Translation of "Olmayan" in German

0.018 sec.

Examples of using "Olmayan" in a sentence and their german translations:

Olmayan arkadaşlara içelim.

- Trinken wir auf die abwesenden Freunde.
- Trinken wir auf die Freunde, die nicht hier sind.

Zarafeti olmayan güzellik kokusu olmayan bir gül gibidir.

Schönheit ohne Anmut gleicht einer Rose ohne Duft.

Hiç sırrı olmayan bir kadın kokusu olmayan çiçeğe benzer.

Eine Frau ohne Geheimnisse ist wie eine Blume ohne Duft.

Çilleri olmayan bir yüz yıldızı olmayan bir gökyüzü gibidir.

Ein Gesicht ohne Sommersprossen ist wie ein Himmel ohne Sterne.

Bilimle hiçbir alakası olmayan

die nichts mit Wissenschaft zu tun haben,

Dünyada olmayan partiküllere rastlandı

Partikel, die nicht auf der Welt gefunden wurden, wurden gefunden

Dakik olmayan insanları sevmez.

Sie mag keine Leute, die nicht pünktlich sind.

Güzel olmayan kişiyi severim.

Ich mag den, der nicht schön ist.

Dakik olmayan insanlardan hoşlanmaz.

Sie mag keine unpünktlichen Menschen.

Senin olmayan şeye dokunma.

Fass nicht an, was nicht deins ist.

Açık olmayan Fransızca değildir.

Was nicht klar ist, ist nicht französisch.

Umut olmayan gelecek yoktur.

Ohne Hoffnung gibt es keine Zukunft.

Hava akımı olmayan tünel mi?

oder der Tunnel ohne Luftzug?

Dünya'nın en doğal olmayan yerleri.

Die unnatürlichsten Orte des Planeten.

Türkçe'de olmayan gırtlak sesleri çıkartıyoruz

Wir machen Halsgeräusche, die nicht auf Türkisch sind

Türkçe'de olmayan batı terimleri kullanıyoruz

Wir verwenden westliche Begriffe, die nicht auf Türkisch sind

Türk olmayan müslüman toplumlarında ise

In nichttürkischen muslimischen Gesellschaften

Taraf olmayan bertaraf mı oluyor

Ist es eine neutrale Entsorgung?

Diğer hayvanlarda olmayan bir şekilde

im Gegensatz zu anderen Tieren

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

- Wo Rauch ist, ist auch Feuer.
- Kein Rauch ohne Feuer.
- Wo Rauch ist, da ist auch Feuer.

Çocuğa hayran olmayan kimse yoktu.

Es gab keinen, der den Jungen nicht bewunderte.

Olmayan şey, daha sonra olabilir.

Was nicht ist, kann noch werden.

Mary'nin gerçekçi olmayan beklentileri var.

Maria hat unrealistische Erwartungen.

Yasal olmayan hiçbir şey yapmadım.

- Ich habe nichts Illegales getan.
- Ich habe nichts Rechtswidriges getan.

O, dakik olmayan insanlardan hoşlanmıyor.

Sie mag keine Leute, die nicht pünktlich sind.

Facebook'ta olmayan birini tanıyor musun?

Kennst du jemanden, der nicht auf Facebook ist?

Ben olmayan bir şey arıyordum.

Ich suchte nach etwas, das nicht existierte.

Net olmayan kavramlar tartışmayı şiddetlendirir.

Unscharfe Begriffe verschärfen die Diskussion.

Ergin olmayan biri ebeveynlerine bağlıdır.

Ein Minderjähriger ist abhängig von seinen Eltern.

Bu, adil olmayan bir dövüştü.

Das war kein fairer Kampf.

Tom'un gerçekçi olmayan beklentileri var.

Tom hat unrealistische Erwartungen.

Dikenleri olmayan bir gül yoktur.

- Es gibt keine Rosen ohne Dornen.
- Es gibt keine stachellose Rose.
- Eine dornenlose Rose gibt es nicht.

Hiçbir fikri olmayan insanları sevmiyorum.

Ich mag keine Menschen, die keine Meinung haben.

Ve iletişim metotları olmayan ebeveynlerin çocukları.

die nichts von Gehörlosigkeit wissen und keine Kommunikationsmethode haben.

