Translation of "Yürümeyi" in English

Yürümeyi seviyorum.

I love hiking.

Yürümeyi severim.

- I like to walk.
- I like taking walks.

- Leyla yürümeyi bıraktı.
- Leyla yürümeyi durdurdu.

Layla stopped walking.

Gece yürümeyi severim.

I like walking at night.

Yalnız yürümeyi seviyorum.

I like walking alone.

Yalnız yürümeyi severim.

I like to walk alone.

Yürümeyi tercih ederim.

- I prefer to walk.
- I'd rather walk.
- I prefer walking.

Dedem yürümeyi sever.

My grandfather likes to walk.

Yürümeyi umursamadığını umuyorum.

I hope you don't mind walking.

Tom yürümeyi durdurdu.

Tom stopped walking.

Yürümeyi sever misin?

Do you like walking?

Yağmurda yürümeyi umursamıyorum.

I don't mind walking in the rain.

Parkta yürümeyi seviyorum.

- I like walking in the park.
- I like to walk in the park.

Sahilde yürümeyi seviyorum.

I love walking on the beach.

Yağmurda yürümeyi seviyorum.

I love walking in the rain.

Tom yürümeyi sevmeli.

- Tom must like walking.
- Tom must like to walk.

Yürümeyi tercih ediyoruz.

We prefer to walk.

Tom yürümeyi sevmiyor.

Tom doesn't like walking.

Tom yürümeyi seçti.

Tom chose to walk.

- Yürüyüş yapmayı severim.
- Ben yürümeyi severim.
- Yürümeyi severim.

- I like taking a walk.
- I like to walk.
- I like taking walks.
- I like walking.

Özellikle sabahları yürümeyi severim.

I like walking, especially in the morning.

Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.

The force of the wind made it difficult to walk.

Koşmadan önce yürümeyi öğrenmeliyiz.

We must learn to walk before we can run.

Koşmadan önce yürümeyi öğren.

Learn to walk before you run.

Sanırım yürümeyi tercih ederim.

I think I'd rather walk.

O, parkta yürümeyi sever.

He likes walking in the park.

Ben dağlarda yürümeyi severim.

I like to walk in the mountains.

Oğlan kentte yürümeyi sever.

The boy likes to walk in the city.

Nehir boyunca yürümeyi severim.

I like to walk along the river.

Koşmadan önce yürümeyi öğrenmelisin.

You've got to walk before you can run.

Çocukken yağmurda yürümeyi severdim.

I used to like walking in the rain when I was a child.

O benimle yürümeyi sever.

She likes to walk with me.

Tom yürümeyi dert etmez.

Tom doesn't mind walking.

Nehir boyunca yürümeyi seviyorum.

I love walking along the river.

Tom tekrar yürümeyi beklemiyordu.

Tom didn't expect to walk again.

Tom eve yürümeyi planlıyor.

- Tom plans to walk home.
- Tom plans on walking home.

O yağmurda yürümeyi seviyor.

She likes walking in the rain.

çalışmayı ve uzayda yürümeyi öğrendi .

work and walk in space.

Taksiye binmektense, yürümeyi tercih ederim.

I would rather walk than go by taxi.

Otobüse binmektense yürümeyi tercih ederim.

I'd rather walk than take a bus.

Kate parmak ucunda yürümeyi deniyor.

Kate tries to walk on tiptoe.

Ayda yürümeyi hayal edebilir misin?

Can you imagine walking on the moon?

Film izlemektense yürümeyi tercih ederim.

I'd rather go for a walk than see the movie.

Taksiyle gitmektense yürümeyi tercih ederim.

I would rather walk than go by taxi.

Yürümeyi bisiklete binmeye tercih ederim.

I prefer walking to riding.

Kurbağa yürümeyi bilmediği için sıçrar.

The frog jumps, because it doesn't know how to walk.

Sabahları nehir boyunca yürümeyi severim.

I love to walk along the river in the mornings.

Çocuk şehir merkezine yürümeyi seviyor.

The boy likes to walk to town.

Yalnız başına yürümeyi tercih ederim.

