Translation of "Kalır" in French

0.007 sec.

Examples of using "Kalır" in a sentence and their french translations:

- Sorun çözümsüz kalır.
- Sorun çözülmemiş kalır.

Le problème reste à résoudre.

Tom inatçı kalır.

Tom est têtu.

Kapı kapalı kalır.

La porte reste fermée.

Alaska ormanlarında mahsur kalır.

Elle est coincée dans cette forêt d'Alaska.

Ve kışın hayatta kalır.

et survivre à l'hiver.

Cinayet gizem olarak kalır.

Ce meurtre demeure un mystère.

Sonuç görülmek için kalır.

- Il faudra voir le résultat.
- On verra le résultat.

Randevularına nadiren geç kalır.

Elle est rarement en retard à un rendez-vous.

Tom nadiren geç kalır.

Tom est rarement en retard.

Söz uçar, yazı kalır.

Les paroles s'envolent, les écrits restent.

- Bir süre burada kalır mısın?
- Lütfen bir süreliğine burada kalır mısın?

- Resteras-tu ici pendant un certain temps ?
- Resterez-vous ici pendant quelque temps ?

Ancak birkaç hücre hayatta kalır.

Mais un petit nombre survivra.

Ondan iki çıkarırsan sekiz kalır.

Soustrayez deux à dix et vous obtenez huit.

Ondan iki çıkarsa sekiz kalır.

Deux ôtés de dix font huit.

Yalnız kalır kalmaz mektubu açtı.

- Au moment où elle était seule, elle ouvrit la lettre.
- Aussitôt qu'elle fut seule, elle ouvrit la lettre.

Bu seninle benim aramda kalır.

- Ceci reste entre toi et moi.
- Ceci reste entre vous et moi.

Tom toplantılara hep geç kalır.

Tom est toujours en retard aux réunions.

Bu bir olasılık olarak kalır.

Cela reste une possibilité.

Her şey olduğu gibi kalır.

Tout demeure comme c'était.

Bizim esas sorunumuz çözümsüz kalır.

Notre principal problème reste sans solution.

Yalnız kalır kalmaz, mektubu açıyordu.

Elle ouvrit la lettre dès qu'elle fut toute seule.

Tom her zaman geç kalır.

Tom est toujours en retard.

O, onunla temas halinde kalır.

Elle reste en contact avec lui.

Sadece en güçlüler hayatta kalır.

Seuls les plus forts survivent.

Makaklar, bu termal havuzda saatlerce kalır.

Les macaques passent des heures dans ces eaux thermales.

Geceleyin, ormanın meyveleri tamamen onlara kalır.

La nuit, les fruits de la forêt leur sont réservés.

Ama Thormod, şair Thormod hayatta kalır.

Mais Thormod, Thormod le poète survit.

O, Pazar günleri nadiren evde kalır.

Il reste rarement chez lui le dimanche.

O, sık sık işe geç kalır.

Il est souvent en retard au travail.

Tom oldukça sık okula geç kalır.

Tom est assez souvent en retard à l'école.

O, pazar günü nadiren evde kalır.

Il reste rarement chez lui le dimanche.

- Kelimeler onu açıklayamaz.
- Kelimeler yetersiz kalır.

Les mots ne peuvent le décrire.

O her zaman derse geç kalır.

Il est toujours en retard en cours.

Bellek silinir ama yazılı söz kalır.

La mémoire s'estompe mais les écrits restent.

Tom genellikle bütün gece ayakta kalır.

Tom reste souvent éveillé toute la nuit.

O büyük bir sorun olarak kalır.

Cela reste un gros problème.

Kate hafta sonu boyunca Izu'da kalır.

Kate reste à Izu durant le week-end.

O, her gelişinde uzun süre kalır.

Il reste longtemps chaque fois qu'il vient.

Randevularına nadiren, kırk yılda bir, geç kalır.

Il est rarement, voire jamais, en retard aux rendez-vous.

İki komşu ülke arasındaki sınır kapalı kalır.

La frontière entre les deux pays voisins reste fermée.

O, Pazar günleri her zaman evde kalır.

Il est toujours chez lui le dimanche.

Bu saat günde üç dakika geri kalır.

Cette horloge perd trois minutes par jour.

