Translation of "Almaktan" in English

0.005 sec.

Examples of using "Almaktan" in a sentence and their english translations:

Risk almaktan çekinmiyorduk.

[Eleuterio] We didn't mind taking risks.

Risk almaktan hoşlanmam.

- I don't like to run a risk.
- I hate taking risks.
- I don't like taking risks.

Politikacı rüşvet almaktan utanmıyordu.

The politician was not ashamed of having taken bribes.

Vermek almaktan daha hayırlıdır.

It is more blessed to give than to receive.

Büyük riskler almaktan korkmuyor.

She is not scared of taking big risks.

Ödenmemiş maaşı almaktan vazgeçtim.

I gave up on receiving the unpaid salary.

Tom risk almaktan hoşlanmaz.

- Tom doesn't like taking risks.
- Tom doesn't like to take risks.

Risk almaktan nefret ederim.

I hate taking risks.

Sormadan giysilerimi almaktan vazgeç.

Stop borrowing my clothes without asking.

Bunu almaktan dolayı kesinlikle minnettarım.

I definitely appreciate receiving this.

Jane onu satın almaktan vazgeçti.

Jane ended up not buying it.

İznim olmadan giysilerimi almaktan vazgeç.

Stop borrowing my clothes without my permission.

Kitap satın almaktan gerçekten hoşlanırım.

I really like to buy books.

Tom onları satın almaktan hoşlanmaz.

Tom doesn't like to buy them.

Karımı yeni bir araba almaktan vazgeçirdim.

I talked my wife out of buying a new car.

Af istemek izin almaktan daha kolaydır.

It's easier to ask for forgiveness than to get permission.

Ben iyi bir karşılama almaktan emindim.

I was sure of receiving a good welcome.

Yakında senden haber almaktan müteşekkür olacağım.

I would appreciate hearing from you soon.

O çok fazla alkol almaktan kaçındı.

He refrained from drinking too much.

Bunu senin için almaktan memnun olacağım.

I'll be glad to get it for you.

Tom'dan bir hediye almaktan çok memnundum.

I was very glad to get a present from Tom.

Herhangi birinden ödünç para almaktan hoşlanmıyorum.

- I don't like to borrow money from anyone.
- I don't like to borrow money from anybody.

Tom satın almayı düşündüğü arabayı almaktan vazgeçti.

Tom ended up not buying the car he was considering buying.

Bunun tamiri, yenisini almaktan daha pahalıya patlar.

It will cost you more fixing it than buying a new one.

Sanırım o yeni bir bilgisayar almaktan mutlu olur.

I think she would be happy to receive a new computer.

Tom'dan bir şey satın almaktan daha iyisini bilmeliydim.

- I should've known better than to buy anything from Tom.
- I should have known better than to buy anything from Tom.

Hediyeler vermek, onları almaktan her zaman daha hoştur.

Giving gifts is always nicer than receiving them.

Her zaman bir e-posta almaktan mutlu olurum.

I'm always happy to receive an e-mail.

Diyetime rağmen, bir dilim çikolatalı kek almaktan kendimi alamadım.

In spite of my diet, I couldn't help taking a slice of chocolate cake.

- Vermek almaktan daha iyidir.
- Veren el alan elden üstündür.

It is better to give than to receive.

Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.

- Geri gelmekten çok memnundum.
- Geri almaktan çok memnun oldum.

I was very glad to get back.

Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.

It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.

- Çok fazla seçenek arasında kalmak insanları karar almaktan kaçınmaya itebilir.
- Çok fazla seçenek arasında kalmak insanın elini kolunu bağlayıp karar almaktan kaçınmasına yol açabilir.

Choice overload can paralyze people into avoiding decision-making.

- Arkadaşlardan para ödünç almaktan daha iyisini biliyorum.
- Arkadaşlardan borç almamak gerektiğini biliyorum.

I know better than to borrow money from friends.

Onu tamir etmek sana yeni bir tane almaktan daha fazlaya mal olacak.

It'll cost you more to fix it than to it would cost you to buy a new one.

Barda birkaç adam Tom'a kızdı ve Tom onlara onları karşısına almaktan korkmadığını söyledi.

Several men got angry with Tom in the bar and Tom told them he wasn't afraid to take them on.

- Karımla konuşup yeni bir halı almamaya ikna ettim.
- Karımı yeni bir halı almaktan caydırdım.

I talked my wife out of buying a new carpet.

- Onu senin için satın almaktan mutlu oldum.
- Onu sana satın almak beni mutlu etti.

I was happy to buy that for you.