Translation of "Vermesi" in English

0.006 sec.

Examples of using "Vermesi" in a sentence and their english translations:

Tom'un biraz kilo vermesi gerekiyor.

- Tom needs to lose a bit of weight.
- Tom must lose a little weight.

Karar vermesi gereken kişi sensin.

You're the one who must decide.

Tom'un çabucak kararını vermesi gerekiyor.

Tom needs to make up his mind quickly.

Tom'un bir karar vermesi gerekiyor.

Tom needs to make a decision.

Serbest piyasanın karar vermesi gerekir.

The free market should decide.

Sami'nin bir ara vermesi gerek.

Sami needs to get a break.

Tom'un bir mola vermesi gerekiyor.

Tom ought to take a break.

Sami'nin cumartesi ifade vermesi gerekiyordu.

Sami was supposed to testify on Saturday.

Sami'nin bir karar vermesi gerekiyor.

Sami needs to make a decision.

Sami'nin Leyla'ya numarasını vermesi gerek.

Sami should give Layla his number.

Evlenmeye karar vermesi ailesini şaşırttı.

His decision to get married surprised his family.

Hırsız parayı vermesi için onu zorladı.

The thief forced her to hand over the money.

Demokratik hükümetlerin insanlara cevap vermesi gerekiyor.

Democratic governments are supposed to answer to the people.

Tom'un cevap vermesi bir süre aldı.

It took a while for Tom to respond.

Sanırım o Tom'un karar vermesi içindir.

I think that's for Tom to decide.

O cevap vermesi zor bir soruydu.

It was a difficult question to answer.

Onun ona biraz para vermesi istendi.

He was asked to give her some money.

Tom'un şimdi buna karar vermesi gerekmiyor.

Tom doesn't need to decide that now.

Tom ne yapacağına karar vermesi gerekiyor.

Tom needs to decide what to do.

Tom onu kime vermesi gerektiğini hatırlayamadı.

Tom couldn't remember who he was supposed to give it to.

Tom, Mary'ye kilo vermesi gerektiğini söyledi.

Tom told Mary that she should lose weight.

Tom'un hemen karar vermesi gerektiğini sanmıyorum.

- I don't think Tom has to decide right away.
- I don't think that Tom has to decide right away.

Tom'un Mary'nin sorusuna cevap vermesi gerekmiyordu.

Tom didn't need to answer Mary's question.

Tom'a bir ara vermesi gerektiğini söyledim.

- I told Tom he should take a break.
- I told Tom that he should take a break.

Sami'nin bazı kötü kararlar vermesi gerekiyordu.

Sami needed to make some bad decisions.

Tom bana vermesi gerektiği şeyi vermedi.

Tom didn't give me what he was supposed to.

Virüsün donanıma hasar vermesi mümkün mü?

Can a virus damage computer hardware?

Ve bunu aileme daha az utanç vermesi

and I want to contrast it to the second trick,

Doktor Tom'a biraz kilo vermesi gerektiğini söyledi.

The doctor told Tom that he needed to lose some weight.

Tom parayı ona vermesi için Mary'yi zorladı.

Tom forced Mary to give him the money.

Tom belgeyi kime vermesi gerektiğinden emin değil.

Tom isn't sure who he should give the document to.

Tom'un Mary'ye biraz para vermesi gerekmiyor mu?

Tom wasn't supposed to give Mary any money.

Tom Mary'nin cevap vermesi için işaret etti.

Tom motioned for Mary to answer.

Tom kime oy vermesi gerektiğine karar veremedi.

Tom was unable to decide who he should vote for.

Tom'un ona tavsiye vermesi için kimsesi yok.

Tom has no one to give him advice.

Tom'un Mary'ye daha fazla zaman vermesi gerekirdi.

- Tom should've given Mary more time.
- Tom should have given Mary more time.

Tom'un Mary'nin araba kullanmasına izin vermesi gerek.

- Tom should've let Mary drive.
- Tom should have let Mary drive.

Kitabı bana vermesi için sonunda onu ikna ettim.

I finally talked her into lending me the book.

Tom Mary'ye biraz kilo vermesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Tom told Mary that he thought she should lose some weight.

Tom John'a vermesi için Mary'ye bir mesaj verdi.

Tom gave Mary a message to give to John.

Arabasını bana ödünç vermesi için annemi ikna ettim.

I persuaded my mother to lend me her car.

Tom'u arabasını kullanmama izin vermesi için ikna ettim.

