde örücüleri bulduk.

그리고 우리는 모든 장소에서 꿰는 사람들을 찾을 수 있었습니다.

Böyle hareketli bir hayat yaşamak için seni etkileyen nedir diye sorduğumda

제가 도대체 무엇이 이처럼 옥탄가 충만한 삶으로 이끌었는지 물어보자

O yüzden olgunlaşmış mı diye her bir inciri önce dudaklarıyla hafifçe sıkıyor.

‎그래서 익었는지 확인하려고 ‎무화과 하나하나를 ‎입술로 살짝 물어봅니다

"Balıklarla oyun oynuyor." diye düşünmeden edemedim. Oyun oynama, sosyal hayvanlarda sıkça görülür.

‎그런데 아무리 봐도 ‎물고기와 장난치는 것 같았어요 ‎사회적 동물은 ‎놀이를 즐기기도 하지만

Yani biri bana "Hey Janet, 4 Temmuz için herhangi bir planın var mı?'' diye sorsa

누군가 제게 "자넷, 7월 4일에 무슨 계획 있어?"라고 묻는다면