Translation of "Edebilmek" in English

0.004 sec.

Examples of using "Edebilmek" in a sentence and their english translations:

Inşa edebilmek için bizler doğru seçimi yapabiliriz.

to ultimately build the beloved community.

Yerel hareket edebilmek için muazzam fedakârlıklar yaptık

We've made immense sacrifices to act locally ...

Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.

I'm doing everything I can to help Tom.

Yeni kelime ve ifadeleri konuşmalarınıza dahil edebilmek için

to being able to efficiently use things like Google Translator and dictionaries

Birbirlerini takip edebilmek için doğuştan gece ışıkları var.

Built-in night lights to help them keep track of each other.

Babası onu disipline edebilmek için askeri akademiye gönderdi

his father sent him to the military academy to discipline him

Çin bu virüsle mücadele edebilmek için bir hastane yapacağım diyor

China says I will build a hospital to combat this virus

Doğru ile yanlışı ayırt edebilmek her zaman çok kolay değildir.

- It's not always so easy to tell right from wrong.
- It isn't always so easy to tell right from wrong.

Ayrıca rekabet edebilmek için çok fazla yatırım yapmak zorundaydı ki örneğin fabrikalar

It also has to make a lot of investment in order to compete - for example it’s factories

- Yalnız seyahat etmek için çok gençsin.
- Yalnız seyahat edebilmek için çok gençsiniz.

You are too young to travel alone.

çünkü bu sadece karşı tarafı mutlu edebilmek için veya karşı tarafın kendisini iyi hissedebilmesi için söylenmiş

because it is said only to make the other party happy or to make the other party feel good.

Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.

There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.

- Tom'a yardımcı olabilmek için elimden geleni yaptım, o ise yaptıklarımın karşılığını bu şekilde ödüyor.
- Tom'a yardım edebilmek için elimden ne geliyorsa yaptım, o ise yaptıklarıma karşılık bana bunu reva görüyor.

I did everything I could to help Tom, and this is how he repays me.