Translation of "ışık" in Italian

0.009 sec.

Examples of using "ışık" in a sentence and their italian translations:

...ışık yitip gidince...

quando la luce svanisce...

Gölgesız ışık yoktur.

Non c'è luce senza ombra.

Ben ışık gördüm.

- Ho visto la luce.
- Io ho visto la luce.
- Vidi la luce.
- Io vidi la luce.

Hiç ışık yok.

- Non ci sono luci.
- Non c'è alcuna luce.

Bir ışık açmalısın.

- Dovresti avere una luce accesa.
- Dovreste avere una luce accesa.
- Dovrebbe avere una luce accesa.

Birden ışık söndü.

- Di colpo si è spenta la luce.
- Di colpo si spense la luce.
- Improvvisamente si è spenta la luce.
- Improvvisamente si spense la luce.
- All'improvviso si è spenta la luce.
- All'improvviso si spense la luce.

Bakın, ileride ışık var.

C'è una luce là davanti.

Uzakta bir ışık gördüm.

- Ho visto una luce in lontananza.
- Io ho visto una luce in lontananza.
- Vidi una luce in lontananza.
- Io vidi una luce in lontananza.

Siyah kumaş ışık emer.

La stoffa nera assorbe la luce.

Bir ampul ışık verir.

Una lampadina fa luce.

O ışık neden parlıyor.

Perché quella luce sta lampeggiando?

Parlak ışık gözleri bozar.

La luce viva ferisce gli occhi.

Bu ışık nereden geliyor?

Da dove sta venendo la luce?

Uzakta loş bir ışık gördük.

- Abbiamo visto una luce fioca in lontananza.
- Noi abbiamo visto una luce fioca in lontananza.
- Vedemmo una luce fioca in lontananza.
- Noi vedemmo una luce fioca in lontananza.

Karanlıkta loş bir ışık gördük.

- Abbiamo visto una luce fioca nel buio.
- Noi abbiamo visto una luce fioca nel buio.
- Vedemmo una luce fioca nel buio.
- Noi vedemmo una luce fioca nel buio.

Güneş ışık ve ısı verir.

- Il sole provvede luce e calore.
- Il sole procura luce e calore.
- Il sole fornisce luce e calore.
- Il sole dà luce e calore.

Pencerede yanan bir ışık vardı.

C'era una luce accesa nella finestra.

Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.

La fotografia è scrivere con la luce.

Çok fazla ışık gözü incitir.

Troppa luce fa male agli occhi.

O, çatıya bir ışık koydu.

- Ha messo una luce sul tetto.
- Lui ha messo una luce sul tetto.
- Mise una luce sul tetto.
- Lui mise una luce sul tetto.

Tom ışık sarıysa genellikle durmaz.

- Tom solitamente non si ferma se il semaforo è giallo.
- Tom di solito non si ferma se il semaforo è giallo.

Kapının üstündeki kırmızı ışık açıktı.

La luce rossa sopra la porta era accesa.

Içinize temiz,berrak bir ışık aldığınızı

potete immaginare e credere

Hatta yapay ışık kullanımını azaltmak amacıyla

e di utilizzare cavi a fibra ottica come questo

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

Se dobbiamo entrare lì, ci servirà una sorgente luminosa.

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

E ora si illumina. Andiamo.

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

e vedrete quanto è forte la luce, tanto da attraversare la pelle.

Morötesi ışık gizli avcıları ortaya çıkarıyor.

La luce ultravioletta rivela predatori nascosti.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

Questa luce spettrale è invisibile all'occhio umano,

Yaydıkları ışık altında kitap bile okunabilir.

Il bagliore basterebbe per leggere.

Güneş bize ısı ve ışık verir.

Il sole ci dà calore e luce.

Yüzü ışık vermeyen asla yıldız olamaz.

Chi non ha luce in viso, mai potrà essere stella.

O kırmızı ışık neden yanıp sönüyor?

