Translation of "öğretmen" in Dutch

0.012 sec.

Examples of using "öğretmen" in a sentence and their dutch translations:

- Öğretmen değilim.
- Ben bir öğretmen değilim.
- Ben öğretmen değilim.

Ik ben geen leraar.

Öğretmen samimiyetsiz.

De leraar is onvriendelijk.

Neden öğretmen oldun?

Waarom bent u lerares geworden?

O bir öğretmen.

- Hij is leraar.
- Hij is onderwijzer.

Bir öğretmen olmalıydım.

Ik had docent moeten worden.

Bu öğretmen nasıl ?

- Hoe is die leraar?
- Hoe is die lerares?

Öğretmen genç miydi?

Was de onderwijzer jong?

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin bir öğretmen olduğunu biliyorum.
- Senin öğretmen olduğunu biliyorum.

- Ik weet dat je een leerkracht bent.
- Ik weet dat je leraar bent.
- Ik weet dat u leraar bent.

- Öğretmen metni yüksek sesle okutur.
- Öğretmen metni sesli okutur.

- De docent laat de tekst voorlezen.
- De leraar laat de tekst voorlezen.

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin öğretmen olduğunu biliyorum.

- Ik weet dat je een leerkracht bent.
- Ik weet dat je leraar bent.
- Ik weet dat u leraar bent.

Bizim öğretmen yakında yaşıyor.

- Onze leraar woont vlakbij.
- Onze leraar woont in de buurt.

Bir öğretmen olduğuma pişmanım.

Ik heb er spijt van dat ik leraar ben geworden.

Öğretmen ve öğrenciler müzedeler.

De leraar en de leerlingen zijn in het museum.

O, bizim okulumuzda öğretmen.

Hij is leraar op onze school.

Öğretmen olmayı hiç düşünmedim.

Ik heb er nooit aan gedacht om leraar te worden.

O bir öğretmen mi?

- Is hij een leerkracht?
- Is hij leraar?

Bir öğretmen olmak istiyorum.

Ik wil graag leraar worden.

Rüyam bir öğretmen olmaktır.

Mijn droom is om leraar te worden.

Öğretmen olmayı hayal ediyorum.

Ik droom ervan een leraar te worden.

Cecilia bir öğretmen değildi.

Cecilia was geen leraar.

Yeni öğretmen şişman mı?

Is de nieuwe onderwijzer dik?

Öğretmen olmaktan gurur duyuyorum.

Ik ben trots om een leraar te zijn.

- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
- Senin bir öğretmen olduğunu biliyorum.

Ik weet dat u leraar bent.

- Bir öğretmen olmaya karar verdi.
- Bir öğretmen olmak için kararını verdi.

Hij besliste leraar te worden.

Bir öğretmen olmaya niyet ettim.

Ik wilde eigenlijk leraar worden.

Onun babası bir öğretmen mi?

Is haar vader leraar?

Mary bir öğretmen olmak istiyor.

Mary wil lerares worden.

Öğretmen olmakla ilgili hiç düşünmedim.

Ik heb er nooit aan gedacht om leraar te worden.

O, iyi bir öğretmen olacak.

Hij wordt een goede leraar.

Tom, iyi bir öğretmen olacak.

Tom zal een goede leraar zijn.

Tom iyi bir öğretmen olacak.

Tom zal een goede leraar worden.

Tom artık bir öğretmen değil.

- Tom is geen leraar meer.
- Tom is geen docent meer.

Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.

- Ik weet dat je leraar bent.
- Ik weet dat u leraar bent.

Bir öğretmen bile hata yapabilir.

Ook een leraar maakt al eens een fout.

Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

Onze leraar heeft ons in twee groepen onderverdeeld.

Senin bir öğretmen olduğunu biliyorum.

- Ik weet dat je een leerkracht bent.
- Ik weet dat je leraar bent.

Benim annem de bir öğretmen.

- Ook mijn moeder is lerares.
- Mijn moeder is ook lerares.

Öğretmen bize kelimenin anlamını açıkladı.

- De leraar verklaarde ons de betekenis van dat woord.
- De leraar zal ons de betekenis van het woord uitleggen.

Tom'un çocuklarının çoğu öğretmen oldu.

De meeste van Toms kinderen werden leraar.

Öğretmen olmayı ben kendim seçtim.

Ik zelf koos ervoor om leraar te zijn.

Öğretmen bize ev ödevi verdi.

De leraar gaf ons huiswerk.

Tom bir öğretmen ile evlidir.

Tom is getrouwd met een lerares.

Öğretmen, öğrencilerle iyi başa çıkıyor.

De leraar kan goed met zijn leerlingen omgaan.

Öğretmen, her öğrenciyi ismiyle çağırırdı.