I prefer walking by myself.

Tom nehir kenarında yürümeyi sever.

Tom loves to walk by the river in Whatstandwell.

Gece yalnız başıma yürümeyi sevmem.

I don't like walking alone at night.

Hemşire onun yürümeyi denemesini tavsiye etti.

The nurse recommended that he try walking.

Bir otobüs beklemektense yürümeyi tercih ederim.

I'd rather walk than wait for a bus.

O yürümeyi sürdüremeyecek kadar çok yorgundu.

He was too tired to keep walking.

Gece o mahallede yürümeyi güvenli hissetmiyorum.

I don't feel safe walking in that neighborhood at night.

Tom egzersiz için yürümeyi tercih ediyor.

Tom prefers walking for exercise.

Tom gece tek başına yürümeyi sevmez.

Tom doesn't like walking alone at night.

Karanlıktan sonra eve yalnız yürümeyi sevmem.

I don't like walking home alone after dark.

Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

I like walking on dusty and rocky trails.

Kendi başıma eve yürümeyi tercih ederim.

I'd rather walk home by myself.

Tom Mary'ye yürümeyi sevip sevmediğini sordu.

Tom asked Mary if she liked to walk.

- Yalnız yürümeyi sever.
- O yalnız yürümekten hoşlanır.

She likes to walk alone.

Sabah kahvaltısından önce yürümeyi prensip haline getiriyorum.

I make it a rule to take a walk before breakfast.

Otobüsü beklerken burada kalmaktansa yürümeyi tercih ederim.

I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.

Tom otobüse binmektense yürümeyi tercih ettiğini söylüyor.

Tom says he'd rather walk than take a bus.

Bir sonraki otobüsü beklemektense yürümeyi tercih ederim.

- I would rather walk than wait for the next bus.
- I'd rather walk than wait for the next bus.

Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.

In order to swim, you have to learn to tread water first.

Tom ve Mary ormanda birlikte yürümeyi severler.

Tom and Mary like walking together in the woods.

Bilerek batıya dönüş hazırlığı için Anadolu'ya yürümeyi reddetti.

in preparation to march back west, aware that if Bulgaria was lost,

Babam her sabah yürümeyi bir kural haline getirdi

My father makes it a rule to take a walk every morning.

Akşamleyin ıssız bir plajda tek başıma yürümeyi sevdim.

I liked walking alone on the deserted beach in the evening.

Tom'un bu sabah köpeği ile yürümeyi canı istemiyor.

Tom doesn't feel like taking a walk with his dog this morning.

Bay Smith her sabah yürümeyi bir kural olarak benimsiyor.

Mr. Smith makes it a rule to take a walk every morning.

"Kocanız işe yürüyerek mi gider?" - "Evet, o yürümeyi sever."

"Does your husband walk to work?" - "Yes, he likes walking."

Tom ve Mary karanlıkta yürümeyi denedi ancak hipotermiden öldüler.

Tom and Mary attempted to hike in the dark, but died of hypothermia.

Yaz tatilinde Bazı arkadaşlarımla Izu Peninsula etrafında yürümeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

I am looking forward to walking around the Izu Peninsula with some of my friends during summer vacation.

Tom bir adım daha yürüyemeyecek kadar çok yoruluncaya kadar yürümeyi sürdürdü.

Tom kept walking until he was too tired to take even one more step.

Tom bir otobüs bileti için para ödemektense on kilometre yürümeyi tercih etti.

Tom preferred to walk ten kilometres than pay money for a bus ticket.

Her zaman yağmur yağarken yürümeyi sevmişimdir, çünkü kimse benim ağladığımı yağmurda göremez.

I always like walking in the rain, so no one can see me crying.

Mary'nin kocası bakkal alışverişinde her zaman yarım eder. Çünkü o yürümeyi zor bulur.

Mary's husband always helps with the grocery shopping because she finds walking difficult.

- O her sabah yürümeyi kural olarak benimsemiştir.
- O, her sabah bir yürüyüşü kural olarak benimsemiştir.

He makes it a rule to take a walk every morning.