Saatim bir günde beş dakika geri kalır.

Ma montre retarde de 5 minutes tous les jours.

Onun ölümünün sebebi bir sır olarak kalır.

La cause de sa mort reste encore un mystère.

Saatim bir günde üç dakika geri kalır.

Ma montre retarde de trois minutes par jour.

Saatim bir günde iki dakika geri kalır.

Ma montre retarde de deux minutes par jour.

Bir pislik her zaman bir pislik kalır!

Un con reste un con !

Ay'ın parlaklığı arttıkça süper sezgiler biraz atıl kalır.

Tandis que la lune s'illumine, ces sens surdéveloppés perdent en efficacité.

Bir insan ne ekerse onu biçmek zorunda kalır.

On récolte ce que l'on sème.

"Bay Smith ile konuşabilir miyim?" "Hatta kalır mısınız?"

« Pourrais-je parler à M. Smith ? » « Un instant, s'il vous plaît. »

O, pazartesi günleri sık sık okula geç kalır.

Il arrive souvent en retard à l'école le lundi.

Birçok çocuk, okuldan sonra kulüp etkinlikleri için kalır.

Beaucoup d’enfants restent après l’école pour des activités culturelles et sportives.

O yağmurlu bir günde okula sık sık geç kalır.

Elle est souvent en retard à l'école les jours de pluie.

O ona bağlı olduğu için, insanlığın geleceği belirsiz kalır.

L'avenir de l'humanité reste indéterminé, parce qu'il dépend d'elle.

Onlar birlikte yemek yiyen bir aile birlikte kalır diyor.

On dit qu'une famille qui mange ensemble, reste ensemble.

Tom genellikle erken gelir ve Mary genellikle geç kalır.

D'habitude, Tom est à l'heure et Mary, en retard.

Mantıklı bir adam tarafından söylenilen bir yalan bir yalan kalır.

Un mensonge, dit par un homme sensé, reste toujours un mensonge.

Şarabı, kadını ve şarkıyı sevmeyen bütün ömrü boyunca bir aptal kalır.

Celui qui n'aime pas les femmes, le vin et les chansons, reste un idiot, de sa vie tout le long.

Kim şarap, kadın ve şarkı sevmez; bütün hayatı boyunca aptal kalır.

Qui n'aime point le vin, les femmes ni les chants, restera un sot toute sa vie durant.

Okula bir taş atımlık mesafede kalsa da, sık sık okula geç kalır.

Même s'il habite juste à côté de l'école, il est souvent en retard.

- O, her zaman okula geç kalır.
- O her zaman okula geç gelir.

Il est toujours en retard à l'école.

Ama beş metrelik hayalet vatozlar bile denizlerdeki en büyük balığın yanında ufak kalır.

Mais même les raies manta de 5 m semblent petites comparées au plus gros poisson de la mer.

Tom her zaman öğretmenler kendisine izin verdiği sürece geç saatlere kadar okulda kalır.

Tom reste toujours à l'école aussi tard que les enseignants lui permettent.

Sadece 5 saniye ya da 10 saniye sabunla yıkasanız bile, elleriniz hala kirli kalır.

Si vous vous lavez pendant seulement 5 secondes ou 10 secondes, vos mains sont toujours couvertes.

- Bu saat günde üç dakika geri kalır.
- Bu saat günde üç dakika geri kalıyor.

Cette horloge perd trois minutes par jour.

Bu durumda ise zaman yolculuğuna sadece ruh çıkar diyebiliriz yani beden kalır ve ruh gider

Dans ce cas, nous pouvons dire que seule l'âme sort du voyage dans le temps, c'est-à-dire que le corps reste et que l'âme s'en va.

- Acele işe şeytan karışır.
- Acele ile menzil alınmaz.
- Acele giden ecele gider.
- Acele yürüyen yolda kalır.

- La vitesse crée de la perte.
- Hâte-toi lentement.

- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- Pazartesileri okula sık sık geç geliyor.
- Pazartesileri okula sık sık geç kalıyor.

Elle arrive souvent en retard à l'école le lundi.

Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.

Celui qui veut déambuler sur le sentier de la sagesse, ne doit avoir aucune crainte de l'échec, car pour autant qu'il progresse, sa cible reste pourtant à une distance inaccessible.