Translation of "Konuşmaya" in Japanese

0.063 sec.

Examples of using "Konuşmaya" in a sentence and their japanese translations:

Konuşmaya katılmadım.

- わたしはその会話に加わらなかった。
- その会話には参加してなかったんだ。

- Tom'la konuşmaya gittim.
- Tom ile konuşmaya gittim.

トムに話に行きました。

Köpekle konuşmaya başladı.

彼女はその犬に話し始めた。

Çok konuşmaya eğilimlidir.

彼女はしゃべりすぎる傾向がある。

Konuşmaya devam et.

話し続けて。

Jenerasyonlar hakkında konuşmaya başladığımızda

「世代」が話題にのぼるとき

Topluluk önünde konuşmaya alıştım.

人前で話をするのにも慣れました。

Ciddi bir konuşmaya girdik.

我々は真剣な話し合いを始めた。

O yabancılarla konuşmaya alışkındır.

彼は外人と話すのになれている。

O, hızlı konuşmaya eğilimlidir.

彼女は早口で話す傾向が多い。

O, İngilizce konuşmaya başladı.

彼は英語を話し始めた。

Topluluk önünde konuşmaya alışkındır.

彼女は人前で話すことに慣れている。

Neredeyse seninle konuşmaya korkuyordum.

君に話しかけるのがどうもこわかったのです。

Lütfen benimle konuşmaya gel.

相談に来てください。

Ciddi bir konuşmaya başladık.

我々は真剣な話し合いを始めた。

O konuşmaya devam etti.

彼女は話しつづけた。

Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

図書館ではおしゃべりをしてはいけません。

Tom çocuklarla konuşmaya alışkın.

トムは子ども相手に話すのに慣れている。

Tom konuşmaya fazla kızmıştı.

- トムは口もきけないほどに腹を立てていた。
- トムは怒りのあまり、口もきけなかった。

Konuşmaya başlamadan önce düşünmelisin.

きちんと考えてから話し始めなくてはいけません。

Tıp dilinde akıcı konuşmaya başladım,

私は医学用語に詳しくなりました

Ve tekrar tekrar konuşmaya başladılar.

私に構わず 何度も何度も しゃべるのです

Bütün öğrenciler derhal konuşmaya başladı.

生徒たちはみんな同時にしゃべりだした。

Yakında herkesin içinde konuşmaya alışacaksın.

- 君は人前で話をすることにはすぐ慣れるだろう。
- 君は人前で話をすることにはすぐに慣れるだろう。
- あなたはすぐに人前で話すことになれますよ。

İnce espri konuşmaya lezzet verir.

機知は会話に趣を添える。

Yüksek sesle konuşmaya gerek yok.

そんなに大声で話す必要はない。

Küçük çocuk yetişkinlerle konuşmaya alışkın.

その坊やは大人と話をするのに慣れている。

Onunla konuşmaya asla cesaret etmedim.

彼女には恐くて話しかけたことがない。

Onların hepsi zamanında konuşmaya çalıştı.

- 彼らは一度に話そうとした。
- 彼らは皆同時に話そうとした。

Onlar saatlerce konuşmaya devam etti.

彼らは何時間も話し続けた。

Onun teklifi hakkında konuşmaya değmez.

- 彼の提案は話にならない。
- 彼の提案は話にとりあげるほどのこともない。

O, herkesin önünde konuşmaya alışkındır.

- 彼は人前で話す事に慣れている。
- 彼は人前で話すのに慣れている。

Konuşmaya başladımı, onu durdurması zordur.

彼女はいったん話し始めると止めどがない。

O, hüzünle gülümseyerek konuşmaya başladı.

悲しそうに微笑みながら、彼女は話しはじめた。

O herkesin önünde konuşmaya alışkındır.

彼は人前で話すのに慣れている。

Yemek yerken konuşmaya devam etti.

彼女は食べながら話を続けた。

Tom herkesin önünde konuşmaya alışkındır.

トムは人前で話すことに慣れている。

Bütün gece konuşmaya devam ettiler.

- 彼らは夜通し話し合った。
- 彼らは夜通し語り合った。

Tom kendi kendine konuşmaya başladı.

トムは独り言を言い始めた。

Bebeğin ne zaman konuşmaya başladı?

おたくの赤ちゃん、いつからお喋りを始めましたか?

Çay içtikten sonra konuşmaya başladık.

お茶を飲んでから議論を始めた。

Yakında herkesin önünde konuşmaya alışacaksın.

人前で話すのなんて、すぐに慣れるって。

O, toplum içinde konuşmaya alışkındır.

彼は人前で話をすることに慣れている。

Toplum içinde konuşmaya alışkın değilim.

- 私は人前で話をするのに不慣れだ。
- 人前で話すのに慣れていないだ。

O, bizimle Fransızca konuşmaya çalıştı.

彼は私たちにフランス語で話しかけようと努力した。

Tom konuşmaya çalıştı, ama yapamadı.

トムは話そうとしたものの、できなかった。

Oğlum iki yaşındayken konuşmaya başladı.

- 俺の息子が話し始めたのは2歳の時だった。
- 息子は、2歳の時におしゃべりができるようになりました。
- 私の息子は、ふたつの時にしゃべり始めました。

Adam bir saat konuşmaya devam etti.

その男は一時間喋りつづけた。

Yüksek gürültüye rağmen konuşmaya devam etti.

