Translation of "Alışkındır" in French

0.004 sec.

Examples of using "Alışkındır" in a sentence and their french translations:

O, işe alışkındır.

Il est habitué au travail.

O, oturmaya alışkındır.

Elle est habituée à se tenir assise.

Çok çalışmaya alışkındır.

Il est habitué au travail pénible.

O, yemek pişirmeye alışkındır.

Elle a l'habitude de faire la cuisine.

O, seyahat etmeye alışkındır.

Elle a l'habitude de voyager.

O, aceleyle yemeğe alışkındır.

Il a l'habitude de manger à la hâte.

O, konuşmalar yapmaya alışkındır.

Il a l'habitude de réaliser des discours.

Buradaki insanlar soğuğa alışkındır.

Les gens ici sont accoutumés au froid.

O, seyahat yapmaya alışkındır.

Il est accoutumé à voyager.

O, çok çalışmaya alışkındır.

Il a l'habitude de travailler dur.

O yabancılarla konuşmaya alışkındır.

Il a l'habitude de parler à des étrangers.

Topluluk önünde konuşmaya alışkındır.

Elle a l'habitude de parler en public.

Bütün gece yatmamaya alışkındır.

- Elle est accoutumée à veiller toute la nuit.
- Elle est accoutumée à rester debout toute la nuit.

O erken kalkmaya alışkındır.

Elle est habituée à se lever tôt.

Tom konuşmalar yapmaya alışkındır.

Tom a l'habitude de tenir des discours.

O, zor işe alışkındır.

Il a l'habitude de travailler dur.

O böyle durumlara alışkındır.

- Il a l'habitude de ce genre de situation.
- Il est habitué à de telles situations.

Tom uzun uçuşlara alışkındır.

Tom est habitué aux longs vols.

Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.

Tom est habitué d'appeler des filles au téléphone.

O, herkesin önünde konuşmaya alışkındır.

Il est habitué à parler en public.

O herkesin önünde konuşmaya alışkındır.

Il est habitué à parler en public.

O, uzun mesafeleri yürümeye alışkındır.

Elle est habituée à marcher de grandes distances.

Tom bütün gece yatmamaya alışkındır.

Tom est habitué à rester debout toute la nuit.

O, toplum içinde konuşmaya alışkındır.

- Il a l'habitude de parler en public.
- Il est habitué à parler en public.

O, o tür duruma alışkındır.

Il a l'habitude de ce genre de situation.

- O, seyahat etmeye alışkındır.
- Gezmeye alışıktır.

- Il est accoutumé à voyager.
- Il est habitué à voyager.
- Il a l'habitude de voyager.

O, ev ödevini akşam yemeğinden önce yapmaya alışkındır.

Elle a l'habitude de faire ses devoirs avant le dîner.

- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışkındır.

Il est habitué à marcher sur de longues distances.

- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.

Elle est habituée à vivre seule.