Politikacılar aynı bilimsel olmayan söylemleri tekrarlayarak

Politiker leugnen es umso heftiger,

Bizim dünyamızda hiçbir anlamı olmayan şeylere

Gewöhnlich zeigen wir keine starken Emotionen

çünkü dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanmak gerekiyor.

denn man muss sich auf die Reise ohne Wiederkehr vorbereiten.

O doğal olmayan bir ölümle öldü.

Er starb eines unnatürlichen Todes.

Hiçbir çevirisi olmayan birçok cümle var.

Es gibt viele Sätze ohne Übersetzung.

Sen, kullanımda olmayan dillerde cümleler ekledin.

Du fügtest Sätze in untergegangenen Sprachen hinzu.

Genelevi olmayan bir ülke, ülke değildir.

Ein Land ohne Bordell ist kein Land.

Sağlık sigortası olmayan kaç kişi tanıyorsun.

Wie viele Leute kennst du, die nicht krankenversichert sind?

Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.

Sich Sorgen machen ist wie eine Schuld bezahlen, die du nicht hast.

Bunun hoş olmayan bir tadı var.

Das hat einen unangenehmen Geschmack.

Tom ailemizde ehliyeti olmayan tek kişi.

Tom ist der Einzige in unserer Familie, welcher keinen Führerschein besitzt.

Biz pahalı olmayan bir otelde kaldık.

Wir kamen in einem günstigen Hotel unter.

Ebedi olmayan şey ebediyen kullanımdan kalkmıştır.

Was nicht ewig ist, ist ewig veraltet.

Tatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.

Ich will etwas essen, das nicht süß ist.

Tom lisede en popüler olmayan çocuktu.

Tom war auf der höheren Schule der unbeliebteste Junge.

Benimle aynı fikirde olmayan insanlara alışkınım.

Ich bin es gewohnt, dass man nicht meiner Meinung ist.

Aptallık frenleri olmayan bir bisiklete binmektir.

Blödheit ist, mit einem Rad zu fahren, das keine Bremsen hat.

Tom anlamı olmayan bazı şeyler söyledi.

Tom sagte einige Dinge, die keinen Sinn ergaben.

Başarılı olmayan devrimler kısa sürede unutulur.

Gescheiterte Revolutionen fallen schnell der Vergessenheit anheim.

Afganistan denize kıyısı olmayan bir ülkedir.

Afghanistan ist ein Binnenland.

Bazı anlar sözcükleri olmayan şiir gibidir.

Manche Momente sind wie Poesie ohne Worte.

Kavga olmayan filmleri izlemeyi tercih ederim.

Ich sehe lieber Filme ohne Schlägereien.

- Bu kitap, anadili Japonca olmayan öğrenciler için.
- Bu kitap ana dili Japonca olmayan öğrenciler için.

Dieses Buch ist für Studenten, deren Muttersprache nicht Japanisch ist.

Şu anda geri dönüşü olmayan noktadayız. Kararlıyız!

Jetzt gibt es kein Zurück mehr. Alles oder nichts!

Hava akımı olmayan bir madene asla girmeyin!

Gehe niemals in eine Mine ohne Luftzug!

Daha iki nesil önce olmayan bu kasaba

Innerhalb von nur zwei Generationen

Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.

- Diese Frucht riecht unangenehm.
- Diese Frucht hat einen widerlichen Geruch.

Tom kendine ait olmayan bir şeyi götürdü.

Tom nahm etwas, was ihm nicht gehörte.

Yoğun olmayan zamanlarda yola çıkmaya çalışmak gibi.

z.B. zu versuchen, nicht zu Stoßzeiten zu fahren

Tom seninle alakası olmayan bir şey istiyor.

Tom möchte nichts mehr mit dir zu tun haben.

Kaybedecek bir şeyi olmayan birine meydan okuma.

Fordere niemanden heraus, der nichts zu verlieren hat!

Konu hakkında fikri olmayan birçok insan var.

Es gibt viele Leute, die keine Ahnung davon haben.

Bunun hakkında fikri olmayan birsürü insan var.

Es gibt viele Leute, die keine Ahnung davon haben.

Evimden çok uzakta olmayan birkaç park var.

Es gibt bei mir in der Nähe einige Parks.

Yapacak zamanımız olmayan pek çok şey vardı.

