Translation of "Ikna" in Japanese

0.012 sec.

Examples of using "Ikna" in a sentence and their japanese translations:

Müşteriyi ikna etmek

顧客に提案をした時

Tom'u ikna edemem.

私はトムを説得できない。

Onu ikna edemedim.

私は彼女を説得できなかった。

- Onu ikna etmekte başarısız olduk.
- Onu ikna edemedik.

私たちは彼を説得するのに失敗した。

Onu ikna etmemiz zor.

我々が彼を説得することはむずかしい。

Hiç de ikna olmadım.

私は全然納得していない。

Benim masumiyetime ikna oldu.

彼女は僕の潔白を確信しているんだ。

Onu gitmemeye ikna ederim.

彼が行かないように説得します。

İkna olmuş gibi gelmiyorsun.

まだ納得していないようだね。

Sanırım Tom ikna edici.

トムって説得力があると思う。

John'u ikna etmek zordur.

ジョンを納得させるのは難しい。

Jack'i ikna etmek zordur.

ジャックは納得させにくい。

Tom, Mary'yi ikna edemedi.

トムさんはメアリさんを説得できませんでした。

- Onu gitmemesi için ikna ettik.
- Gitmemesi için onu ikna ettik.

私達は彼を説得していかないようにさせた。

- Ben sigarayı bırakmak için ikna edildim.
- Sigarayı bırakmaya ikna oldum.

私はたばこを止めるように説得された。

- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- Partiye gitmesi için onu ikna ettim.

私は彼を説得してパーティーへ行かせた。

Umarım sizi şuna ikna etmişimdir;

納得して頂けたことを願いますが

Yakında haklı olduğuma ikna edileceksin.

- 君はすぐに私が正しいことを確信するでしょう。
- あなたは私が正しいことをすぐに納得するだろう。
- 遠からず私が正しいと納得しますよ。

Hatasıyla ilgili onu ikna edemedim.

わたしは彼に彼の誤りを悟らせる事ができなかった。

Hiçbir şey onu ikna etmezdi.

どうやっても彼は説き伏せられないだろう。

Onu ikna etmeyi imkansız bulduk.

彼を説得するのは不可能だった。

Onu ikna etmeye çalışmak saçma.

彼を説得しようとするのはばかげたことだ。

Onları ikna etmeye çalışmak saçma.

彼らを説得しようなんて愚かなことだ。

O, onu ikna etmeye çalıştı.

彼は彼女を説得しようとした。

Masum olduğuna beni ikna etti.

彼は彼女が無罪であることをわれわれに納得させた。

Onun açıklaması ile ikna edildim.

私は彼の説明で納得した。

Hataları konusunda onu ikna edemedik.

私達は彼に自分の間違いを納得させることが出来なかった。

Onu ikna etmeyi zor buldum.

彼女を説得するのは難しいと分かった。

Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.

私は君が正しいと全く確信しているわけではない。

Onu hatalı olduğuna ikna ettim.

私は彼が間違っていることを彼に悟らせた。

Tom'u ikna edebileceğimden emin değilim.

トムを説得できるかどうか分からないよ。

Onun masum olduğuna ikna oldum.

- 彼が潔白であることを確信している。
- 私は彼が無実であると確信しています。

Kızımın sınavı geçeceğine ikna oldum.

私は娘が試験に合格することを確信している。

Onu partiye gitmeye ikna ettim.

私は彼を説得してパーティーへ行かせた。

Ben onun suçsuzluğuna ikna oldum.

- 私は彼の無実を信じている。
- 私は彼の無実を確信している。
- 私は彼が無実であると確信しています。

Ben haklı olduğuma ikna oldum.

私は自分が正しいと確信している。

Onun suçlu olduğuna ikna edildim.

- 私は彼が有罪だと確信した。
- 私は彼の有罪を確信していた。

Onu onunla evlenmeye ikna ettim.

私は彼女を説得して彼と結婚させた。

Onun suçlu olmadığına ikna oldum.

私は彼が無実であると確信しています。

Biz onu ikna etmeye çalıştık.

- 説得に努めた。
- 私たちは彼を説得しようとした。

- Delil bizi onun masumluğuna ikna etti.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.

証拠はわれわれに彼の無実を納得させた。

Akrabaları onun masum olduğuna ikna edildi.

親族達は彼の無罪を確信していた。

Onu ikna etmeye çalışmanın faydası yok.

君が彼を説得しようとしても無駄である。

İşi almak için kendimi ikna edemedim.

どうしてもその仕事を受ける気になれなかった。

Çocuğu ikna etmeye çalışmanın faydası yok.

その少年を説得しようとしても無駄だ。

Onu ikna edebilecek tek kişi sensin.

- 彼を説得できるのは君しかいません。
- 彼を説得することが出来るのは君しかいません。

Onu benim düşünce tarzıma ikna edebildim.

彼を何とか説得して私の考え方に従わせた。

O, kızını Tom'la evlenmemeye ikna etti.

彼は娘を説得してトムと結婚するのをやめさせた。

Kendisini boşamaması için karısını ikna etti.

彼は妻に離婚しないでくれと説得した。

O, fikrini değiştirmek için ikna edildi

彼は決心を変えるよう、説得された。

Daha mantıklı olması için ikna edildi.

