Translation of "Kemik" in English

0.012 sec.

Examples of using "Kemik" in a sentence and their english translations:

Köpeğe kemik atma!

Don't throw bones to the dog!

Hiçbir kemik kırılmadı.

No bone was broken.

Köpeğe kemik verdi.

- He gave the dog a bone.
- She gave a bone to the dog.

- Vücudunuzda birçok kemik bulunur.
- Vücudunda birçok kemik bulunur.

There are many bones in your body.

Boğazımda bir kemik sıkıştı.

A bone stuck in my throat.

O, kemik erimesinden muzdarip.

She suffers from osteoporosis.

Kuzenim kemik erimesinden muzdarip.

My cousin suffers from osteoporosis.

Hiç kırık kemik yok.

There are no broken bones.

Köpek bir kemik çiğniyor.

The dog is chewing a bone.

Fadıl kemik kanserinden kurtuldu.

Fadil survived bone cancer.

Sami kemik kanserinden öldü.

Sami died of bone cancer.

Kemik iliği bağışı yapıyorum.

I am donating bone marrow.

O, köpeğe bir kemik verdi.

He gave the dog a bone.

Babam kemik erimesinden acı çekiyor.

My father suffers from osteoporosis.

Mary kemik erimesinden acı çekiyor.

Mary suffers from osteoporosis.

Tom köpeğine bir kemik verdi.

- Tom gave a bone to his dog.
- Tom gave his dog a bone.

Sen hiç kemik kırdın mı?

Have you ever broken a bone?

Kan hücreleri kemik iliğinde üretilirler.

Blood cells are produced in the bone marrow.

Tom kemik kanserinden acı çekti.

Tom suffered from bone cancer.

Sami'ye kemik iliği nakli yapıldı.

Sami got a bone-marrow transplant.

Ve bir kemik iliği nakli sonrasında

and a bone marrow transplant,

Köpeğe bir kemik verdim. Havlamasını durdurdu.

I gave the dog a bone. That stopped its barking.

İki köpek kemik için kavga ettiler.

The two dogs fought over the bone.

İki tane köpek, kemik için dövüştüler.

The two dogs quarreled over the bone.

Onun güçlü kemik ve dişleri var.

He has strong bones and teeth.

Bildiğim kadarıyla, hiç kırık kemik yok.

As far as I can tell, there are no broken bones.

Egzersiz yaparken ayağımda bir kemik kırdım.

I broke a bone in my foot while exercising.

Köpeğe bir kemik verdim, havlaması durdu.

I gave the dog a bone, stopping its barking.

Bu, Tom'un kemik kırdığı ilk kez değil.

- This isn't the first time Tom has broken a bone.
- This isn't the first time that Tom has broken a bone.

Köpek, balık, kemik, kuyruk ve hepsini yer.

The dog eats the fish, the bone, the tail, and all.

- Onun kemikleri sayılıyor.
- O bir deri bir kemik.

She is all skin and bone.

Bir deri bir kemik açlıktan ölmüş bir kediydi.

It was a cat starved to skin and bones.

Hasta adam sadece bir deri bir kemik kalmıştı.

The sick person was only skin and bones.

- Hiç kemik kırdın mı?
- Hiç kemiğin kırıldı mı?

- Have you ever broken a bone?
- Have you ever broken any bones?

Yani sadece kırmızı ışıkla kemik ve bedenlerimizin içini görebiliyoruz.

So we can go through skull and bones and flesh with just red light.

- Tom bir deri bir kemik değil.
- Tom sıska değil.

Tom isn't skinny.

- Sen hiç kemik kırdın mı?
- Hiç kemiğin kırıldı mı?

Have you ever broken a bone?

Tom kanser kurbanının hayatını kurtarmak için kemik iliğini bağışladı.

Tom donated his bone marrow to save the cancer victim's life.

Tom niye böyle bir deri bir kemik, merak ediyorum.

I wonder why Tom is so skinny.

Hemen yanında Somali, anarşinin kemik bulmuş haliydi.Ve değişik kabileler sürekli

Next to them there’s SOMALIA, which is, virtually, an anarchy where different tribes

Dr. Sagan miyelodisplazi adlı ender bir kemik iliği hastalığından muzdaripti.

Dr. Sagan suffered from a rare bone marrow disease called myelodysplasia.

Menisküs bir kemik değildir. Bu bir kıkırdak, esnek, elastik bir dokudur.

The meniscus is not a bone. It is a cartilage, a flexible, elastic tissue.

- Dilekler at olsaydı, dilenciler sürerdi.
- Köpeğin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı.

If wishes were horses, beggars would ride.

Zavallı yaşlı adam o kadar zayıfladı ki şimdi sadece bir deri bir kemik.

The poor old man became so thin that now he's just skin and bones.

- Daha çok ye, yoksa iğne ipliğe dönersin!
- Daha çok yemek ye, yoksa bir deri bir kemik kalırsın!

Eat more or you'll waste away!

- İğne ipliğe dönmüşsün.
- Bir deri bir kemik kalmışsın.
- Karnın sırtına yapışmış.
- Kemiklerin sayılıyor.
- Kaburgaların çıkmış.
- İskelet gibi olmuşsun.

You've become too skinny.

Adem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir" dedi, "Ona 'Kadın' denilecek, çünkü o adamdan alındı."

And Adam said: This now is bone of my bones, and flesh of my flesh; she shall be called woman, because she was taken out of man.