Translation of "Olmayacaktır" in English

0.163 sec.

Examples of using "Olmayacaktır" in a sentence and their english translations:

Sıkıntı olmayacaktır.

There shouldn’t be any issues.

Bilgi edinmenizin bir manası olmayacaktır.

There's no point gathering information.

O iyi bir oyuncu olmayacaktır.

He won't be a good player.

Zor olabilir, ancak imkansız olmayacaktır.

It may be difficult, but it won't be impossible.

Ne yaparsak yapalım, Tom tatmin olmayacaktır.

No matter what we do, Tom won't be satisfied.

Şimşek yoksa gök gürültüsü de olmayacaktır.

If there's no lightning, there'll be no thunder either.

Bunu yapmak muhtemelen çok ilginç olmayacaktır.

Doing that likely won't be very interesting.

Umarım araba süren kişi Tom olmayacaktır.

I hope Tom won't be the one driving.

Oğlunun güvenli varışını duyana kadar anne rahat olmayacaktır.

The mother will not be at ease until she hears of her son's safe arrival.

İçinde deliği olan bir cep asla dolu olmayacaktır.

A pocket with a hole in it will never be full.

Bir sorundan kaçınmak, senin onu çözmene yardımcı olmayacaktır.

Avoiding a problem isn't going to help you solve it.

Herkese bir dost yüzü gösterenlerin gerçek arkadaşları olmayacaktır.

Those who show a friendly face to everyone, won't have true friends.

Tom, muhtemelen John'a olduğu kadar Mary'ye kızgın olmayacaktır.

- Tom won't likely be as angry at Mary as he was at John.
- Tom won't likely be as mad at Mary as he was at John.

Hangisini seçerse seçsin, sadece Romalılar yaptıklarından öncesinde haberdar olmayacaktır,

Whichever he chose, not only would the Romans be alerted about his movement ahead of time,

Yarından itibaren bu e-posta adresi artık geçerli olmayacaktır.

Starting tomorrow, this e-mail address will no longer be valid.

Eğer Tom onun yapmasını istediğimiz şeyi yaparsa sorun olmayacaktır.

If Tom does what we asked him to do, there will be no problem.

Benim ülkem ve seninki arasında artık ekonomik işbirliği olmayacaktır.

There will be no more economic cooperation between my country and yours.

Senin yaşaman için bir yer bulmakta herhangi bir sorunun olmayacaktır.

You won't have any trouble finding a place to live.

Eğer senden güzel insan varsa bile, onların sayısı fazla olmayacaktır.

If there even are people more beautiful than you, there won't be many of them.

- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
- Lafla peynir gemisi yürümez.
- Lafla karın doymaz.

- Promises don't fill up your stomach.
- Your stomach won't be full from promises.

Başkan Obama çalışmak isteyen her Amerikalı bir iş bulabilinceye kadar tatmin olmayacaktır.

President Obama will not be satisfied until every American who wants work can find a job.

Kim bilir, belki Boston'daki noel yine de o kadar da kötü olmayacaktır.

Who knows, maybe Christmas in Boston won't be so bad after all.

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.

The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.