Translation of "Bilmediği" in English

0.005 sec.

Examples of using "Bilmediği" in a sentence and their english translations:

Fakat bilmediği Anadolu Selçuklu Devletinin

But the Anatolian Seljuk State

Tom'un bilmediği bir şey biliyorum.

I know something Tom doesn't know.

Tom'un bilmediği bir şey biliyordum.

I knew something Tom didn't know.

Onların bilmediği bir şey biliyorum.

I know something they don't know.

Tom'un hiçbir şey bilmediği belli.

- It's obvious Tom doesn't know anything.
- It's obvious that Tom doesn't know anything.

Kurbağa yürümeyi bilmediği için sıçrar.

The frog jumps, because it doesn't know how to walk.

Tom, kimsenin bilmediği şeyleri biliyordu.

Tom knew things that nobody else knew.

Sami bilmediği numaralara cevap vermiyor.

Sami doesn't answer numbers he doesn't know.

Sami bilmediği numaraları cevaplamaktan hoşlanmaz.

Sami doesn't like answering numbers he doesn't know.

Tom bilmediği birinin yanında oturdu.

- Tom sat next to someone he didn't know.
- Tom sat next to somebody he didn't know.

Ne söyleyeceğini bilmediği için sadece gülümsedi.

Not knowing what to say, she just smiled.

Ne yapacağını bilmediği için, sessiz kaldı.

Not knowing what to do, she remained silent.

Tom'un ne yapması gerektiğini bilmediği belli.

It's clear that Tom doesn't know what he's supposed to do.

Tom'a zaten bilmediği bir şey söylemeyeceğim.

I'm not going to tell Tom anything that he doesn't already know.

Ne diyeceğini bilmediği için, sessiz kaldı.

Since he didn't know what to say, he remained silent.

Tom bana herkesin bilmediği sırrını açıklamadı.

Tom didn't let me in on his secret.

Tom'a onun zaten bilmediği neyi söyleyebilirim?

What can I tell Tom that he doesn't already know?

Tom'un hiç Fransızca bilmediği doğru mu?

- Is it true that Tom doesn't know any French?
- Is it true Tom doesn't know any French?

- Tom Mary hakkında John'ın bilmediği şeyleri biliyordu.
- Tom Mary hakkında John'ın bilmediği şeyler biliyordu.

Tom knew things about Mary that John didn't.

Ne söyleyeceğini bilmediği için, o sessiz kaldı.

Not knowing what to say, he remained silent.

O, ne söyleyeceğini bilmediği için, sessiz kaldı.

As he didn't know what to say, he remained silent.

Onun adresini bilmediği için, o ona yazmadı.

Not knowing his address, she didn't write to him.

Tom hakkında, ailesinin bile bilmediği şeyleri biliyordum.

I knew things about Tom that even his parents didn't know.

Sana kimsenin bilmediği küçük bir sır açıklayacağım.

I'll let you in on a little secret.

Tom'un Mary'nin bilmediği birkaç banka hesabı var.

Tom has a couple of bank accounts Mary doesn't know about.

Tom'un arabalar hakkında bilmediği şeyler bilmeye değmez.

What Tom doesn't know about cars isn't worth knowing.

Tom'un onun ne yaptığını bilmediği hissine kapılıyorum.

I get the feeling that Tom doesn't know what he's doing.

Annemin yaptığımı bilmediği bir sürür şey yaparım.

- I do a lot of stuff that my mother doesn't know I do.
- I do a lot of stuff that my mother doesn't know that I do.
- I do a lot of stuff my mother doesn't know that I do.
- I do a lot of stuff my mother doesn't know I do.

Ona öğretilmeyen şeyi bilmediği için onu suçlayamazsınız.

You can't blame her for not knowing what she hasn't been taught.

Tom, Mary hakkında John'un bilmediği şeyler biliyor.

Tom knows things about Mary that John doesn't know.

Ne söyleyeceğini bilmediği için, sessiz kalmaya devam etti.

Not knowing what to say, she remained silent.

- Onu bilmediği önemli değil.
- Onu bilmemesi önemli değil.

It does not matter that he did not know about it.

Tom kesinlikle onun ne yaptığını bilmediği izlenimini verir.

Tom certainly gives the impression that he doesn't know what he's doing.

Tom'un Fransızca konuşmayı bilmediği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

- I had no idea Tom didn't know how to speak French.
- I had no idea that Tom didn't know how to speak French.

Bizim kimsenin nasıl kullanacağını bilmediği çok fazla ekipmanımız var.

We have a lot of equipment that no one knows how to use.

Romalıların henüz bilmediği şey ise doğrudan bir pusunun içine yürümüş olmalarıydı.

Although they do not know it yet, the Romans walked straight into an ambush.

şimdi benim çocukluğumdaki akranlarımın bile birçoğunun bilmediği bir oyun 3 taş

now a game that many of my peers in my childhood did not know 3 stones

Cahilliğin en yüksek formu, hakkında hiçbir şey bilmediği bir şeyi reddetmektir.

The highest form of ignorance is to reject something you know nothing about.

- Uyanınca tanımadığı bir odada bulmuştu kendini.
- Gözünü bilmediği bir odada açtı.

He awoke to find himself in a strange room.

O, nasıl yapacağını bilmediği için, o, ona kravatını bağlaması için yardım etti.

She helped him tie his tie because he didn't know how to.

- İnsanın bilmediği tek şey insanın kendisidir.
- İnsan için bilinmeyen tek şey insanın kendisidir.

The only thing that remains unknown to man is man himself.

Tabii ki bilim her şeyi bilmiyor. Fakat bilimin her şeyi bilmemesi onun hiçbir şeyi bilmediği anlamına gelmez.

Well, of course science doesn't know everything. But because science doesn't know everything that doesn't mean science knows nothing.