Perché quella luce rossa sta lampeggiando?

Bu güçlü ışık beni kör eder.

Quella luce forte mi acceca.

Fotoğraf çekmek için yetersiz ışık var.

- Non c'è abbastanza luce per fare delle foto.
- Non c'è abbastanza luce per fare delle fotografie.

Ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

e poi usare questa per controllare le emissioni dei neuroni.

Bir ışık kaynağı olmadan  mahsur kalmak istemeyiz.

E non vogliamo restare bloccati senza luce.

Bu ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

e che alla luce ultravioletta diventa fluorescente.

Bu, ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

che lo rende fluorescente sotto i raggi UV.

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

La luna calante fa sì che ci sia poca luce.

Huzurları bozulunca kimyasal reaksiyon aracılığıyla ışık üretiyorlar.

Se disturbati, producono luce tramite una reazione chimica.

Beyzbol stadyumunun üzerinde büyük bir ışık yayılmıştı.

- Una grande luce si diffuse sopra lo stadio di baseball.
- Una grande luce si è diffusa sopra lo stadio di baseball.

Sizce hangi meşale en iyi ışık kaynağı olur?

Quale torcia pensi che sarebbe la sorgente luminosa migliore?

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

Ah, guarda, c'è un fascio di luce anche lassù!

Aslında akrep ararken UV ışık kullanmak oldukça akıllıcadır.

È una scelta intelligente usare la luce UV per cercare uno scorpione.

Akreplerin morötesi ışık altında neden parladığı gizemini korumaktadır.

Perché gli scorpioni brillino sotto gli ultravioletti è ancora un mistero.

Maymunların algılamadığı kızılötesi ışık tünedikleri yerleri ortaya çıkarıyor.

Gli infrarossi, invisibili alle scimmie, ci rivelano i loro alti rifugi.

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

che alle nostre telecamere servono gli infrarossi per vedere.

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

Fossette termiche sul muso percepiscono il calore, invece della luce.

Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.

E Dio disse: Che luce sia. E luce fu.

Dikenlerle süslenmiş ve göz alıcı bir ışık yayan kalp

Decorato con spine e fonte di luce eterea,

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

Temo che sia rimasta poca luce.

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Così avrò un po' di luce. Vediamo di trovare quel serpente.

Bana biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Mi farà un po' di luce. Ok, cercherò di trovare il serpente.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Gli otto occhietti di questa tarantola vedono poco più che luci e ombre.

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

La nostra comprensione di questo fenomeno luminoso vivente è solo agli inizi.

Yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

dove si vedono squali bianchi cacciare le otarie usando la luce artificiale.

Fakat bu soluk ışık yerde yemek arayan hayvanlara pek fayda etmez.

Ma questa tenue luce non aiuta molto gli animali in cerca di cibo al suolo.

Burada nefes almak da zorlaştı. Bu meşale de artık çok ışık yaymıyor.

Sta diventando difficile respirare. La torcia non è luminosa come prima.

Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?

Se l'universo è pieno di stelle, perché la luce che proviene da tutte loro non fa brillare continuamente il cielo intero?

İyi bir buluş oldu. Aferin size. Bakın, burada biraz ışık var, gördünüz mü?

Bel colpo. Ben fatto. C'è della luce là davanti, la vedi?

- Işığın olduğu yerde gölge de vardır.
- Nerede ışık varsa orada gölge de vardır.

Dove c'è la luce, c'è anche l'ombra.

Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.

Anche se ci fosse vita in altre galassie, è impossibile per l'uomo viaggiare alla velocità della luce per studiarli.

Bu savunma ancak karanlık çökünce belli olur. Resife mavi ışık vurunca neler olduğu gözler önüne serilir.

È visibile solo dopo il tramonto. Quando la barriera si tinge di blu, possiamo vedere cosa succede.

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

La leggera brezza faceva stormire le foglie facendo brillare la luce attraverso i rami