彼女は騒音にかまわず話しつづけた。

O, o yaşlı kadınla konuşmaya girdi.

彼女はその老婦人と話を始めた。

O bir yabancı ile konuşmaya başladı.

彼女は見知らぬ人と話を始めた。

Kısa sürede herkesin içinde konuşmaya alıştım.

私はまもなく人前で話すことに慣れた。

Herkesin önünde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

彼は人前で話すことになれていないと言った。

Ben herkesin önünde konuşmaya alışık değilim.

人前で話すことに慣れていないの。

O, konuşmaya tesadüfen kulak misafiri oldu.

彼は偶然その会話を耳にした。

Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin?

よくも私にそんな口を利けるものだな。

Tom telefonu açtı ve konuşmaya başladı.

トムは電話を取り、話し始めた。

Kelly boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.

ケリーはせき払いをして、話し始めた。

Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin!

- 君はよくも私にそんな口がきけるな。
- よくもまあ私にそんな口がきけるね。
- いったいどうして私にそんなことが言えるんだ!

O toparlandı ve tekrar konuşmaya başladı.

彼女は気を取り直し、また話し始めた。

Öğretmen iki saat boyunca konuşmaya devam etti.

先生は2時間もしゃべり続けた。

Başkalarının hakkında kötü konuşmaya gereğinden fazla hazırsın.

君はよく人の悪口を言う。

Bir konuşmaya girdiğinde söyleyecek bir şeyin olmalı.

会話に参加するためには、何か言うべきことを持っていなければいけない。

Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı.

演説の準備をする時間はほとんどありませんでした。

Bob Anne ile konuşmaya çalıştı, ama yapamadı.

ボブはアンに話し掛けようとしたが、できなかった。

Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.

彼は何事もなかったかのように話し続けた。

Tom boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.

トムは咳払いをして話を続けた。

Biz müziği duyabilmek için konuşmaya son verdik.

私たちは音楽を聴くために話すのをやめた。

Öğretmen sınıfın etrafına baktı ve konuşmaya başladı.

先生は教室を見回して話し始めた。

Bir kere konuşmaya başladığında, onu durdurmak yok.

いったん話し始めると、彼女を止めることは出来ない。

Bizler için meselenin neden önemli olduğunu konuşmaya başlamak,

なぜ気候変動が重要かについて

Yalnız olduğun zaman gelmeye ve benimle konuşmaya çekinme.

寂しくなった時はいつでも、気楽に私と話しに来て下さい。

Ders başladıktan sonra bile arkadaşıyla konuşmaya devam etti.

彼女は授業が始まっても友達に話し続けた。

Tom konuşmaya devam etmenin zor olduğunu fark etti.

トムは会話を続けるのは難しいとわかった。

Konuşmacı durakladı ve sonra tekrar konuşmaya devam etti.

講師は一息入れてから、また話し続けた。

Dan, FBI'lı bir müzakereci, Linda ile konuşmaya çalıştı.

FBI交渉人のダンは、リンダに話そうと試みた。

Geceleyin telefonda yüksek sesle konuşmaya son verebilir misin?

夜中に大声で電話するの、やめてもらえませんか?

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

ジョンはひどく急いでいたので話をする暇もなかった。

İngilizceni geliştirmek istiyorsan mümkün olduğu kadar sık İngilizce konuşmaya çalış.

英語を上達させたいなら、できるだけ英語を話すようにつとめなさい。

Orta yaşlı kadınlar yol boyunca yüksek sesle konuşmaya devam ettiler.

その中年女性たちは途中ずっと大声で話しつづけていた。

Ona konuşmayı durdurmasını rica ettikten sonra o konuşmaya devam etti.

- 彼女は黙るようにと私が頼んだ後でもしゃべり続けた。
- 私がやめてと頼んだ後でも、彼女はしゃべり続けた。

Tom konuşmaya başlamadan önce Mary duyamayacak kadar uzaklaşıncaya kadar bekledi.

メアリーに声が届かなくなるのを待ってから、トムは話し始めた。

Sadece "evet" ve "hayır" diyen biriyle konuşmaya devam etmek çok zor.

「はい」と「いいえ」しか言わない人と会話を続けるのは難しい。

O, derin bir nefes aldı ve sonra kendisi hakkında konuşmaya başladı.

彼女は深呼吸してから、身の上を語り始めた。

Johnny sadece birkaç ay önce İspanya'ya taşındı, o henüz İspanyolca konuşmaya alışkın değil.

ジョニーはほんの数ヶ月前にスペインへ引っ越してきたばかりで、スペイン語を話すことにまだ慣れていません。

Kediler kızlara benzer.Onlar seninle konuşursa harika fakat sen onlarla konuşmaya çalışırsan, o kadar iyi gitmez.

- 猫は女の子と似ている。向こうから話しかけてくるときは良いが、こちらから話しかけようとするとあまり上手くいかない。
- 猫というのは興味深い、まるで女性のようだ。向こうからやってきて話しかけてくる分には良いが、こっちから話しかけようとすると、なかなか上手くいかない。

Onunla konuşmaya çalıştığımda, ben her zaman kekelemekten ya da aptalca bir şey yapmaktan daha fazlasını yapamayacak kadar kendimi çok utangaç buldum.

彼女に話しかけようとするとき、私はいつでもとても恥ずかしくて、口ごもるとか、何かばかげたことを言う以上のことはできなかった。