Translation of "Hoşlanmıyordu" in English

0.005 sec.

Examples of using "Hoşlanmıyordu" in a sentence and their english translations:

Tom, Mary'den hoşlanmıyordu.

Tom didn't like Mary.

O, çocuklardan hoşlanmıyordu.

He did not like children.

Sami kaybetmekten hoşlanmıyordu.

Sami didn't like to lose.

O, şehirde yaşamaktan hoşlanmıyordu.

She didn't like living in the city.

O, fakir olmaktan hoşlanmıyordu.

He didn't like being poor.

O fakir olmaktan hoşlanmıyordu.

She didn't like being poor.

Bay Grey işinden hoşlanmıyordu.

- Mr Grey did not enjoy his job.
- Mr. Grey didn't enjoy his work.

Tom, Mary'nin kocasından hoşlanmıyordu.

Tom didn't like Mary's husband.

Tom, Mary'nin tavsiyesinden hoşlanmıyordu.

Tom didn't like Mary's advice.

Tom özellikle Mary'den hoşlanmıyordu.

Tom didn't particularly like Mary.

Sami, Leyla'dan hiç hoşlanmıyordu.

Sami didn't like Layla at all.

Tom Fransızca öğrenmekten hoşlanmıyordu.

Tom didn't enjoy studying French.

Sami gerçekten Leyla'dan hoşlanmıyordu.

Sami really didn't like Layla.

Tom o zaman biradan hoşlanmıyordu.

Tom didn't like beer at that time.

Tom o zaman Mary'den hoşlanmıyordu.

Tom didn't like Mary at that time.

Tom çocukken onu yapmaktan hoşlanmıyordu.

Tom didn't like to do that when he was a kid.

Tom yeterli paraya sahip olmamaktan hoşlanmıyordu.

Tom didn't like not having enough money.

- O beni sevmiyor.
- O, benden hoşlanmıyordu.

He didn't like me.

Şarkı söylemekten hoşlanmıyordu fakat onlar ona şarkı söylettiler.

He didn't like to sing but they made him sing.

Mary onun diş fırçasını kullandığında Tom bundan hoşlanmıyordu.

Tom didn't like it when Mary used his toothbrush.

- Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
- Leyla fiyaka yapmaktan hoşlanmıyordu.

Layla didn't like to show off.

Tom gerçekten bizimle yemek yemekten hoşlanmıyordu, değil mi?

Tom didn't really enjoy eating with us, did he?

- O, kent yaşamından hoşlanmadı.
- O, şehir hayatından hoşlanmıyordu.

She didn't like city life.

- Sami yeni üvey babasını sevmiyordu.
- Sami yeni üvey babasından hoşlanmıyordu.

Sami did not like his new stepfather.

- Sami'nin üvey kızları onu sevmiyordu.
- Sami'nin üvey kızları ondan hoşlanmıyordu.

Sami's stepdaughters didn't like him.