彼はもっと分別のある人になるように説得された。

Yoko'yu sigarayı bırakması için ikna ettim.

私は洋子を説得してタバコを止めさせた。

O, babasını ikna etme girişiminde bulundu.

彼女は父親を説得しようとした。

Onu polise teslim olmaya ikna ettim.

私は彼を説得して警察に自首させた。

Fikrini değiştirmesi için onu ikna ettik.

私達は彼が決心を変えるように説得した。

Tom'u ikna etmeye çalışmanın faydası yok.

トムを説得するだけ無駄だ。

Onu ikna etmek biraz zaman aldı.

私は彼女を納得させるのに時間がかかった。

Gittikçe ikna edici bir şekilde konuştu.

彼はますます雄弁に話し始めた。

O hatası hakkında onu ikna edemedi.

彼は彼女に間違いを納得させられなかった。

Onu ikna etmeye çalışmanın yararı yok.

彼女を説得しようとしても無駄だ。

Fikirden vazgeçmesi için onu ikna ettim.

因果を含めてあきらめさせた。

Beni ikna etmeye çalışmanın faydası yok.

- 私をだまそうとしてもむだだ。
- 私をあざむこうとしてもむだです。

Rahatına bakması için onu ikna ettim.

私は彼女に気楽にするようにと説得した。

Onu ikna etmeye çalıştım ama boşuna.

私は彼を説得しようとしたがむだだった。

Masumiyetimle ilgili onu ikna etmeye çalıştım.

私は彼に私の潔白を信じさせようと努めた。

John'ı doktora muayene olmasına ikna ettim.

私はジョンを説得して医者の診察を受けさせた。

Gerçekten ikna edici ve iddialı tiplerin

営業の仕事に就くと

Onu onu yapması için ikna etti.

彼女はそれをするよう、彼に言い聞かせた。

Tom'u Boston'a gitmek için ikna ettim.

私はトムにボストンに行くように説得した。

Hâlâ tamamen ikna olmadın, değil mi?

まだ完全には納得してないよね?

- Bunun kendi hatası olmadığına beni ikna etti.
- Onun onun suçu olmadığına beni ikna etti.

彼はそれは彼のせいでないことを私に納得させた。

Daha iyi olacağına gerçekten ikna edebilecek miyim.

本当に皆さんを確信させられるのか 確かめてみましょう

Ama çocuk beni şunu söyleyerek ikna etti,

でも その子はこう説得してきました

Onun doğru olduğu konusunda onu ikna edemedim.

それが本当だと彼に納得させることができなかった。

Doktor sigarayı bırakması için onu ikna etti.

医者は彼を説得してタバコをやめさせた。

O suya atlamak için kendini ikna edemedi.

その子は水に飛び込む気持ちにはどうしてもなれなかった。

Kızını, onunla birlikte partiye gitmeye ikna etti.

彼は娘を説得して、パーティーに同行させた。

Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.

彼を説得しても無駄だと思う。

Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.

彼は、彼女の説得に最善を尽くした。

Eski işine döndürmek için firmasını ikna etti.

彼が会社に頼んで、もとの地位に戻らせてもらった。

O, kızını Tom'la evlenmemesi için ikna etti.

彼は娘を説得してトムと結婚するのをやめさせた。

Kulübümüze katılması için onu ikna edebilir misin?

私たちのクラブに入るよう彼を説得できますか。

Keşke bize katılması için onu ikna edebilseydim.

彼を説得して我々に加わらせることができなかったのが残念だ。

Tom hayır demek için kendini ikna edemiyor.

トムは断る気になれなかった。

Fikrini değiştirmesi için onu ikna etmek zordu.

彼に決心を変えるように説得するのは難しかった。

Öneriyi kabul etmesi için onu ikna ettim.

私は彼を説得してその申し出を受けさせた。

Onu ikna etmeye çalıştım ama o dinlemeyecek.

私は彼に言い聞かせているが、彼はそもそも聞く耳を持たない。

Bir şeylerin daha iyiye gideceğine ikna oldum.

私は世の中がよいほうに変わることを確信している。

Kuzenimi planımı kabul etmeye ikna etmeyi başardım.

私はやっと御兄弟を説得して私の案を受け入れさせた。

Sonunda onu ikna ettim ve kampa gittim.

- 私はとうとう彼女を説得してキャンプに行った。
- 結局わたしは彼女を説得し、キャンプへ行った。

Onu alması için sonunda onu ikna ettim.

私はついに彼を説得してそれを買わせた。

Görevden istifa etmesi için onu ikna ettim.

私はその職を辞するよう彼を説得した。

Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

- 私たちは何としてでも彼を説得しなくてはならない。
- 私たちはなんとしてでも彼を説得しなければならない。

Polis onu köprüden atlamaması için ikna etti.

警察は彼女に橋から飛び降りないように説得した。

O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.

彼は娘を説得してトムと結婚するのをやめさせた。

Onu ikna etmek için zamana ihtiyacım vardı.

私は彼女を納得させるのに時間がかかった。

O, kendisiyle evlenmesi için onu ikna etti.

- 彼女は、自分と結婚するよう、彼を説得した。
- 彼女は、自分と結婚するよう、彼を説き伏せた。

Tom Mary'yi fikrini değiştirmesi için ikna etti.

トムはメアリーを説得して考えを改めさせた。