- Es gab vieles, was zu tun wir einfach nicht die Zeit hatten.
- Es gab vieles, wozu uns einfach die Zeit fehlte.

Tom konuşacak kimsesi olmayan tamamen yalnız biri.

- Tom ist mutterseelenallein und hat niemanden, mit dem er reden kann.
- Tom ist ganz allein und hat niemanden zum Reden.

Gülümseme olmayan bir gün, kaybedilmiş bir gündür.

Ein Tag ohne Lächeln ist ein verlorener Tag.

Küçük olmayan büyük bir eve ihtiyacım var.

Ich brauche ein großes und kein kleines Haus.

O, artık orada olmayan bir sarayda doğmuş.

Er wurde in einem Schloss geboren, das es heute nicht mehr gibt.

Reşit olmayan alkol kullanımı ciddi bir sorundur.

Alkoholkonsum Minderjähriger ist ein ernstzunehmendes Problem.

Aşağısı çok acımasız ve affedici olmayan bir yer.

Diese Gegend ist absolut gnadenlos.

Hava akımı olmayan tünelden mi gitmek istiyorsunuz? Tamam!

Du willst in den Tunnel ohne Luftzug? Okay!

Bunu tam belli olmayan genelleyici bir anlamda söylemiyorum.

Und ich meine das nicht in einem abstrakten, allgemeinen Sinn.

Beyaz insanların dörtte üçünün beyaz olmayan arkadaşları yok.

haben drei Viertel der weißen Bevölkerung keine nicht-weißen Freunde.

Aslında yazılı olmayan sokaklarda olan bir kural vardır

Tatsächlich gibt es eine Regel für ungeschriebene Straßen

Mareşal Bernadotte'nin Birinci Kolordusu'ndan hiçbir destek belirtisi olmayan

Ohne Anzeichen von Unterstützung durch das Erste Korps von Marschall Bernadotte standen

Yani zırhları olmayan bir zırhlı kuvvetle karşı karşıyaydılar.

Sie standen also tatsächlich einer gepanzerten Streitmacht ohne ihre Rüstung gegenüber.

Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.

Die Leute, die es nicht eilig haben, stehen auf der Rolltreppe rechts.

Frenleri olmayan bir bisiklete binecek kadar deli olmalısın.

Du musst verrückt sein, dass du ein Rad fährst, das keine Bremsen hat!

Hayatında biraz delilik olmayan düşündüğü kadar bilge değildir.

Wer ohne Verrücktheit lebt, ist nicht so weise, wie er meint.

İnsanlar sana tamamen doğru olmayan birçok şey söyleyebilir.

Die Leute erzählen vieles, was nicht ganz stimmt.

Tom çoğunlukla uygun olmayan zamanlarda aptalca şeyler söylüyor.

Tom sagt oft zu unpassenden Zeiten Dummheiten.

Kahkaha olmayan bir gün, boşa harcanmış bir gündür.

- Ein Tag ohne Lachen ist ein verlorener Tag.
- Ein Tag, an dem man nicht lacht, ist vergeudet.

Almanya'da 18 yaşından küçükseniz reşit olmayan bir kimsesinizdir.

In Deutschland ist man minderjährig, wenn man jünger als 18 Jahre alt ist.

- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
- Hiçlik, hiçlikten gelir.

Von nichts kommt nichts.

Buradan çok uzakta olmayan iyi bir restoran var.

Es gibt ein gutes Restaurant ganz hier in der Nähe.

Çok sayıda yönetici ve yeterli olmayan işçiler var.

Es gibt zu viele Geschäftsführer und zu wenige Angestellte.

- Resmi olmayan bir toplantıydı.
- Gayri resmî bir toplantıydı.

Das war ein formloses Zusammentreffen.

Tom yolculuk için yeterli parası olmayan tek kişi.

Tom war der Einzige ohne genügend Geld für den Ausflug.

Tom'un Boston'dan çok uzak olmayan bir çifliği var.

Tom hatte eine Farm unweit von Boston.

Tom muhtemelen sana doğru olmayan bazı şeyler söyleyecek.

- Tom erzählt dir wohl einiges, was nicht wahr ist.
- Tom erzählt Ihnen wohl einiges, was nicht wahr ist.
- Tom erzählt euch wohl einiges, was nicht wahr ist.