De leraar noemde elke leerling bij zijn naam.

Öğretmen Tom'u kopye çekmekle suçladı.

De professor beschuldigde Tom van fraude.

Öğretmen onun eve gitmesine izin verdi.

De leraar stond toe dat hij naar huis ging.

- O bir öğretmen.
- O bir öğretmendir.

Ze is lerares.

O bir doktor değil ama öğretmen.

Hij is geen arts maar leraar.

O, bir öğretmen olarak Berlin'e geldi.

Hij kwam naar Berlijn als een leraar.

Öğretmen böyle bir şey söylemiş olamaz.

De leraar kan zoiets niet gezegd hebben.

Tom Mary'nin bir öğretmen olduğunu biliyordu.

Tom wist dat Mary lerares was.

Babası öğretmen olan bir arkadaşım var.

Ik heb een vriend wiens vader leraar is.

Öğretmen sınav sonuçlarını duyururken herkes sessizdi.

Iedereen zweeg terwijl de leraar de resultaten van het examen aankondigde.

- Onlar öğretmen.
- Onlar öğretmendir.
- Onlar öğretmenlerdir.

Zij zijn leraren.

Öğretmen bana saçımı kestirmem gerektiğini söyledi.

De leraar zei tegen me dat ik mijn haar moest laten knippen.

Tom bir öğretmen olmaya karar verdi.

Tom besloot leraar te worden.

Öğretmen onun eve gitmesi için izin verdi.

De leraar stond toe dat hij naar huis ging.

Emin değilim ama öğretmen olmak istediğimi düşünüyorum.

Ik ben niet zeker, maar ik denk dat ik leraar wil worden.

O bir öğretmen değil ama bir doktor.

Hij is geen leraar, maar een dokter.

İyi bir öğretmen öğrencilerine karşı sabırlı olmalıdır.

Een goede leraar moet geduldig zijn met zijn leerlingen.

- Siz burada bir öğretmen mi, yoksa öğrenci misiniz?
- Burada bir öğretmen mi yoksa bir öğrenci misin?

Ben je een leerkracht of een leerling hier?

Birkaç yıldır öğretmen maaşlarının bir bölümünü ben karşılıyorum.

Ik sponsor al een paar jaar de salarissen van een aantal leraren.

Büyük bir âlim mutlaka iyi bir öğretmen değildir.

Een grote geleerde is niet noodzakelijk een goede leraar.

Öğrenci dersini daha iyi bilseydi öğretmen onu cezalandırmazdı.

Indien de leerling beter zijn les kende, zou de leraar hem niet straffen.

Öğretmen benim şiirimi bir arkadaş öğrencininki ile karşılaştırdı.

De leraar vergeleek mijn gedicht met dat van een medestudent.

Emin değilim, ama ben bir öğretmen olacağımı düşünüyorum.

Ik ben niet zeker, maar ik denk dat ik leraar wil worden.

Mary, onun ilkokul günlerinde, bir öğretmen olmayı hayal ediyordu.

Al tijdens haar middelbareschooltijd droomde Mary ervan lerares te worden.

O bir öğretmen olarak çalışıyor fakat aslında bir casus.

Hij werkt als leraar maar is in feite een spion.

Her şey göz önüne alınırsa, o iyi bir öğretmen.

Alles bij elkaar genomen, is hij een goede leerkracht.

Tom bir öğrenciden daha çok bir öğretmen gibi görünüyor.

Tom lijkt meer op een leraar dan op een leerling.

Jane'nin ebeveynleri onun okulda bir öğretmen olarak tayin edilmesinden memnundu.

De ouders van Jane waren blij met haar aanstelling als lerares op de school.

Sadece onlar değil aynı zamanda ben de öğretmen tarafından azarlandım.

Niet alleen zij maar ook ik kreeg een uitbrander van de leraar.

Öğretmen parmağıyla beni işaret etti ve onunla beraber gitmemi istedi.

De lerares wees met haar vinger naar mij en vroeg me om met haar mee te komen.

- Hoca içeriye girince konuşmayı kesin.
- Öğretmen içeri girince konuşmayı kesin.

Stop met praten wanneer de leraar binnenkomt.

Ben bir doktor ya da hemşire ya da öğretmen olmak istiyorum.

Ik wil dokter worden, of verpleger, of leraar.

Öğretmen bana konuşmamı hazırlamak için daha çok zaman harcamam gerektiğini söyledi.

Mijn leraar zei me dat ik niet genoeg tijd besteed had aan de voorbereiding van mijn uiteenzetting.

Bu okulda kırk bir öğretmen ve yaklaşık sekiz yüz öğrenci var.

Er zijn eenenveertig docenten en ongeveer achthonderd leerlingen op deze school.