Translation of "Kaldığı" in Japanese

0.006 sec.

Examples of using "Kaldığı" in a sentence and their japanese translations:

Bu onun kaldığı tapınaktır.

これが彼の泊っているお寺です。

- Kaldığı yurtta yemekler çok iyi.
- Onun kaldığı yurtta yemekler çok iyi.

- 彼のはいっている寮は食事が大変よい。
- 彼が住んでいる寮の食事はとても良い。

Geç kaldığı için özür diledi.

彼女は遅刻の言い訳をした。

Geç kaldığı için onu suçlamamalısın.

遅れたことで彼を責めるべきではない。

O geç kaldığı için kızdım.

私は彼が遅れたので腹を立てた。

Londra'da kaldığı sırada kuzenini ziyaret edecek.

ロンドンに滞在している間に、彼は彼のいとこを訪ねるつもりです。

Geç kaldığı için ondan özür diledi.

彼は彼女に遅れたことをあやまった。

Otobüs geç kaldığı için taksiye bindim.

バスが遅れたので私はタクシーに乗った。

Çok geç kaldığı için ona kızdım.

彼のひどい遅刻に腹が立った。

Geç kaldığı için bizden özür diledi.

彼は遅れたことをわれわれにわびた。

Otobüs geç kaldığı için, taksiye bindim.

バスが遅れたので私はタクシーに乗った。

O, geç kaldığı için onu eleştirdi.

彼女は彼が遅刻したといって責めた。

Jim'in o gün evde kaldığı kesin.

ジムがその日、家にいたことは確かである。

O, geç kaldığı için onu azarladı.

彼女は彼の遅刻を叱った。

Besin maddesi dışarıda kaldığı sürece burada kalın.

食糧の供給が続く限り、ここにとどまりなさい。

Geç kaldığı için bir sürü bahane uydurdu.

彼は遅くなったことについていろいろと言いわけをした。

Geç kaldığı için canım onu azarlamak istemedi.

遅刻したからといって、彼女を叱る気になれなかった。

Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım.

時計がおくれていたので、私は特急にのりそこねた。

Otobüs geç kaldığı için, bir taksiye bindim.

- バスが遅れたので私はタクシーに乗った。
- バスが遅れたから、タクシーを使ったんだ。

Tarım endüstrisinin bugün karşı karşıya kaldığı bir sorun.

農業が現在直面している諸課題です

Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.

ドアは内側から鍵がかかったままだったので、彼はその家に入れなかった。

Tom neden geç kaldığı hakkında bir şey söylemedi.

トムは遅れた理由について何も言わなかった。

Annesi akşam yemeğine geç kaldığı için onu azarladı.

母親は彼女が夕食に遅れたことをしかった。

Tom işe geç kaldığı için patronu tarafından azarlandı.

- トムは会社に遅刻して上役に叱られた。
- トムったらさ、仕事に遅刻して上司に怒られたんだよ。

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

どれくらい持つか心配だ ダメだ

Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.

彼は短い休息の後、仕事を再開した。

Tom her zaman geç kaldığı için bir üne sahiptir.

トムはいつも時間に遅れてくるという、もっぱらの評判だ。

- Geç kaldığı için bir bahane buldu.
- Gecikmesine bir bahane uydurdu.

彼は遅刻の口実をこしらえた。

Otobüs geç kaldığı için uzun süre yağmurda beklemek zorunda kaldık.

- バスが遅れたので、我々は雨の中をながいこと待たねばならなかった。
- バスが遅れていたため、私たちは雨の中を長い間待たなければいけなかった。

Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.

彼はアメリカ滞在中の体験を話し始めた。私たちは耳を澄まして夢中で聞いた。

Babamın iş nedeniyle kaldığı New York, Tokyo'dan çok daha tehlikeli bir şehirdir.

ニューヨークは、今父が仕事で滞在中ですが、東京よりもずっと危険な都会です。