Translation of "Inandırıcı" in English

0.007 sec.

Examples of using "Inandırıcı" in a sentence and their english translations:

Tartışma inandırıcı değil.

The argument has no force.

Yeterince inandırıcı değildim.

I wasn't persuasive enough.

Tom inandırıcı değil.

Tom isn't credible.

Çok inandırıcı görünmüyor.

It doesn't look too convincing.

O oldukça inandırıcı.

It's pretty convincing.

Bu inandırıcı mı?

- Is it reliable?
- Is it credible?

O, inandırıcı bir hikayedir.

It's a plausible story.

Bu çok inandırıcı değildi.

That wasn't very convincing.

Kulağa hiç inandırıcı gelmiyor.

That sounds terribly farfetched.

Onun açıklaması inandırıcı değil.

His explanation is unconvincing.

Onun sözleri tamamen inandırıcı.

His words are totally believable.

Belki söylediğin sözler inandırıcı.

Perhaps the words you said are convincing.

Tom'un açıklaması inandırıcı geldi.

Tom's explanation sounded convincing.

Bunun inandırıcı olduğunu sanmıyorum.

- I don't think it's convincing.
- I don't think that it's convincing.

Onun hikayesi garip, ama inandırıcı.

His story is strange, but it's believable.

Yazar cinayet davasını inandırıcı biçimde açıkladı.

The author described the murder case vividly.

O çok inandırıcı değildi, değil mi?

That wasn't very convincing, was it?

Belki verdiğiniz tavsiye inandırıcı ve eksiksiz.

Perhaps the advice you gave was convincing and thorough.

Nihayet belki o inandırıcı bir tartışmaydı.

Maybe it was a convincing argument after all.

- Bu tartışma titiz ve tutarlı ama sonuçta inandırıcı.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.

Gerçekten o varmış gibi inandırıcı bire şekilde anlatıyor

really telling convincingly as if he were there

Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız.

Your explanation won't wash; it's too improbable to be true.

İnandırıcı olmak istiyorsan insanlara sadece inandıkları şeyleri söyle.

If you want to be credible, tell people only what they believe.

O aslında kulağa inandırıcı gelmiyor ama sana güveniyorum.

That doesn't sound really convincingly, but i trust you.

- O ikna edici geliyor mu?
- O inandırıcı geliyor mu?

Does that sound convincing?

Belki o bir uçtan bir uca inandırıcı bir fikirdi.

Perhaps it was a convincing idea overall.

Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.

Müttefikler Ruslara yardımcı olmak için çok inandırıcı olmayan bir girişimde bulundular.

The Allies made a very unconvincing attempt to help the Russians.