Translation of "Yaşamaktan" in English

0.013 sec.

Examples of using "Yaşamaktan" in a sentence and their english translations:

Yaşamaktan bıktın mı?

Are you tired of living?

Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.

I love living with you.

Gerçekten yaşamaktan bıktım.

- I am really tired of living.
- I'm really sick of life.

Boston'da yaşamaktan hoşlanmıyorum.

I don't like living in Boston.

Böyle yaşamaktan bıktım.

I'm tired of living like this.

Boston'da yaşamaktan hoşlanıyorum.

I like living in Boston.

O, şehirde yaşamaktan hoşlanmıyordu.

She didn't like living in the city.

Tom Boston'da yaşamaktan hoşlanmaz.

Tom doesn't like living in Boston.

Yaşamaktan akılalmaz derecede bıktım.

I'm incredibly sick of living.

Yalnız yaşamaktan nefret ediyorum.

I hate living alone.

Kıt kanaat yaşamaktan usandım.

I'm sick of this hand-to-mouth existence.

Bu hayatı yaşamaktan bıktım.

I'm tired of living this life.

Orada yaşamaktan keyif aldım.

I enjoyed living there.

Tom burada yaşamaktan hoşlanmayacak.

Tom won't like living here.

Boston'da yaşamaktan nefret ederdim.

I used to hate living in Boston.

Boston'da yaşamaktan nefret ediyorum.

I hate living in Boston.

Tom burada yaşamaktan hoşlanmazdı.

Tom wouldn't like living here.

Tom, Boston'da yaşamaktan hoşlanıyordu.

Tom liked living in Boston.

Avustralya'da yaşamaktan nefret ediyordum.

I hated living in Australia.

Boston'da yaşamaktan nefret ediyordum.

I hated living in Boston.

- Tom, kırsal Avustralya'da yaşamaktan hoşlanıyordu.
- Tom, Avustralya kırsalında yaşamaktan hoşlanıyordu.

Tom liked living in rural Australia.

Kırsalda yaşamaktan hoşlanacağımı hiç düşünmemiştim.

I never thought I would enjoy living in the country.

O, şehir merkezinde yaşamaktan hoşlanmaz.

She doesn't like living downtown.

O, o yerde yaşamaktan hoşlanıyor.

He likes to live in that place.

Tehlikeli bir şekilde yaşamaktan hoşlanıyorsun.

You do like living dangerously.

Boston'da yaşamaktan zevk alacağımı sanmıyorum.

- I don't think I'd enjoy living in Boston.
- I don't think that I'd enjoy living in Boston.

Lütfen cehalet içinde yaşamaktan vazgeç.

Please stop living in ignorance.

Burada tek başıma yaşamaktan bıktım.

I'm getting tired of living here by myself.

Burada yaşamaktan hâlâ mutlu musun?

Are you still happy living here?

Tom, Boston'da yaşamaktan nefret ediyor.

Tom hates living in Boston.

Tom şehir merkezinde yaşamaktan hoşlanmıyor.

Tom doesn't like living downtown.

Tom'un burada yaşamaktan hoşlandığını biliyorum.

- I know that Tom likes living here.
- I know Tom likes living here.

Şehirde yaşamak kırsalda yaşamaktan oldukça farklıdır.

Living in the town is quite different from living in the country.

- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.

I love living with you.

Tom Mary ile yaşamaktan mutlu olmazdı.

Tom wouldn't be happy living with Mary.

Tom'un Boston'da yaşamaktan gerçekten hoşlandığını duydum.

- I hear that Tom really likes living in Boston.
- I hear Tom really likes living in Boston.

Sanırım burada yaşamaktan çok mutlu olacağız.

I think we'll be very happy living here.

Tom gerçekten bir çiftlikte yaşamaktan hoşlanıyordu.

Tom really enjoyed living on the farm.

Tom şehir merkezinde yaşamaktan hoşlanmadığını söyledi.

- Tom said he didn't like living downtown.
- Tom said that he didn't like living downtown.

Yurt dışında yaşamaktan hiç rahatsızlık hissetmiyor musun?

Don't you feel any inconvenience living abroad?

Böylesine gürültülü bir yerde yaşamaktan nefret ediyorum.

I dislike living in such a noisy place.

Tehlikeli bir şekilde yaşamaktan zevk alır mısın?

Do you enjoy living dangerously?

Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.

I'm tired of living this kind of life.

Her gün bir süre yalnız yaşamaktan hoşlanır.

He likes to spend some time in solitude every day.

Burada yaşamaktan ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun.

You know how much I hate living here.

Tom burada yaşamaktan hoşlanıyor, ama ben hoşlanmıyorum.

Tom likes living here, but I don't.

Birlikte yaşamaktan hoşlanmayabiliriz ama birlikte ölmek bir şeyi çözmeyecek.

We may not enjoy living together, but dying together isn't going to solve anything.

İçimde Boston'da yaşamaktan gerçekten hoşlanacağıma dair bir his var.

I have a feeling I'm going to really like living in Boston.

Birinin ilkeleri için savaşmak onlara göre yaşamaktan daha kolaydır.

It is easier to fight for one's principles than to live according to them.

- Tom tek başına yaşamayı umursamadı.
- Tom yalnız yaşamaktan rahatsız değildi.

Tom didn't mind living by himself.

İngilizce öğrenmek için Amerika'da yaşamaktan daha iyi bir yol olduğunu sanmıyorum.

I don't think that there is any better way to learn English than by living in America.

Tom gibi bir şehirli züppenin bir çiftlikte yaşamaktan mutlu olacağını düşünüyor musun?

Do you think a city-slicker like Tom would be happy living on a farm?

"Dik durarak ölmek, dizlerinin üstünde yaşamaktan iyidir." "O halde neden hala hayattasın?"

"It's better to die on your feet than to live on your knees." "Then why are you still alive?"

İnsanın gerçekten yapmak istemediği bir sürü istekleri vardır, ve aksini düşünmek bir yanlış anlama olurdu.O onların istekler kalmasını ister, onların sadece onun hayalinde değeri vardır; Onların yapılması ona karşı daha şiddetli bir hayal kırıklığı olurdu. Böyle bir istek sonsuz hayat için istektir.Eğer onlar yerine getirilse, insan sonsuza kadar yaşamaktan tamamen usanırdı ve ölümü isterdi.

Man has many wishes that he does not really wish to fulfil, and it would be a misunderstanding to suppose the contrary. He wants them to remain wishes, they have value only in his imagination; their fulfilment would be a bitter disappointment to him. Such a desire is the desire for eternal life. If it were fulfilled, man would become thoroughly sick of living eternally, and yearn for death.