Translation of "Kırık" in English

0.078 sec.

Examples of using "Kırık" in a sentence and their english translations:

- Kalbim kırık.
- Ben kırık kalpliyim.

I'm heartbroken.

Kilit kırık.

The lock is broken.

Valizim kırık.

My suitcase is broken.

Onlar kırık.

They're broken.

Bacağım kırık.

My leg is broken.

Bardak kırık.

- The glass got broken.
- The glass is broken.

Kol kırık.

The handle is broken.

Kalbim kırık.

My heart is broken.

Kırık mı?

Is it broken?

Kırık değil.

- It's not broken.
- It isn't broken.

Bu kırık.

- This one's broken.
- This one is broken.

Kolun kırık.

Your arm's broken.

Dingil kırık.

The axle is broken.

Kalem kırık.

The pen is broken.

Şemsiyem kırık.

My umbrella broke.

Ekran kırık.

The screen is cracked.

- Kırık cam üstüne basmayın.
- Kırık cama basma.

Don't step on the broken glass.

Ve kalbim kırık

and my heart is broken,

Kırık bebek benim.

The broken doll is mine.

Kapı kolu kırık.

The doorknob broke.

Bu sandalye kırık.

This chair is broken.

Sanırım bacağım kırık.

- I think my leg's broken.
- I think my leg is broken.

Odamdaki pencereler kırık.

The windows in my room are cracked.

Yakıt borum kırık.

My fuel line broke.

Çiçek saksısı kırık.

The flower pot is broken.

Tom'un kalbi kırık.

Tom is heartbroken.

Hangi pencereler kırık?

Which windows are broken?

Bu masa kırık.

This desk is broken.

Fincanın sapı kırık.

The handle of the cup is broken.

Parmakların kırık mı?

Are your fingers broken?

Onun kalbi kırık.

His heart is broken.

Tom'un kolu kırık.

Tom has a broken arm.

Kırık aynaya basmayınız.

Don't step on the broken glass.

Kırık bir tahtadan yontulduk,

We are made from crooked timber,

Ve bebek maskesi kırık.

and that baby mask is broken.

Kırık borudan su aktı.

Water poured from the broken pipe.

Ayakları kırık sandalyeleri at.

Throw away the chairs whose legs are broken.

Kırık cam tahta kaplandı.

The broken window was boarded up.

Sanırım sağ kolum kırık.

- I think my right arm is broken.
- I think that my right arm is broken.

Kırık bacağım yüzünden yürüyemiyorum.

I can't walk because of my broken leg.

- Kalem kırık.
- Kalem kırılmış.

The pen is broken.

O kırık masayı onardı.

He fixed the broken table.

Bu kırık vazo onarılamaz.

- This broken vase can't be repaired.
- This broken vase cannot be repaired.

Yüzemem. Benim bacağım kırık.

I cannot swim. My leg is broken.

Kırık camda parmağını kesti.

She cut her finger on the broken glass.

Masa kırık, tamir edilmelidir.

The table is broken, it must be repaired.

Bu kırık gibi görünüyor.

It appears to be broken.

Hiç kırık kemik yok.

There are no broken bones.

Benim merdivenim kırık değil.

- My ladder is not broken.
- My ladder isn't broken.

- Oyuncağım kırık.
- Oyuncağım bozuk.

My toy is broken.

Şu kırık vazo dedemin.

That broken vase is my grandfather's.

Sanırım Tom'un bacağı kırık.

- I think Tom's leg is broken.
- I think that Tom's leg is broken.

- Kalbim kırık.
- Ben kederliyim.

- I'm heartbroken.
- My heart is broken.
- I'm broken-hearted.

Küçük kızın bebeği kırık.

The little girl's doll is broken.

O kırık vazo onarılamaz.

That broken vase is irreparable.

Babam kırık sandalyeleri onarıyor.

My father fixes broken chairs.

Tom kalbi kırık olacak.

Tom is going to be heartbroken.

Tom kırık camları topladı.

Tom picked up the broken glass.

Bacağımın kırık olduğunu bilmiyordum.

- I didn't know my leg was broken.
- I didn't know that my leg was broken.

Bacağımın kırık olduğunu biliyordum.

- I knew my leg was broken.
- I knew that my leg was broken.

Bu bardakların hepsi kırık.

These cups are all broken.

Tom kırık bacağına baktı.

Tom looked down at his broken leg.

George kırık kalpli idi.

George was broken-hearted.

Yerde kırık cam vardı.

There was broken glass on the floor.

Burnumun kırık olduğunu bilmiyordum.

I didn't know my nose was broken.

Tom'un kar arabası kırık.

Tom's snowmobile is broken.

Tom kırık Fransızca konuştu.

Tom spoke in broken French.

Tom'un ayak bileği kırık.

Tom's ankle is broken.

Kırık bir kaburgam var.

I have a broken rib.

Kırık bir bacağım var.

I have a broken leg.

Tom kalbi kırık olmalı.

- Tom must've been heartbroken.
- Tom must have been heartbroken.

Tom'un sağ bacağı kırık..

Tom's right leg is broken.

Benim sağ bacağım kırık.

My right leg is broken.

Benim sol bacağım kırık.

My left leg is broken.

Mary kırık bacağına baktı.

Mary looked down at her broken leg.

- Onun kırık bacağını tedavi etti.
- O, kırık bacağını tedavi etti.

- She treated him for a broken leg.
- She treated her broken leg.
- She treated his broken leg.

Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.

Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.

- Kırık bir camla kendimi kestim.
- Kırık bir bardakla kendimi kestim.

I cut myself on some broken glass.

Kalbi kırık olan insanları biliyoruz.

And we all know people who are broken.

Bu mesajı, kırık bir kalple,

He delivered the message with a broken heart

Kırık fincanları yenileri ile değiştirdim.

I replaced the broken cups with new ones.

Hırsız, kırık bir pencereden girdi.

The thief entered through a broken window.

Tom bacağının kırık olduğunu düşünüyor.

- Tom thinks his leg is broken.
- Tom thinks that his leg is broken.

Tom'un kırık saç telleri var.

Tom has split ends.

Babam kırık bir sandalyeyi onardı.

My father fixed a broken chair.

Sen kırık bir kalbi onaramazsın.

- You cannot heal a broken heart.
- You can't heal a broken heart.

Ben ata binemem. Bacağım kırık.

I cannot ride a horse. My leg is broken.

Tom kırık bardağı yerden aldı.

Tom picked the broken glass off the floor.

Neden bir kırık kemiğin var?

Why do you have a fractured bone?

Tom'un kırık bir kaburgası var.

Tom has a broken rib.

Tom kırık farı işaret etti.

Tom pointed to the broken headlight.

Onun kırık bacağı henüz iyileşmedi.

Her broken leg has not healed yet.

Çünkü benim eski merdivenim kırık.

Because my old ladder is broken.