Translation of "Etmekten" in English

Cibuti'yi işgal etmekten

would be happy

Dans etmekten usandım.

I'm tired of dancing.

Dans etmekten hoşlanırım.

I like to dance.

Aylaklık etmekten vazgeç.

Quit fooling around.

Mücadele etmekten korkmazlar.

They are not afraid of challenges.

Mücadele etmekten korkarlar.

They're afraid of challenges.

Yardım etmekten mutluyum.

- I'm happy to help.
- I am happy to help.

Dırdır etmekten vazgeç.

Stop kvetching!

Dans etmekten korkma.

Don't be afraid to dance.

Rekabet etmekten hoşlanıyoruz.

We like to compete.

Seyahat etmekten hoşlanmıyorum.

- I don't like travelling.
- I don't like traveling.

Doktoru ziyaret etmekten korkma!

Don't be afraid of seeing the doctor.

Seyahat etmekten hoşlanır mısınız.

Do you like to travel?

Yardım etmekten mutlu olurum.

I'd be happy to help.

Yardım etmekten mutlu oluruz.

We'd be happy to help.

Yardım etmekten mutlu olacağız.

We will be happy to help.

Tom seyahat etmekten hoşlanır.

Tom enjoys traveling.

Tlaloc seyahat etmekten hoşlanır.

Tláloc likes travelling.

Başkalarına yardım etmekten hoşlanırım.

I like helping others.

Şikâyet etmekten nefret ediyorum.

I hate to complain.

Benimle alay etmekten vazgeç!

Stop making fun of me!

Seni idare etmekten bıktım.

I'm tired of covering for you.

Çok endişe etmekten vazgeç.

Stop worrying so much.

Tom kavga etmekten hoşlanmaz.

Tom doesn't like fighting.

Tom intihar etmekten vazgeçti.

Tom ended up committing suicide.

Seyahat etmekten nefret ediyorum.

- I hate traveling.
- I hate travelling.

O dans etmekten korkuyor.

He's afraid to dance.

Ben kavga etmekten hoşlanmam.

I don't enjoy fighting.

Bunu itiraf etmekten utanmıyorum.

I am not ashamed to admit it.

Hey, şikayet etmekten vazgeç.

- Hey, quit complaining.
- Hey, stop complaining.

O, seyahat etmekten hoşlanmadı.

He did not like to travel.

Kendini tekrar etmekten vazgeç.

Stop repeating yourself.

Tom'u huzursuz etmekten hoşlanıyorum.

I like to annoy Tom.

Cümlelerinizi tercüme etmekten hoşlanıyorum.

I like to translate your sentences.

Ben seyahat etmekten hoşlandım.

I liked to travel.

Bana işkence etmekten hoşlanıyorlardı.

They enjoyed torturing me.

Sami seyahat etmekten hoşlandı.

Sami liked to travel.

Dans etmekten hoşlanıyor musun?

Do you enjoy dancing?

Seyahat etmekten hoşlanıyor musun?

Do you enjoy traveling?

Uçakla yolculuk etmekten kaçınır.

He tries to avoid traveling by air.

- Kavga etmekten başka alternatifimiz yoktu.
- Mücadele etmekten başka seçeneğimiz yoktu.

We had no alternative but to fight.

Lütfen kendinizi ifade etmekten çekinmeyin.

Please feel free to express yourself.

Sana yardım etmekten mutlu olacak.

He will be pleased to help you.

Ona yardım etmekten memnun olurum.

I'll be glad to help him.

Ben asla dans etmekten usanmam.

I never get sick of dancing.

Büyük şehirleri ziyaret etmekten hoşlanmam.

I don't like visiting big cities.

O yalnız seyahat etmekten korkuyordu.

She was afraid of travelling alone.

Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.

I had no choice but to agree.

Tom dans etmekten nefret ediyor.

Tom hates dancing.

Ben hareket etmekten nefret ediyorum.

I hate moving.

Seninle sohbet etmekten bir zevkti.

It's been a pleasure chatting with you.

Sana yardım etmekten mutlu olacağım.

I will be pleased to help you.

Zamanımı israf etmekten nefret ederim.

I hate to waste my time.

Ben seni davet etmekten memnunum.

I'm glad I invited you.

Endişe etmekten vazgeç, tamam mı?

Quit worrying, OK?

Ben seyahat etmekten zevk alırım.

- I like traveling.
- I like to travel.
- I enjoy traveling.

Şikayet etmekten başka çarem yok.

I can't help but complain.

Devam etmekten başka seçeneğimiz yok.

We have no choice but to carry on.

Ebeveynlerim beni seyahat etmekten vazgeçirdi.

My parents discouraged me from traveling.

Lütfen beni rahatsız etmekten vazgeç.

Please quit bothering me.

Kuralları azıcık ihlal etmekten korkma.

Don't be afraid to break the rules a little.

Ben seyahat etmekten nefret ediyorum.

- I hate traveling.
- I hate travelling.

Mary merhamet ifade etmekten aciz.

Mary is incapable of expressing compassion.

Ben dans etmekten nefret ediyorum.

I hate dancing.

Ben seyahat etmekten zevk almıyorum.

I don't enjoy traveling.

Kavga etmekten başka alternatifimiz yoktu.

We had no alternative but to fight.

Onlara endişe etmekten vazgeçmelerini söyle.

Tell them to stop worrying.

Ona endişe etmekten vazgeçmesini söyle.

Tell him to stop worrying.

Ben arabamla seyahat etmekten hoşlanırım.

I like to travel with my car.

Dans etmekten gerçekten hoşlanıyor olmalısın.

You must really like dancing.

Bana şikayet etmekten vazgeçeceğini söyledin.

You told me you were going to stop complaining.

Ona çıkma teklif etmekten korktum.

I was afraid to ask her out.

Size yardım etmekten mutluluk duyuyoruz.

- We are glad to help you.
- We're glad to help you.

Lütfen bana hakaret etmekten kaçının.

Please refrain from insulting me.

İstifa etmekten başka seçeneği yoktu.

He has no choice but to resign.

O, yalnız seyahat etmekten korkardı.

She was afraid to travel alone.

Ben kavga etmekten nefret ederim.

I hate quarreling.

Tom yalnız seyahat etmekten hoşlanmaz.

Tom doesn't like traveling alone.

Tom insanları idare etmekten hoşlanıyor.

Tom enjoys manipulating people.

Hiç dans etmekten bıkmaz mısın?

Don't you ever get tired of dancing?

Ben ayrıca seyahat etmekten hoşlanırım.

I also enjoy traveling.

Tom'a yardım etmekten mutlu olurdum.

- I would've been happy to help Tom.
- I would have been happy to help Tom.

Ben Boston'u ziyaret etmekten hoşlanırım.

I enjoy visiting Boston.

Tom seyahat etmekten nefret ediyor.

Tom hates traveling.

Trenle seyahat etmekten asla hoşlanmam.

I never like to travel by train.

- Seyahat etmekten hoşlanıyoruz.
- Gezmekten hoşlanıyoruz.

We like to travel.

Müzeleri ziyaret etmekten hoşlanıyor musun?

Do you enjoy visiting museums?

Boston'u ziyaret etmekten zevk aldım.

I enjoyed visiting Boston.

- Birçok insan uçakla seyahat etmekten korkar.
- Birçok insan uçakla yolculuk etmekten korkar.

Many people are afraid to travel by plane.