I persuaded Tom to let me use his car.

Tom Mary'ye Noel için ne vermesi gerektiğini düşünemedi.

Tom couldn't think what he should give Mary for Christmas.

Tom onun gitmesine izin vermesi için Mary'ye yalvardı.

Tom begged Mary to let him go.

Tom'un aslında Mary'ye daha fazla para vermesi gerekirdi.

- Tom really should've given Mary more money.
- Tom really should have given Mary more money.

Tom'un Mary'nin bunu yapmasına izin vermesi gerektiğini sanmıyorum.

- I don't think Tom should've let Mary do that.
- I don't think Tom should have let Mary do that.
- I don't think that Tom should've let Mary do that.

Norm, insanların size para vermesi, çok teşekkür ederim demeniz

this norm is that people give you money, you say thank you very much,

Tom, kendisine başka bir şans vermesi için Mary'ye yalvardı.

Tom pleaded with Mary to give him another chance.

Tom Mary'ye ona bir şans daha vermesi için yalvardı.

Tom begged Mary to give him one more chance.

Sonunda Tom'u bisikletini bana ödünç vermesi için ikna ettim.

I finally talked Tom into lending me his bicycle.

Diğer beş milyon patenti vermesi ise sadece 27 yıl aldı.

It took just 27 years for it to issue the next five million.

Bir arkadaşının seni görünce sevinip el sallaması, selam vermesi gibi.

a human friend, like, waving and saying, "Hi, I'm excited to see you."

Tom, mağaza müdürünü parasını ona geri vermesi için ikna etti.

Tom persuaded the store manager to give him back his money.

İhtiyacım olan parayı bana ödünç vermesi için Tom'u ikna edemedim.

I couldn't convince Tom lend me the money I needed.

Tom Mary'yi yeni arabasını kendisine ödünç vermesi için ikna etti.

Tom persuaded Mary to lend him her new car.

Tom sonunda Mary'yi akordeonunu ona ödünç vermesi için ikna etti.

Tom finally talked Mary into lending him her accordion.

Tom, Mary'yi ona biraz ödünç para vermesi için ikna etti.

Tom convinced Mary to loan him some money.

Tom, Mary'yi ona biraz para ödün vermesi için ikna etti.

Tom convinced Mary to lend him some money.

Birinin ne zaman ölmesi gerektiğine bir doktorun karar vermesi doğru mu?

Is it right for a doctor to decide when someone should die?

Tom şimdi Mary'nin kendi bildiğini okumasına izin vermesi gerektiğini fark ediyor.

Tom now realizes that he should have let Mary have her own way.

Tom Mary'nin John'la Boston'a gitmesine izin vermesi gerekip gerekmediğini merak ediyordu.

Tom wondered whether he should let Mary go to Boston with John.

Tom Mary'nin onunla Boston'a gitmesine izin vermesi gerekip gerekmediğini merak ediyordu.

Tom wondered whether he should let Mary go to Boston with him.

Tom ona aldığı şeyi gerçekten Mary'ye vermesi gerekip gerekmediğini merak ediyordu.

Tom wondered whether he should really give Mary what he'd bought her.

Bu zor bir sorundur ve herhangi birinin karar vermesi kolay değil.

This is a difficult problem, and it is not easy for anyone to decide.

Tom'un Mary'den video kamerasını ona ödünç vermesi için isteme cesareti yok.

Tom doesn't have the courage to ask Mary to lend him her video camera.

Tom ateş etmeden önce Mary'ye bir uyarı daha vermesi gerektiğini söyledi.

Tom said that he needed to give Mary one more warning before he could fire her.

Tom Mary'ye niçin biraz para vermesi gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.

Tom could think of no reason why he should give Mary any money.

- Tom nasıl cevap vermeliydi, bilmiyordu.
- Tom nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu.

Tom didn't know how he should answer.

Anne ve babanın çocuklarına vermesi gereken iki şey: Kökler ve kanatlar!

Two things children should get from their parents: roots and wings!

Tom tek başına Bostona gitmesine izin vermesi için babasını ikna etmeye çalıştı.

Tom tried to persuade his father to let him go to Boston by himself.

- Kilo kaybetmeye ihtiyacı olan ben değilim.
- Kilo vermesi gereken kişi ben değilim.

I'm not the one who needs to lose weight.

Tom öğretmenini ev ödevini geç teslim etmesine izin vermesi için ikna etti.

Tom convinced the teacher to let him hand in his homework late.